12 Eylül 2007

Doganin zeka dedigi..


Benjaminin toprağında mantarlarla uğraşıyorum günlerdir..Evimin en büyük ve gösterişli ağacı... Cinsinin “benjamin” olduğundan da emin değilim ama ben onu öyle çağırıyorum. Neyse ne önemi var ki...Benjamin evimize şimdi ablamın eşi olan –ama o zaman “eş” pozisyonunda olmayan eniştemin hediyesi.. Onun evimde sağlıklı büyümesini ve bir ömür boyu canlı kalmasını isteyişimde biraz hediye edenin değerinden... Benjamin nedenini bilmediğim bir durumdan dolayı mantarlandı... Önce önemsemedim.. Fakat sonra 1 haftalık Bodrum tatilinden döndüğümüzde, Fatih’in saksıyı torbalayarak önerdiği seralama yöntemi sonrasında işin ciddiyetini anladım.. Topraktan çıkan mantarlar torbayı aşmış bir haldeydi.. Güneş alsın diye, sevdiği mutfağın köşesinde duran Benjamin, mantar mantar kokuyordu ayrıca... Bunların yanında mantarlarda o kadar sevimliydiler ki... Bu durum, Yaradanın yarattığı herşeyi sevmem mi gerekir diye düşündürdü beni... Mantarları yine toprağı eşeleme yöntemiyle yok ettim ister istemez... Bir kuş görsem Fatih’e soracak durumda olan ben, çiçekler konusunda seralama yöntemiyle parlak fikirlerine güvendiğim Fatih’in “havalandır toprağı” dediği öneriye uydum... Havalandırdım.... Mutsuz muydu Benjamin mantarları gitti diye düşünmeden de edemedim... Yaprakları parlıyordu çünkü... Ya yararlıysa bu mantarlar ona, peki ya zararlıysa......

Mantarlar yine hortladı.. Minicikken zararsız, büyüdükçe yenecek kıvama gelir ebatlarıyla... Karışmıyorum artık...
Benjamin’e “ mantarlar seni rahatsız ediyorsa sinyal ver. Anlamıyorum dilinden” dedim. Bekliyorum.. Sinyalini...

Mantarlar yenen cinsleri, zehirli cinsleriyle bu doğada yer alıyorlar.. Bende karışmıyorum bu düzeneğe.. Evimde neyin nerde doğru olabileceğine karar verebilirim. Ama çiçeklerimin sırf ben istiyorum yada doğru buluyorum diye doğalarına karışmama kararı veren de yine benim...

Kafamın içindeki mantarlar var bir de... Bunları da eşeleyen benim bazı bazı... Havalandırınca beynimin içini yok oluyor bunlarda.... Bazen yararları olduğunu düşünüyorum... Bazen zararları... Ama yine de bunları biz kendi bildiğimizden yola çıkarak biliyor sanıyoruz doğruluğunu yanlışlığını -faydasını yararını... İçimdeki verimli topraklarda yeşeren ne ise-o yeni yetmenin yanında bazen mantar gibi biten düşüncelerden bahsediyorum.. Aniden bastıran hani... Kuşku da oluyor o, hüzün, geçmişe ait bir şey- Bazen mutlulukla çoşku... neşe..heyecan....Bitiyor... Mantar gibi.. Plöf....

Toprakların verimsizliğine veriyoruz bazen... Bazen seviyoruz onları... Bazen de kurtulmak için eşeliyoruz bir hınçla görmeden yeşerenin köküne verebileceğimiz zararı... Mantar topraktaki bir eksik mineralden dolayı çıkıyor bazen, bazen de fazla sulamaktan/ bazen yararlı-bazen de zararlı olur cinsten..Yeşerttiğiniz topraklarda minerallerden neyin eksik olduğunu bilebilir miyiz ki? Fazla sularsak büyürler de tabi... Su, mantarların sevdiği bir şey çünkü... Aynı içimizde yeşerttiğimiz şeylerin yanında biten minik mantarları suladığımız gibi dikkatimizle, ilgimizle... Kuşku da böyle büyüyor...Çoşku da.... ikisi de ne garip ki ilgi ve dikkatli büyüyor.. Toprağımızda minerallerin eksikliğini de ancak, yeşerttiğimiz topraktaki inancımızla açıklayabiliyorum... Eğer inancımız sağlamsa, biten mantar bile olsa onu iyiye yoruyoruz..

İnsan doğasının en büyük düşmanının zeka olduğunu düşünüyorum son zamanlarda... Doğada ego da yok.. Kaktüsün aşağılandığını gördünüz mü? Bu bir genelleme değildir.. Zeka oyun oynuyor çünkü... Egoyla, hırs ile, suni varsayımlarla, ön yargıyla oyun oynuyor insana... Zeka var olmayanı, var gibi gösterebiliyor bize bazen.... Halbuki insan doğası da bir bitki gibi zamanın akışında –müdahalesiz /ya da/ zamanında müdahaleye ihtiyaç duyuyor.. Hayatımızda bazen yaşananlara müdahale etmemek- izlemek ve görmekte ondan geliyor belki de...Belki de eşelediğimiz mantarların bir süre sonra tekrar bitivermesi o yüzden... Biz eşeleyip beynimizi –ruhumuzu havalandırsak bile “hala burdayım” demesi tekrar tekrar... Bitkinin en sevdiği şeyin su olduğunu düşünmek gibi, aslında yeşerttiğimiz topraklarda fazla ilgi ve dikkatle sulanan düşüncelerimiz mantar üretiyor işte böyle... Halbuki sulanmadan büyüyen bitkilerin sevgisizlik kaygıları var mı ki...?

Benjamin sayesinde mantarların sadece mantar diyip geçilmeyecek şeyler olduğunu düşündüren ne bu saatte bilmiyorum...Öğrenmek taklitten geliyormuş..Doğanın taklit edile bileni çok zor olmalı... Aralarında ayrımlar yaparken bir de...Kaktüs sevmez, cam güzellerine baka baka doyamazken... O bir ayı iken kaba, ama aslan iken kuvvetli ve çevik görünürken- zeka oyun oynarken...

Zeka böylesine oyun oynarken, insanda bu anlayışta “mantar işte “ diyip geçiyor.. Halbuki o mantar belki de yararlı Benjamin’e... Belki de değil... İzleyip göreceğiz.. Müdahale etmeden, zamanı gelene kadar... Tek bildiğim doğanın ona verdiği ile bunun üstesinden geleceği...Çünkü topraklarına sarılmış ve varolmaya inançlı çok sağlam kökleri var.. Zekası mı? Akıllı bir bitki olduğumdan hiç süphem yok... Doğasını asla inkar etmeyen...
...
Brajeshwari /04.09.07

Hiç yorum yok: