03 Temmuz 2010

Azalarak, çoğalmak.../ yola hazırlık yazısı 03



Okulda ödevimiz bir sketchbook hazırlamaktı. O zamanlar ağaçları çizmeyi ve yazılar yazmayı seviyordum yine... Her gün bir ağacın çevresinde olan şeyleri çizip, yazılar yazıyordum sayfanın bir köşesine... Ağacın yaprakları bazen yeşil, bazen sarıydı, bazen tek renk tükenmez kalemle çizilmişti. Elimde renkli renkli kalemlerim, başka başka derslerde, serviste, yatmadan önce devamlı sketchbook ile uğraşıyordum. Son gün geldiğinde, okulun kantininde oturmuş son sayfayı bitirirken, elim defterin yanında duran kahveye vurdu ve tüm sketchbook kahve içinde kaldı. Kurtaramadım onu ıslanmaktan... Defteri aldığım gibi tuvaletteki el kurutucunun altında kurutmaya çalıştım, bir yandan da telaşla selpaklarla kahvesini sildim... Dalgalı bir sketchbook oldu benimkisi, öyle de teslim etmek zorunda kaldım. Teslimden sonraki hafta, hocamız tek tek ödevlerimizi eline alıyor, sayfaları gösteriyor, görüşünü bildiriyor fakat bir türlü sıra benimkine gelmiyordu. Ben huzursuzlanıyor, utanıyor, sıram gelince söylenebileceklerden endişe ediyordum. En sona kalan defterimi, kıvrılmış haliyle tanıyabildiğimden, korkum git gide daha da artıyordu. Hocamız “Ve en sona kalan ödeve geldik” dediğinde kendimi yerin dibine girmek için hazırlamıştım. Hocamız “İşte bu” dediğinde, dalga geçiyor sandım. “İşte bu yaşayan bir sketchbook...” gözlerim kocaman olmuştu. “Boyaları akmış, okunur okunmaz yazılarda yaşanmışlık hissediliyor, kahve nedeniyle zeminin bazı kısımlarında doku oluşmuş ve sayfalar çok güzel güzel kokuyor, başka bir boyutta da duyu organlarına da hitap ediyor böylece, koklayabiliyorsunuz”... Şoktaydım ! Günlerce lanet ettiğim o dökülen kahve, bir mucize olmuştu şimdi gözümde...
...

Taşınmanın en önemli detayıymış kutular... Kutuların arasından yazıyorum bu yazıyı...

Siyah çöp poşetlerim, kutulardan daha hızlı doluyor. Atıyorum bir yandan.... Bu hızla giderse, bir sırt çantasıyla tatile çıkabilecek biri olabilirim (!) Bir düzine günlük, bir torbanın içinde... Bakışıyoruz yılların hikayeleriyle.... Atmaya karar veriyorum hepsini... Sayfaları okumaya başladıkça, bu kararımın çok yerinde olduğunu hissediyorum. Niye saklar insan günlüklerini ? Bilmiyorum. Şimdiki ben bunu bilmiyor. Şimdiki ben geride, kendinden böyle şeyler bırakmak istemiyor. Durdukça bana yük bunlar... Kelimelerin enerjileri güçlüdür. Hikayeler zaten yaşar, yazarak saklamak niye... Yırtmaya başlıyorum sayfaları... Sayfadaki o zamanki sevgilimin ismi ortadan ikiye bölünüyor... ”Kızgınım....” diye yazdığım başka bir sayfadaki cümlenin kalan kısmı yırtılınca, sahip olduğu kızgınlıktan kurtuluyor böylece, “Bugün....” diye yazdığım başka bir cümle, dün olmuş çoktan... Yırtıyorum. İyi –kötü demeden... Yırttıkça, bugüne yaklaşıyorum sanki... Hepsi 4 battal boy çöp torbasının içinde parça parça... Hafifliyorum. O sırada masada bu özel ritüel için doldurduğum bir kadeh şarap evdeki dağınıklıktan kolumun çarpmasıyla dökülüyor, tam da çöp torbasının üstüne, parçalanmış kağıtların üstüne... Gülümsüyorum.... Şimdi daha anlamlı oluyor yaşanmış sayfalar...

