06 Ekim 2010

Tam bir BİR, “daha çoktan” değerlidir.



Bir Ekim sabahına uyandım. Her sabah üşüyerek uyanmaya başlamıştım. Uyanınca önce rüyanın hatrına yatakta bir süre hiç birşey yapmadan oturuyor, uyku ve uyanıklık arasındaki evremi pencereden dışarıdaki ormana bakarak geçiriyordum. Yeniden öğrenmişcesine ayağa kalkıyor, dengemi kontrol edip, ayaklarıma bakıyor, adımlayarak, yürümeyi unutmadığımın farkına varıyordum. Banyoya vardığımda aynada kendimle karşılaşıyordum tekrar... Suya dokunuyordu ellerim, temizliyordum uykunun izlerini severek suyla kendimi... Buzdolabını açtığımda, kendime supriz yapacakmış gibi kahvaltı hazırlıyordum her gün... Kahvaltı bittikten sonra, kahvemi alıp balkona çıkıyordum, benden- dışarıdan içime bakmaya...

Dışarıda hayat başlamıştı. Okul servisleri, sabahın topuklu kadınları, park yerinden çıkan arabalar ve ses birbirine karişiyordu. Güneş tam doğmamıştı ama uyanmıştı İstanbul yine... Gün içinde koşmaya başlayacaktı. Sağa sola akacak, varacak, yürüyecek, soluklanacak, konuşacak, yazacak, okuyacak, alacak, verecek, cevap verecek, yiyecek, içecek, duracak, çoğalacak, azalacak sonra yine sessizce çekilecekti geceye... Hız tüketecekti günü yine... Yetişmek, halletmek, öğrenmek, öğretmek, ödemek, kazanmak, anlatmak, ulaşmak üzerine hızlanacaktı herşey kendi devinimin içinde ve sonlanmadan bir diğerine eklenecekti. Daha çok, daha fazla, daha cesur, daha dayanıklı, daha bilgili- daha bilen, daha dayanıklı, daha yetkin ve daha hızlı olmaya zorlayacaktı belki gün yine... Her gün tekrarlanacaktı bu eylem... Üst üste fazlalaşacaktı sanki herşey... Bir gün sonra, dünün yeterliliği yetmez olacaktı.

İçleri boş kalacaktı çoğunun... Olması gerektiği gibi olacaktı sadece... Mesela yürürken gökyüzüne bakılmayacaktı. Öğrenilen, öğrenilmesi gerektiği için bilinecekti. Yenilen, sadece karnın doyması için olacaktı. Konuşulan, konuşmuş olmak için.... Yere basarken toprağa hissetmeyecekti çoğu insan... ve yüz yüze gelindiğinde göz-göze bakılacak, görünmeyecekti perdenin arkasinda görünmek istenen...

Bilgi bilinecek, yemek yenilecek, yol yürünecek, saatler böyle geçecekti. Ezbere, daha iyiye ezberlenen başka bir güne eklenecekti. Gün geçecek, ay geçecek, mevsim değişecek daha nefessiz, daha stresli, daha huzursuz ve daha doyumsuz olacaktık belki de... Sonunda minik bir mola- tatil ihtiyacı duyduğumuzu söylesekte, en kötüsü tatilsiz değil, hayalsiz kaldığımızı itiraf edemeyecektik kendimize.... Tatili de tekrar hız kazanmak adına güç depolamak diye değerlendirip, döner dönmez koşmaya kaldığımız yerden devam edip, yorulacaktık fazlasıyla...

Daha çok tüketiyoruz, neye sahibiz. Daha çok okuyoruz, ne biliyoruz. Daha fazla öğreniyoruz, neyi uyguluyoruz. Daha çok çalışıyoruz, ne kazanıyoruz. Daha çok konuşuyoruz, ne diyoruz. Sadece hızın içinde hız kazandiğimizi sanıyoruz... Yanılsıyoruz..

Aşkın içinde aşksız bırakıyoruz kendimizi... onu da hızlandırıyoruz. Almadan- vermiyoruz. Veriyor karşılığını istiyoruz. Sadakat istiyoruz, şefkat bekliyoruz, kendimizi bile doğru düzgün sevmeden bizi başkası sevsin istiyor, sahip olmaktan öteye gidip özgürleştiremiyoruz sevgiyi... "Çok sevdik diyoruz "sonra, "sevgimin değerini bilmedi"... :)

Bunların hepsini biliyoruz aslında... Gökyüzünü görmeyen de, yere basarken toprağı hissetmeyen de, koşarak varmaya çalışan da, nefes alıp nefessizim diyen de, bunu yazan da biliyor aslında tüm bu gerçekleri...

