07 Kasım 2008

Yukarda ne varsa, Aynısı aşağıda da vardır.

sonsuz evrende bir sürü sır saklı
İnsanın içindeyse kocaman bir dünya saklı...


Bu Kasım ayında birşey var. İçinden çıkılmaz birşey gibi duruyor yaşadığım, bir yandan da tanımsız kalıyor. Yaşadığım şeylerin nedenlerini, nasıllarını bulamadığım bir döngüde boşlukta sallanıyorum. Belki de o yüzdendir yazılarımda önce dönmem, sonra durmam ve boşlukları irdelemem..

Çevremde konuştuğum tüm arkadaşlarımda, okuduğum tüm bloglarda kendi yaşadığımdan izler buluyorum. İçine kaçmış sanki herkes... Birşeyler var bu Kasım ayında...

Sonbahar ile beraber hüzün mü çöktü üstümüze... Biz şallara sarılalım, atkılara dolanalım, doğanın gerçek renklerini seyre duralım, farkındamısınız güneş ılık ılık çekiliyor günlerimizden..

Astrolojide yaratıcılığın, kendini yaratıcı olarak ifade etmenin sembolü olan Güneş, hayatlarımızdan da geriye mi çekiliyor yoksa bugünlerde... Astrolojik haritalarda da çok önemli Güneş.. Bilirsiniz, o haritaları, tüm gezegenlerin evleri vardır. Temsil ettikleri, birbirleriyle çapraşık ilişkileri, hepsi yaşadıklarımızın bir çeşit nedeni... Tekil olarak ilgileniyorum hepsiyle.. Tümü daha çözebilmiş değilim. Gezegenleri anlamaya çalışıyorum. Ayın hallerine göre davrandığım oluyor. Merkürden çok korkuyorum mesela.. Şu ara Uranüse sardım.. Hepsini anlatacağım..

Güneş, astrolojide bize benlik hissi verip bütün parçalarımızı bir araya getiriyor ve bu benlik astrolojide gezegenlerin temsil ettikleri değerlerin bizi kontrol etmesini değil, onları ifade etmemizi sağlıyor. Hayatın bizim için anlamı, Güneş’in temsil ettiği değerler bu haritada da anlam buluyor. Bize kendimizden büyük bir şeyin parçası olduğumuzu hatırlatıyor ve onunla uyumlu yaşamamızın yolunu gösteriyor aslında. Bunu biraz kendi ruhumuza ve hayat amacımıza ulaşmak olarak görüyorum. Güneş, astrolojik haritamızda hangi evde ise orada bir aitlik hissi var oluyor veya ruhumuza ilham veren yer o ev oluyor. O bize ışığını vermiyorsa, depresyon, yaşama arzusunda azalma, iç çelişkiler ve baskılar altında kalma, diğer kişilere bağımlı olma, herkes ile bir olamama, başkalarının onayına aşırı bağlılık gibi problemler ile karşılaşıyoruz. Güneş’in bize ışığını vermemesi ne demek? Güneş’in burcumuzun değerlerine ve ihtiyaçlarına hayatımızda yer vermemek, aktif olarak onun içinde bulunduğu evin temsil ettikleri ile meşgul olmamak olarak haritada ifade ediliyor. Yani hayat amacımıza sırtımızı dönmek diyorum ben buna... Bunlar sonucu pasifleşme, güçsüzleşme, anlamsızlaşma ve kendimize güven eksikliği gibi duygular ile baş etmek zorunda kalıyoruz. Güneş’in temsil ettiklerini yaşamanın bize ne katacağı, ne kaybettireceği ve neden onları yaşamamayı seçtiğimizi iyi düşünmemiz gerekiyor. Farkında mısınız? Dışarıdaki güneşte çekiliyor hayatlarımızdan.. Ondan, belki de durmamız ve ışığı tekrar aramamız...