Mektuplara geçiyorum. Ne kadar çoklar. Soru yine aynı, niye sakladım bunları? Hatırlamıyorum bile bazılarının yazarlarını... En yakın arkadaşımın yazdığından, hayatını kaybeden eski sevgilimin yazdıklarını ayırt etmeden yırtıyorum. Hırçın değilim yırtarken, aksine yırttıkça sahip çıkıyorum bende kalanlara... Yırttıkça hepsini özgür bırakıyorum kelimelerin... ve bir kadeh şarapta onların üstüne döküyorum. Tüm yaşananların, paylaşılanların şerefine.... Uçak biletleri, kartpostallar, otel broşürleri, saklanmış şampanya mantarları da keyifleniyor sanki şarabın tadıyla... Kırmızı kırmızı lekeli şimdi çoğu, hepsi hala canlı ve en önemlisi gerçekten onların hepsi yaşandı.

Bu gecelik toplama, kutulama işim bitince koltuğa oturuyorum. Elimde boşalmış bir şişe şaraptan, benim hakkıma düşen bir kadeh şarap... Nelerle vedalaşırım salonda diye etrafıma bakıyorum... Gitmesi gerekenler konuşuyor adeta... Tamam diyorum, yarın sizinle de vedalaşırız. Görevleriniz bittiyse, sizi tutmanın veya size tutunmanın bir gereği yok...

Bugünü saklayıp dünü biriktirerek değil, bugünü yaşayarak tüketmeli şimdi... Bir hafta boyunca atma, kutulama işim devam edecek. Boşluklar yaratıp, nefes alacağım derin derin... Bende kalanların varlığını bilerek havalandıracağım anıları ve yaşamı... Hepsi zaten benimleyken, saklı kutularından özgürlüklerine yolculayacağım... Daha çok seveceğim şimdi sahip olduklarımı...

Bende kalan tüm an(ı)lara,
bugün vedalaştığım herşeye,
yeni gelecek olanlara
azalarak çoğalmaya
kaldırıyorum elimdeki bardağı...
.
.
Brajeshwari / 03.06.2010

____________________
Bu şarkı şaraba eşlik eder.
.
"naci en al amo(r)
naci en al amo(r),
no tengo lugar
no tengo paisaje
no tengo patria..."
.
Aşktan doğdum / Aşka doğdum
Hiçlikten geliyorum
Ne bir yerim var
Ne de vatanım

.

.
“Naci en Alamo” Yasmin Levy yorumuyla / indirmek için tık!

10 yorum:

Mehtap Pasin Gualano dedi ki...

Harikasin..
Bu guzel yaziya ve benim hic yapamadigim boylesine bir cogalmaya ben de buradan kaldiriyorum kadehimi... Vedalasmak bana zor geliyor, ustelik unut(a)mayan bir insanim aslinda.. Yani zaten sakliyorum herseyi...
Iki yildir aklimda hafifletmek kendimi ama basladigim noktadan geri donuyorum nedense...

Evren dedi ki...

önce eskişehirden ayrılırken yaşadım bunu... sonra istanbuldan bursaya zorunlu göç sırasında... kızgın değildim, azalarak çoğalacağıma inanıyor, artık onların görevlerini tamamladığına inanıyordum. konser, gösteri biletleri, yaşanmış ve küçük not kağıtlarına aktarılmış anlar, sevgililere yazılmış, sevgiliden gelmiş onlarca mektup ve fotoğrafı bırakmıtım geride kalan şehirlerin çöplerinde...

şimdi yaşlanınca:)ve aklıma gelmeyince bir detay, düşünüyorum; azalarak çoğalmıyor mu acaba insan. sadece hafifliyor belki ve belki yer açıyor yenilere, ama her seferinde yeniler eskiyince, acaba yine mi olduğuna dönüyor, hiç çoğalmamış olan kendine...
bilmem belki çoğalmak duygunun yoğunlaşması, şimdinin farkındalığı ve geleceğin umudunda buluyordur gerçek anlamını.
çok güzeldi yine, nedense o ayrılıkla öpüşen bütün duyguları çok seviyorum ben.

sufi dedi ki...

O güzel anlatımınla üstlerine şarap dökerek uğurladığın anılarını(notlarını,günlüklerini) anlatan postunun tarihi 03.07.2010 da olsa yazının sonuna 03.06.2010 Tarihini düşmen beni düşündürdü.Yoksa o gün siyah torbaya giremedi mi dedim.
"bir don bir gömlek " kalabilene kadar sırtımızdaki yüklerimizden arınabilsek keşke.Oysa ne çok hayatımızdan çıktıklarında farketmeyeceğimiz şey biriktiriyoruz yaşam alanlarımızda.Nelerin bizimle birlikte olmayı seçtiğini; saklandıkları o köşelerinden taşınma anlarımızda gün yüzüne çıkıp uğurlandıklarında ancak anlayabiliyoruz.Yeni mekanın hayırlı olsun.
Sevgilerimle.

kelebeklerözgürdür dedi ki...

