06 Ağustos 2010

Yol YoGa...


Kadının gerçek meditasyon alanıdır mutfak... Yemeğin içine katılan sevgi, bir arada tutar aile bireylerini.... Ondandır belki de anne yemeğinin tadının unutulmayışı...

Günlerdir yemek yapıyorum. Mutfağa alışma turları denebilir belki, belki de meditasyon hali... O gün düşünceliysem mutfağa giriyorum hemen... Bir sütü mayalarken düşüncenin enerjisi de mayalanıyor aslında... O yüzden yemek yaparken kuruntularımı, endişeyi, korkuyu bırakıyorum. Ne düşünüyorsam, öyle bir enerjiyle oluşuyor yemek ve o yemeği ne kadar meditatif yaparsam, o kadar lezzetli oluyor her defasında... Bana göre evi ev yapan yemektir. Mutfaktan gelen koku, beraber aynı lezzeti almak, doymak, paylaşmak bunların hepsi bütünleşir yemeğin enerjisiyle.... İltifatlarım karşında “aman ne var bunu yapmakta” diyen, ama yemeğe tarifi dışında kendinden güzellikler katan kadınlara hayranım... ( ilahi tatlar, beste bonnard ) (Erkeklere daha da hayranım.... babiş'e yemekler)

Mutfaktaki yemek çalışmalarım bir hafta kadar sürdü. Yeni mutfağın tüm kısa yolları öğrenildi, yoğurt mayalandı, mürdüm erikleri temizlenip derin dondurucuya konuldu, peynir marine edildi, zeytinyağlılara biraz şeker katıldı, tatlı denemeleri gerçekleşti. Bu meditasyonun ardından, akıl temizlendi, yaşamın akışına mudahale edilmedi ve ev yemeğin varlığıyla eve benzedi. Ve bitti mutfak meditasyonu... İkinci aşamaya geldiğimde “Şimdi ne yapayım” diye sordum kendime... Soruma cevap verdim sonra “Artık sokağa çıkmalıyım. Keşfetmekten korkmadan, yeni yolculuğa başlamalı... “

Sıra daha da önemli soruya geldi. “Peki ama nereden başlamalı?”. Düşündüm bir iki gün, itiraf ediyorum, korktum belki de adım atmaktan... Sonra cevap bir telefon ile geldi, sıcacık bir sesti içimi okuyan, sorumu cevaplayan....
....