Doğum haritama baktım bugün yine.. Gördüğünüz gibi, hayat amacım, sırtımı döndüklerim ve Güneş’in benim hayatımda ifade ettikleriyle ile ilgilendim bolca... Sonra hiçbir doğruluğunu yazılı olarak bulamadığım, batıl inançlarım hortladı yine.. Eylül ayında doğdum. Annemin karnına Ocak ayında düşmüşüm.. 9 ay mutlu mesut bir cenin olarak yaşamışım. Biliyorsunuz, en huzurlu zaman hayatımızın ilk başlangıcı olan o dokuz ay... Yılın anne karnında geçirmediğim, geriye kalan o üç ayı benim için sancılı geçiyor her yıl. İç huzuru arıyor, hayatla kopukluk yaşıyorum. Ama ilginçtir ki, her Ocak ayında tekrar doğuyorum. Tabi bu kodu hangi Astrolog Gufran soktuysa kafama, vazgeçemediğim gibi, her sene olduğu gibi bu sene de inancımı onaylatan bir dönem yaşıyorum.

Ayrıca bu dönem, Satürn-Uranüs Karşıtlığı yaşadığımız bir dönemmiş, öğreniyorum.. 4 kasım 2008 de başlayan bu dönem, tam açıyı 26 temmuz 2010’da tamamlayacakmış. Gezegenler birbirleriyle açı yaparken, bizimde hayatımızda etki ederler. Açıları anlamıyorum bende. Ama okuduklarımı anlatabilirim. Satürn ve Uranüs iki uçtur. Astrolojide Satürn yavaş, tedbirli ve değişime karşı dirençlidir. Sanki egomuzu temsil ediyor gibi gelmedi mi size de?. Güven duyulan şeylere önem verir, yenilikler şüphe ile karşılar. Bu yüzden Satürn reel ve dünyevi olanın peşindedir. Satürn kuralları koyar, sınırları belirler, yapıyı oluşturur ve oyunun doğasını tanımlar. Uranüs ise beklenmedik şeyleri ifade eder, şoklar ve devrimlerle değişimi temsil eder. Düzensiz, kuralsızdır, ne olduğunu anlayamadığımız, sarsıcı değişiklikleri beraberinde getirir. Satürn egomuzu temsil ederken, Uranüs baş edilebildiğinde gelişmeyi ve yenilenmeyi işaret eder. Bizde ikisi arasında kalmış bulunmaktayız işte.. Değişim ve direçlerimiz.. Şu ara yaşamın getirisini bizden istediği değişimlerin şokunu yaşarken, direnmek, kontrol altında tutmak yerine değişime yer açmalı... Satürn’ü taşıdıkları itibariyle hem seviyor, hemde bu kadar direnmesin istiyorum, Merhaba Uranüs çok hoşsun ama, biraz fazla göz alıyorsun, yine de seninle iyi anlaşacağımızı biliyorum. Beraber dengede doğru bir açı yapın dilerim..

Merkür gerilemesi var bir de.. Korkulu rüyam bay Merkür. Güneşe en yakın gezegen kendisi. Yörüngesi dünyadan çok kısa olduğu için, bir senede 3 yada 4 kez dünyayı geçiyor. Biz o zamanlarda Merkür’ün gerileme dönemini yaşıyoruz. Merkür tozunu attıradursun, bize neler yapıyor?

Merkür, dinleme, konuşma, okuma, öğrenme gibi iletişimle ilgili her türlü konuyu yönetiyor. İlgili olduğu konularda, anlaşmalar, seyahatler, pazarlıklarda var. Merkür gerilediğinde, yönettiği aktiviteler geriliyor ve kargaşa başlıyor. Bilgisayarlar bozuluyor, anlaşmalar fes ediliyor, yanlış anlaşılmalar başlıyor, uçağınız rötar yapıyor,... Aman ne kötü değil mi? Hayır, astroloji Merkür gerilerken, herşeyi iki kez kontrol etmenin önemini ve iyi sonuçlara ulaşmak için kontrolü elden bırakmamayı öğrettiğini söylüyor. Bu yıl 24 Eylül - 15 Ekim 2008 tarihleri arasında tozunu attırdı Merkür.. Sanırım biz, afacan Merkür’ün dağıttıklarını topluyoruz da, ondan böyleyiz bu ay.

Aslında sanki, elimizde herşey için bir matematik problemi duruyor da, biz çözemiyormuşuz gibi geliyor bana... Astroloji herşeyi söylüyor, gezegenler açı yapıyor, 40 adımda mutluluk kitapları matematiği çözmüşte biz sanki o problemdeki X miyiz, Y miz bilemiyor, bir türlü cevaba ulaşamıyoruz. Hayatı yaşamak bile matematikleşiyor. Onu yaparsan-böyle olur, bunu yapmazsan - onu da hakedemezsin. Duygular bile matematiği oturmuş sanki. Korkarsan, yüzleşirsin. Affedersen, ilerlersin. Neden –sonuç ilişkileri o kadar net ki, sinirim bozuluyor.

Matematiği hiç sevmedim. Güzel Sanatlar okumam da bu yüzdendir. Küçükken babama şöyle bir soru sormuştum. Önümüzde minik bir küre dünya vardı. Küre dünyadan daha büyük bir lego adamı da elimde tutuyordum. İçinden çıkamadığım şu soruyu, babama sordum.

Şimdi astronotlar, uzaya gidiyor ya” (Lego adam küre dünyadan uzakta, havada)
Sonra iniyorlar ya dünyaya” (Lego adam, kendinden küçük dünyanın üzerine ayak basar. Yanlız tam düz duramaz.)
İnince, bak düz duramıyor ki Baba.. Dünya eğer yuvarlaksa..? Biz nasıl düz duruyoruz o zaman Babaaa ?”

Babamın ne cevap verdiğini inanın hatırlamıyorum. Umarım zekamdan kuşkuya düşmemiştir. Ama şimdi bu hikayeyi düşününce bile, o zamanki inancımı hala yitirmediği görüyorum. Dünya gerçekten düz ve sandığımızdan küçük bana göre, İnsanlar dünyadan daha büyük ve hepimiz yere eğri basıyoruz , en fenası hiçbirimiz düz durmuyoruz aslında.. :)


Hayatta düz bana göre. Osvaldo Cavandoli’nin yarattığı, çizgi üstünde yaşayan, bir la linea çizgi adamıyım sanki.. Kimsenin bilmediği bir dil konuşuyor, yine de anlaşılıyorum sanki onun gibi. Beni çizen “Yaratıcı” önüme bir merdiven çiziyor, gülümsüyorum, tam adım atacağım, merdiven canavara dönüşüyor, kızıyorum. Tüm o hayat çizgisinde dümdüz yaşıyorum onun gibi. Hissettiklerimin, yaşadıklarımın matematiği yok. Geride kalanlar çizginin diğer ucunda kaldı, ileridekileri bilmiyorum, şu an- şu çizgi yığını canavar ile boğuşmam lazım. Yaratıcı çizerime kızıyorum, savaşıyorum, canavar kolumu ısırıyor. Bir bakıyorum kolum çizgisiz, yok. Kafamı kaldırıyorum, ”abara ramamramaa ”.. diyorum sinirlenerek...

Merkür turunu atmaya devam ede dursun, Satürn’ün değişime karşı tutucu tavrıyla çebelleşiyoruz.. Uranüs’ün önümüze getirdiği yenileri henüz açmaya cesaret edemedik. Güneş var bir de.. Bize bizi hatırlatan, ama sonbaharın gelişiyle, içimizden de çekilen...

Şimdi biraz dışarı çıkıp, güneşe yüzümü dönmek istiyorum. Güneşe yüzümüzü verip, biraz daha içimizi ısıtmak ve karanlıklarımızı aydınlatmak için son günler bunlar... Yollar ise kesin düz... Matemetikte bana göre topla, çıkar, çarp ve bölden ibaret sadece... Ve ben hangi dili konuşursam konuşayım, o dili bilmesenizde beni anlıyorsunuz, biliyorum..

Kapıdan çıktığımda asansör lütfen çizilmiş olsun, bay “çizer”, şu canavarı da silermisin yanımdan... Ayrıca gezegenlere de söylermisin, aynı hizada, birbirlerini engellemeden uslu uslu dursunlar...


11 yorum:

zero dedi ki...