:) senin kendine yazdıklarında benim kendime sorduklarımın cevapları oluyor bazen.

uzun zaman önce blogunda yazdığın bir temizlik yazısı vardı, evini temizlerken kendi içinde yaptığın temizlik / yenilenmeye dair. bu süreç de onun gibi belki...

kolay gelsin!

sevgiler

Derinden dedi ki...

Demek ki siz bazı şeyleri tamamlamış yeni anlara yelken açmışsınız.Ben hala o aşamada değilim atamıyorum eskittiğim hayatımı,okudukça bunları ben mi yaşadım diye kendime hayretler içerisinde kalıyorum.

berrin dedi ki...

ben üzülüyorum
birer birer
ankara dan gidiyorsunuz:(
sana bol şans diliyorum

ne yazdı ne yazamadı dedi ki...

ilk kez uğruyorum blogunuza o yüzden biraz çekingenim. sadece bu yazıyı okudum henüz. son zamanlarda okuduğum en etkileyici yazıydı. sanırım uzun süre hayalimde bardaklardan defterlere sıvılar dökülecek...hem benim de yapmam gerekiyor o işi. hem daha bugün bakındım içinde günlüklerimin durduğunu tahmin ettiğim kolilere. cesaretimi toplayıp vedalaşmam lazım. geçmiş yanan bir fitil gibi bitti kömür oldu, en önemli ucu bende, alevli uç. islerle, izlerle uğraşmanın ne anlamı var? teşekkürler bu güzel yazınız için...

Brajeshwari dedi ki...

Mehtapcım
Seninde bir gün yapacagini hissediyorum. Herşeyin bir zamanı vardır mutlaka... Simdi neden vedalasamadigimi cok sormustum gecmiste bende, hiç zorlamadan “şimdi kalmaları gerekiyormuş” diyerek bırakmıştım.
Öpüyorum seni..


Evren’cim
Senin beni anladiğini hissetmek, o kadar mutlu ediyor ki beni... Azalıyor veya çoğalıyoruz, ama şu var ki bir tek bizde kalanlar gerçek... Neyse hatırladıklarımızın izleri, yaşadığımız da o kadar aslında....

Çok teşekkürler Evrencim...

sufi ‘m
Sanirim toplanırken saatleri, günleri de kutuladım. Yanlış yazmışım. Belki de hareket ve temizlik o tarihte başladı kimbilir.. : )

Şimdi doldurduğum kutular bile fazla geliyor. Yaşamak için neye, ne kadarına ihtiyacımız var ki bizim diye düşünüyorum...
Çok teşekkür ederim, varlığın benim için o kadar değerli ki...

kelebeklerözgürdür
Vildancım, O yazı bir alıştırmaymış buna.. Bu daha büyük bir hareket oldu.. Olduğun yerde temizlik kolaymış. Gitmek ve temizlemek bambaşka :)

Öpüyorum seni...



dalga sesleri
Ben bazı şeyleri tamamlamış olduğumu hissetmiyorum. Herşey tam aslında... Her an yeniye yelken açıyoruz.Benimkisi biraz mekan değişikliği....

Atamıyorsunuz, atamadığınız için kendinize yük yapmayın bu düsüncenizi... Sadece hayretler içinde de kalmayın, öyle bir yanılsamada yaşıyoruz ki, hayret etmemek garip olurdu:)

Çok sevgilerimle...


berrin’cim
Ben üzülmüyor muyum sanıyorsun...
Ama bundan sonra paylaşacaklarımızın da, eskisi gibi süreceğini bilerek avunuyorum...


ne yazdı ne yazamadı
Merhaba...

Sakın benden ilham alıp yoketmeyin herşeyi.. Hepsinin bir zamanı vardır gitmesi gereken... O zaman geldiğinde hissedersiniz... Ben bu kararı 1 yıl önce vermiştim, şimdi taşınmam sebebiyle zamanının geldiğini hissettim..

Ben çok teşekkür ediyorum, yorum kattığınız için...

AycA dedi ki...

Temizlenmek , biriktirmemek, vedalaşma.. .. ne rahatlacı.. müzik harika.. :)

owl.ella dedi ki...

yazını okuyunca vedalaşma zamanımın gelip geçmekte olduğunu anladım ama hangisi zor gitmek mi kalmak mı... hangisi bana daha çok acı verecek bunu bilmemek beni yiyip bitiriyor.... böyle güzel bir başlangıç yaşabilmem dileğiyle :)