Daha çok- daha çoğu, daha hızlı -çok daha da hızlıyı ister. Biz kendi sınırlarımız ölçüsünde ya her gün daha da çok koşup, her gün daha hızlanarak varacağız bitiş çizgisine ve sonunda daha da hızlanacakken öğreneceğiz nasıl duracağımızı belki de...


Dünyanın tüm maddi kaynaklarına sahip olduğunuzu düşünün bugün,... Başarmak istediğiniz şeyin sizin olduğunu hissedin,... Çok genç, sağlıklı ve güzel olduğunuzu aynada görün bugün, içinizdeki gücü ve bilgeyi bilin, ona gülümseyin,... Bir yemeği yerken, onu yaratanın, hazırlayanın enerjisini de tadın damaklarınızda... Yürüyebildiğiniz için şükredin... Ellerinize bakın, onlarla neler yaratabileceğinizi düşünün, deneyin... Dünyanın tüm güzelliklerini görebileceğinizi bilin, kapatın gözlerinizi sadece... Gökyüzünü dinleyin... Toprağı hissedin... Görün, bakmaktan öteye... Durun ve kendinizi çok sevin, o’nun sizi çok sevdiğini hissedin öncelikle...

Güzel söz söyleyelim, konuşmuş olmaktan daha çok... Güzel bakalım, bakmış olmaktan daha çok... anlayalım, “bende” diye söze başlamaktan daha çok... Yaratalım, fazla yapmış olmaktan daha çok... Bir şeyi iyi bilip- uygular olalım, çok şey bilen olmaktan daha çok...


Tam bir BİR, “daha çoktan” değerlidir.
Sadece duruyor olmak, hızlanmaktan daha zordur.

.
Kendini sevmek, hatırlamaktır..
Ancak o zaman BİR, fazlasıyla çoğalır...

.

.
Brajeshwari.dd / 4.10.2010
.
.
Balkondan bakarken bu şarkı çalıyordu.

Dedektivbryan - E 18


indirmek için tık!

12 yorum:

berrin dedi ki...

burcu cum
ne güzel yazmışsın - etkilendim
ne güzel şarkı - dinlerken mutlu oldum

Mehmet Saraç dedi ki...

elde var bir!

Özgür Turan dedi ki...

"sadece duruyor olmak,hızlanmaktan çok zordur" Bunu çok sevdim ve altına ben de imzamı attım! Bir de fotoya bayıldım. Öptümmm.

hindiba dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Ipek dedi ki...

Cok guzel ve anlamli bir yazi.. Ne kadar dogru tespitler...

hindiba dedi ki...

Sanki sen bana bir seyler anlatir gibisin :) Tesekkürler...

beenmaya dedi ki...

yaşıyorum derken şöyle bir durup düşünüyorum. gerçekten yaşıyor muyum diye...

Evren dedi ki...

bugün birine yazdım bir insanı sevmekle başlayacaksa herşey, kendini sev. kendini fark et, daha çoğunu isteyeceğine, kendindekilerin farkına var diye... ne iyi oldu denk geldi yazın, gidip ona da bu yazını okutmalıyım.

Derinden dedi ki...

Harika bir farkındalık yazısı olmuş.Biliyor musunuz ben sizin yazılarını okumak için hemen hemen hergün bloğunuza giriyorum.Sizi okuduğumda yalnız olmadığımı anlıyorum.Ne güzelsiniz siz böyle.Sevgilerimle Hediye.

ABİ dedi ki...

şarkıyı dinleyince ben de balkondan bakmak istedim ve baktım... şimdi enter'a basıp tekrar bakıcam... bu çalarken...

Yazgüneşi dedi ki...

kendini sevemiyorsa insan
kendisiyle iletişimi kopuk demektir
bunca yakındaki biriyle
kendiyle iletişim kuramayandan başkalarıyla iletişime geçmesini beklemek ise
ciddi boyutta bir hayalperestlik değil mi?

umursamaz dedi ki...

bugun aslında hergun, tum guzellıkler tum bolluklar benımle.. ben bugun oyum, yanı ıcımdekı ben :)