Ben cahil sayılabilecek düzeyde pek bilgi sahibi değilimdir evrenin o uzak ucuna dair. Yazını dikkatle ve çok da düşünerek okudum. Üzerinde çok düşünülmesi gereken karanlık, çok yıpratıcı, dikenlerle dolu iki yıldan geçtim. Şimdi güneşim bana yüzünü göstermeye başladı. Yavaş yavaş ısınıyorum, aydınlanıyorum. Ama çok düşünmeye ihtiyacım var o karanlık günlere dair. Tahliller yapmaya, farkında olmaya ihtiyacım var. Ki içimdeki o karanlık yeniden hortlamasın, sindirip geri gönderdiğim o mağarada sonsuza dek kapalı kalsın. Aydınlık da, karanlık da, iyilik de kötülük de hep içimizde saklı diye düşünüyorum aslında. Bazı dönemler biri ağır basıp hakim kılıyor kendini. Belki de gezegenler, evrenin kendi psikolojisi bunu yapan. Sıkıntılarının seni Ocak'tan çok önce, kısa zamanda terketmesini diliyorum Burcucum:)

beenmaya dedi ki...

hiç bu açıdan bakıp da düşünmemiştim aslında. ne de olsa ne zaman başladığını bile hatırlamadığım bir düzlükte ilerliyorum uzun zamandır. önüme arada bir çuvallatıp arada bir gülümseten taşlar çıkıyor sadece ve hepsi bu. güneşle, gezegenlerle burcumu özellikleriyle bilmek dışında ilgilenmedim. ama ilgilensem hem güneşin hem de tüm gezegenlerin benden çoktan elini ayağını çekmiş olduklarını ve artık benden bir medet ummadıklarını söylerdim sanırım :))

eylülden midir bilmem içimin duvarına kazınmış bir hüzün hep oldu, hep var ve hep de olacak sanırım. ama bu her gün yüzüme, hayatıma yansıyıp beni ve etrafımdakileri boğan bir hüzün değil yanlış anlaşılmasın. içimde bir yerdeki varlığını benim bildiğim, arada bir unutturup kendini arada bir sızyla karışık bir tebessümle hatırlatan benimle birlikte içimde yaşayan birşey. hatta çoğunlukla da yazılarıma yansıyor işte. ama aslında sadece o, yani tekbaşına hüzün değilim ben her ne kadar yazdıklarımdan daha çok böyleymiş gibi göründüğüm söylense de...

zaman zaman aydınlıkta olduğum, güneşin tüm ısısnı ve ışığını iliklerime kadar hissettiğim zamanlarda bile içimde bir yanımın hep o karanlığa baktığını, orayı kurcaladığını bilirim. bazen kanarım ona bazen de hiç iplemem. ama kendi adıma konuşmak gerekirse güneşin, ışığın değerini anlayıp ona hak ettiği değeri verebilmem için istemesem bile karanlığında bana misafir olması gerektiğini bilirim. elbetteki bu misafirlik uzun olmamalı...

eylülden mi, matematiği sevmemenden mi, yüreğimin dilini bildiğini hissetmemden mi, aynı gün ayrı konuda bile olsa özünde benzer şeyler içeren yazılar yazmamızdan mı bilmiyorum ama sanırım bugünümün ışığı sen oldun. ısıttın içimi.ve bu da böylesine bir iç dökmesi oldu işte kel alaka bir şekilde...

kusura bakmayasın
sevgimle...

:)den dedi ki...

Saat 22:32 şimdi gidip senin için kişisel devrim kartlarından açacağım. Çıkan kartları yarın sabah yazacağım.
Karanlıklardaki düğümlere ışık arayacağım.
İyi geceler...

Geveze Kalem dedi ki...

Oh be, içim ratladı!:) Neden bilmiyorum, ama sanırım dağınıklığıma bir cevap oldu bu yazın, o yüzden bu rahatlamam.
Tam da dediğin gibi; kendim de dahil olmak üzere, nedense birçok blogta aynı karmaşayı, endişeyi, huzursuzluğu görüyordum. Bu yazın sanki ihtiyacım olan bir yazıymış. Çok beğendim, çok!;-)

Geveze Kalem dedi ki...

Haa yazmayı unuttum, ben de Güzel Sanatlar okudum; Marmara Güzel Sanatlar Tekstil- Moda Tasarımı. Sen?

:)den dedi ki...

Genel bir felsefe açılımı sunan açıcı kartın;
"Bir sorun varsa, bu SENdendir. Sen değişirsen herşey DEĞİŞir."

Bir yanlışı işaret ederek uyaran düzeltici kartın;
"Öncelikle senin, kimse tarafından YARGILANAMAyacağını yüzde yüz idrak etmen gerekiyor."