Bir gün sonra eşyalarımı topluyorum. Bir tayt –bir tshirt. Şanslı yoga matım bugun kalabilir evde... Yola çıkıyorum.
.
Yol uzun geliyor önce... Ama yoldan geri dönüşümü düşündükçe, yol kısalıyor. Hiç söylenmiyorum sıcağa, değiştirdiğim vesaite, yola, kalabalığa.... İçimdeki heyecan hepsini süpürüp götürüyor. Sevgilime kavuşacağım sanki... Araba duraklasa, inip koşabilirim.
.
Sonunda varıyorum İstanbulda ilk yogamı yapacağım studyoya.... Yoganın sindiği her studyo aynı aslında... İçeri davet ediyor, çekiyor beni... Aynı aydınlık yüzler, gülümsemeler ve paylaştığımızın evrenselliğini hissediyorum... Aramızdaki uzaklıklara rağmen, farklı mekanlarda, farklı saatlerde yaptığımız yogada buluşuyoruz aslında biz... O yüzden tanışıklığımız, o yüzden karşılamadaki samimiyet... O yüzden sormayışımız, nerden geldin, kimsin? diye...
.
Mata bastığım an, çocuklar gibi mutluyum. Matın üstünde herşey, hayat, özlediğim, varmak istediğim...
.
Selamla başlıyor ders... Selam veriyorum bende, yaşama, yogaya ve gözlerimin ardında, yüreğimden açılanlara.... Hoşgeldin diyor, hoşgeldin yine... Gözlerimi açmak istemiyorum, nefesime sarılıp derinleşiyorum, fakat nasıl ilerliyor ders diye bakmam gerekiyor bir yandan... Sonra iç sesim sesleniyor, “bırak bana kendini”... Bırakıyorum bende...
.
Nasıl özlemişim yogayı... Esnerken nefesimi duyuyorum. Şükürler olsun. Duruşta kaslarımın açılışını, kolumun uzanışını izliyorum. Ben yapmıyorum, kendiliğinden oluyor ben izliyorum adeta... Nazmi Hoca, kolumdan tutup sırtımı esnettiğinde, teşekkür ediyor tüm bedenim ve esniyor esneyebildiğince... Ayaklarıma bakıyorum. Daha sağlam yere basmaya başlıyorlar, işte şimdi aynı bir ağaç gibi hissediyorum yeryüzünü... Köklerimden tüm bedenime güven duygusu yayılıyor. Güveniyorum yeryüzüne, ayakta sağlam duran bedenime, uyum sağlayan nefesime, başımın üstündeki gök kubbeye, ama en çok içimde bana seslenene... Kollarımı uzatırken gökyüzüne, orada benim için duran enerjiyi çekiyorum ellerimle... Gözlerim kapalı, içime bakıyorum. Korku yok, endişe yok, herşey olması gerektiği gibi yerli yerinde... Nefes alıyorum güçleniyorum, nefes verirken bedeni esneterek, uzuyorum tüm sınırların ötesine... İşte şimdi en çok istediğim yerdeyim, kendimleyim, kendimin ötesinde nedenimleyim... Ders boyunca kaç kez teşekkür ediyorum bilmiyorum. Kaç kez tebessüm ettim say(a)mıyorum.
.
Yıllarca yogayı paylaştığım arkadaşlarım yan matımda değillerdi bu derste- ama komşu matlarda yeni Güzel arkadaşlarım vardı, sesini bile özlediğim çok sevdiğim hocalarım değildi bu dersi veren ama çok seveceğimi bildiğim bilge bir hocaydı bugün beni yogaya gönülden buyur eden, birbirinden güzel –melek öğrencilerimde yoktu karşımda... Bunlar aklımdan gelip geçerken, özlemin içinde buldum kendimi... Durdu içim bir an. Tüm arkadaşlarımı, hocalarımı, öğrencilerimi, geride bıraktıklarımı da kattığımı hissettim bu paylaşıma... Onlarla tekrar buluştum her nefes alışımda.... Ayrı kalmak yoktu – hiç ayrı düşmedik, yeni tanışır olmakta yoktu, eskiden biliyorduk birbirimizi aslında... kucakladım hepsini, sevdim tek tek, bütünledim kendimi, kendimden ayrı düşürdüklerim ve hayata yeni kattığımı sandığımla...
.
Dersin sonuna geldiğimizde, tüm yaşam yükü uçup gitmiş üzerimden... Tüm dertler yanılsamada kalmış. Ve tek gerçek var. Kalbimle hissediyordum. Dinlenme pozuna yattığımızda, uçuşuyor içim. Sevgiyle sarmalanıyorum. Korunuyorum. Güvendeyim. Özgürüm. O'na Aitim. Hatırlıyorumm.. Kalbimle gülümsüyorum.
.
Ders bitince “ nasıl geçti diye soruyor” arkadaşlarım... Hangi yoga seansı kötü geçer ki... Bildiğim gibiydi, her seferinde olduğu gibi, güzeldi kelimesi yetersiz kalıyor içimde hissettiğim güzelliğin tarifine... Sadece gülümsüyorum.
.
Geri dönüş yolunda dolmuştan dışarıya bakıyorum....
Kalabalık insanları, ışıklı tabelaları, köprüyü, sesleri, sessizliği, karanlığı geçiyoruz.
.
Bedenen nerede olduğum önemsizleşiyor artık,
İstanbulda yada Ankaradayım farketmiyor..
Bir Mucizenin içindeyim, hatırlıyorum...
bu yetiyor...

.
Brajeshwari.dd /3.08.2010
.

02 Ağustos 2010

YoĞurt


Markete gitmek için, kot eteğimi giyip, ayağıma terlik arıyorum kutularla dolu odadan... Hiç giymediğim bir parmak arası terliği bulduğum gibi kalabalığın arasından çıkarıyorum. Demek buraya kısmetmiş bunu giymek... Anahtarımı ve cüzdanımı alıp evden çıkıyorum. Evin köşesindeki parkın içinden hiç geçmedim, belki de ilk kez geçiyorum bundan sonra geçeceklerimden önce... Algım hep açık, herşeyin yeni ve ilk oluşundan belki de... Markete girip, biraz meyve, biraz kahvaltılık ve günlük süt alıp, yüzüme bile bakmayan kasiyerin bandından geçiriyorum aldıklarımı... Çok yakın bir zaman sonra bu marketteki çalışanlarla tanışır olacağımı biliyor da olsam, hiç ele vermiyorum bu bilgiyi onlara... İlk adımı da atmıyorum henüz daha...

Eve varmam 5 dakika sürüyor. Buzdolabını açıp, aldıklarımı yerleştiriyorum raflara... Evimdeyim. Yeni evimde... Etraftaki yeni taşınmışlığımızın izlerini bir kenara bırakırsak fena görünmüyor ev... Sütleri alıp, bir tencerenin içine boşaltıyorum. Islak olmayan tahta bir kaşık buluyorum kaşıklıktan... Tenceredeki sütün dörtte birinin ne kadar ettiğini hesaplıyorum kaşığı diklemesine daldırıp sütün içine... İşaretliyorum o çizgiyi gözlerimle... Ağır ağır pişiriyorum sütü... Sabrederek karıştırıyorum. Sabretmeyi daha çok öğrendim nasıl olsa burada...

Süt dolu bir tencerenin içine dalarak, döndürüyorum düşüncelerimi... Aslında düşünce de yok. Neredeyim, nasıl geldim, bundan önce neredeydim hepsi uçmuş gitmiş gibi... Hiç bir yere ait olmama hissi böyle birşey sanırım. Hiç birşeye sahip olmamakta... Hangi kıyafetlerim vazgeçilmezdi, hangi kitaplarım olmazsa olmazlarımdı, o çok severek aldığım abajur gelirken yolda kırılmış mı? hiçbir önemi kalmamış artık... Her kırılan eşyaya, eskimişti, gitmesi gerekiyormuş diyerek yolculadık nasıl olsa... Kutularca kitap, hala montajını bekleyen dolabı bekliyor. Kıyafetler seyahat yorgunu hala bavullarda... Dolapçılar montaja geldiginde, tüm eşyalar yeni yerlerinde hatırlanacaklar tekrar... ve ne komik ki, yerinden tüm eşyayı çıkarsanız, yine aynı şekilde dolduramıyorsunuz aynı çekmeceleri... Neden acaba?

Süt direnmiyor, usul usul ısınmaya başlıyor ve hala bembeyaz... Bu beyazlık düşüncelerimi izlememi sağlıyor. Taşınma sırasında attığım fazla gelen bardağı, köşesi kırılmış çanağı, kıyafetleri düşünüyorum. Onların ömürlerinin bizden fazla oluşunu... Şimdi başka evlerde değerleniyorlar yeniden, yeniymişcesine....

Ben sütü karıştırırken, İskender dolaşıyor evin içinde... Patileri tahta zemine vurdukça gülümsüyorum. Bu eve taşındığımızdan beri daha hareketlendi. Eşyaların yerlerini, saklanabileceği yeni dar alanları keşfediyor ve hiç akvaryumuna girmek istemiyor. Kaplumbağalar sanırım terlemiyor...

Ölçü almak için süte diklemesine daldırıyorum tahta kaşığı... Henüz sütün dörtte biri uçmamış. Devam ediyorum karıştırmaya... Eksilmekten, değişmekten korkuyor ya insan, bunları sütü karıştırırken düşünüyorum... Süt daha da eksilecek biraz sonra ve dönüşecek yoğurda....

Süt kaynamaya başlıyor. 5 dakika kaynaması gerekiyor. Ölçü aldığım tahta kaşık sütün dörte biri olan suyun buharlaştığını gösteriyor. Herşeyin bir kaynama noktası, olma hali var işte... Süt ile su birbirinden ayrışmıyor, süt su ile tam kaynaşıyor böylece belki de...

5 dakika dolduğunda, ocağın altını söndürüp, yeni ev şerefine aldığım yoğurt kabına döküyorum sütü... Biraz ılıklaşması için beklemem gerekiyor. Mutfaktaki düzeni sağladıktan sonra, sütün ılınmış olduğunu farkedip, bir kaşık yoğurt katıyorum içine, maya niyetine... Herşeyin bir sırrı olduğu gibi, bir damla limon damlatıyorum mayalanmış yoğurdun içine... Yoğurdu koyu yapsın diye... Sonra sarıp, sarmalıyorum, 4 saat sonra buzdolabına gitmeden önce....

Orman manzaralı balkonuma oturuyorum. Ağaçlar bana hep iyi geliyor. İçime kattığım tüm duygular, anılar, geleceğin suprizleri buluşuyor bu manzarada... Yeni evimde yaptığım ilk yoğurtta mayalanıyor bu arada... Yeni evin ilk yoğurdu bile olsa, ondan sonrakiler içinde maya tutuyor. Bu süreklilik mutlu ediyor beni...

Düşüncelerimiz, anılarımız, yaşamın kendisi ve sürekliliği gibi mayalanıyoruz tekrar tekrar.... Katıp kendimizi, değişerek, dönüşerek... Maya, yaradılış demek değil mi zaten... Her seferinde yeniden yaratıyoruz... Ve Hinduizmde aldanış başka bir anlamı da... Aldanıyoruz bir yandan da... Yoğurdun içinde süt hep var aslında...
.
.
.

Brajeswari / 26.7.2010
.
Yoğurt mutlu mayalansın diyerek dinledim...

Dave Barnes / Little Lies / şarkıyı indirmek için tık!
.
Küçük not: Yazının yoğurt ile ilgili önemli kısımlarını bold yaptım.