Somut adımlar atmaya yönelten yaptırıcı kartın;
"Kendine bir yol çiz. Kendini aş, Kendini bul, Kendine iyi bak GÖSTER KENDİNİ"

Eylül, Ekim, Kasım benim içimi bir başka aydınlatan aylardır. Sonbahar hüznü değil, sevinci yaşarım. Tüm yapraklarımı dökerken yeniden filizleneceğimi bilirim. Bir son değil, yeni bir başlangıçtır hazan. Yıldızlar, gezegenler ne derse desin, bir bilen varsa o benim içimdedir.
Sevgilerimle canım...

sufi dedi ki...

Kasım ayı gerçekten kapıların aralanması gereken bir ay.Güneşi iyice içimize çekip önümüzdeki 3-5 aya yaymamız gerekiyor.Dünya balık burcundan çıkıp kovaya giriyor çünkü binyıllık serüven başlıyor.Abaragandi olduğumuz örneği çok sevimli geldi bana. Tasavvufda "ölmeden evvel ölmek" deyimi vardır ya 11 kasımdan itibaren ırmaklarımızı okyanusa teslim etme zamanı start veriyor.BİZ olma yolunda hepimize kolay gelsin .

sufi dedi ki...

Yazının başlığına da bir yorum yapayım dedim:"Zahir, batının aynısıdır" der bektaşiler."Yukarıda ne varsa ,aynısı aşağıda da vardır"a gönderme.Sevgiler benden bana.

Adsız dedi ki...

Kasım aynı çok severim. Sessiz sedasız gelir ya. Herkes sonbahar geldi mi gitti mi telaşındayken ağır aksak yaşar gibime gelir. Top 10 listesinde yoktur mesela ama bu güzel bir eser olmadığı anlamına gelmez hani;)

Ben de Eylül doğumluyum. Tahmin edebiliyorum bu aralar neler yaşadığını:) Aynı suretten benimhayatımda da var yani;)

Bir de bay meraklıyı görmek keyiflendirdi beni:)

Brajeshwari dedi ki...

@zero
Aydınlık da, karanlık da, iyilik de kötülük de hep içimizde saklı gerçekten..Nerdeyiz? Niye oradayız bilenbilmeye çalışıtorum.Gördüğün gibi başka nedenler aramaktayim..Teşekkürler iyi dileklerin için Zerencim..


@beenmaya
Senin güneşi de karanlığı da sevgiyle karşıladığına hiç şüphem yok.Hüzünlü olmadığını biliyorum.Aksine, çok gerçeksin ve seninde ışığınla ben gülümsüyorum.. Senden kusura bakılacak birşey gelmez, onu da biliyorum..


@:)den

Aç bakalım falcım benim..Açmasan, iki çift sözün ile ışık tuttuğunu bilirim, deneyimledim.

@Geveze Kalem
Rahat olalım zaten..Ne yapıyorsa bu gezegenler yapıyor bize:) Güzel yorumun için teşekkürler. Öykü atölyesi yazılarıma yorum beklerken, bu yazıma senden yorum almak şaşırttı beni.. Bu arada sormuşsun Güzel Sanatlar Grafik Tasarım mezunuyum..

@:)den

Ben değişirsem, herşey değişir..Kimse tarafından yargılanmam.
Kendi yolumda mutluca ilerliyorum. Açılın ben geliyorum 

Söylüyorum ki aklımda kalsın..Teşekkürler Güldencim...




@sufi
Yorumların bende yeni açılımlar yapıyor.Teşekkürler bunun için.. Örneklediğin önemli sözleri yazımda tamamlayıcı buluyor ve bunları hatırlattığın için mutlu oluyorum.. 11 kasımdan itibaren ırmaklarımızı okyanusa teslim etme zamanı start veriyor demişsin, Sanırım bu 11:11 kapısı yüzünden (mi?)...Değilse, senden umut dolu bir yazı bekliyorum Sufi...

@Sardunya
Hoşgeldin. Başak burcu kadınlarından hep çok şey öğrendim. Bakalım ve görelim :)

:)den dedi ki...

Falcılık demeyelim ismine istersen;) Bilirsin ki, falın yaşamımızda yeri olmamalı. Her anımızı yeniden kendimiz yaratırız çünkü...
Bu kartların geleceğe yönelik hiçbir öngörüsü yok. Şuan ki tıkanmalara dikkat çekmek ve düşünmemizi sağlamak amacıyla oluşturulmuş bir sistem ile çalışıyor.
Sevgilerimle canım...