Bende biraz havadan sudan bahsedeyim istiyorum blogumda... Yazma tarzımı da biraz değiştirmek istiyorum. Bu yazı light bir geçiş olur yeni olana... Hem sadece yazmak değil, paylaşacağım şeyler de var aslında...
Son zamanlarda neler yapıyorum? İşaret dilini öğrenme çabalarım hızlı bir şekilde devam ediyor. Murat ile yaptığımız özel dersler dışında, gün içinde konuşmalarımda da ellerimi kullanarak- onları etkin kılmaya çalışıyorum. Çünkü ileride ellerim konuşacak, şimdiden antreman yapmam gerekiyor. Konuştuğunuz –anlattığınız ne ise ellerinizle konuyu desteklemeye çalışın, ne kadar acemi olduklarını göreceksiniz, eğer bu söylediğimi işaret dilinde nasıl anlatabilirim diye merak ederseniz, o zaman hemen benim yaptığım gibi işaret dili sözlüğünü indirip, bakabilirsiniz.
Bazen internette o kadar çok yazı okuyorum ki, okuduğum yazılarda yeni ingilizce kelimeler öğrenip bunların türkçe karşılıklarını düşünüyorum. Mesela Solipsist: kendisinin gerçekten varolan tek şey olduğuna inanmak anlamı... Başka bir açıklamayla; diğer insanlar ve evren, herşey sadece hayal gücünde vardır, onları hayal etmeyi bırakırsan, var olmayı keserler düşüncesine sahip olmakmış. Bu biraz kendini fazlasıyla önemsemek gibi görünse de, her insan biraz solipsist değil midir? Bunun üzerine çok yazılar, öyküler yazılabilir.
Öğrendiğim yeni kelimelere başka örnekler: Dysania: sabah yataktan kalkma zorluğu, Petrichor: yağmurdan sonraki toprak kokusu, Philophobia; aşık olma korkusu, Hypophrenia: nedensiz üzüntü hali demekmiş. (Bunların türkçe tam karşılıkları var mıdır? Konu hakkında bilgisi ve fikri olan varsa yazar mı? Sizinde bunlar gibi örnekleyeceğiniz kelimeler varsa benimle paylaşır mısınız?)
.
Beni şaşırtıp, farklı olan şeyler ilgimi çekiyor. Bunlardan biri de albinolar... Çok güzel geliyorlar bana... Ama hikayeleri ne kadar az, sanki beyazlıkları gibi görünmez her biri... Albinolar saçlarını boyuyabilir mi? neden aklıma düşüyorsa böyle şeyler, merak ediyorum. Bunu araştırırken albino sincapları koruma derneği, albino afrikalılara, albino tavuskularına, orangutanlara, Tanzanyadaki Albino futbol takımına kadar bir sürü fotoğrafla karşılaştım.
Bu meraklarım dışında, çocuk ve gençlik yogası eğitmenlik sertifikamı International Yoga Federation imzalı tekrar almam için bir takım ödevler yazıyorum. Aklım hep çocuklar için çalışıyor. Yazma, hikaye kurma, oyun oluşturma kısmı harika geçiyor fakat yarım saatlik 8-15 yaş arası gençlik yogası dersimi videoya kaydetmem gerekiyor. 8-15 yaş arası çocuğu olan İstanbullu bloggerlardan, çocuklarını yoga yaptırmak için ödünç alabilir miyim? Eğer “olur” derseniz, bana bir mail atabilir misiniz?
.
Evvelden beri zumbaracıymışım da haberim yokmuş? Hayatımı yıllardır yoga, masaj, reiki, fotoğraf çekmek gibi hobilerimle sürdürebilmek isterim. Para kazanma gerçekliği bir yana, sevdiğiniz şeyleri yapmaktan keyif almak diğer bir yana... Zumbara kısaca” para yerine zamanın kullanıldığı bir paylaşım sitesi”... Mesala yoga dersi mi almak istiyorsunuz, siteye üye olup yoga dersi verdiğini ilan eden birinden yoga dersi alabiliyorsunuz. Aynı şekilde sizde mesela çok iyi photoshop mı biliyorsunuz? Bunu hizmet olarak ilan edebilirsiniz. Daha açıklayıcı bilgi için lütfen Zumbara adresini ziyaret edin veya şu videoyu izleyin, ilginizi çekiyorsa beni zumbarayla tanıştıran şu yazıyı da okuyun derim.
Bu aralar sık sık internette kendimi kaybederek fotoğraf tarıyorum. Sevdiğim, beni düşündüren, gülümseten fotoğrafların olduğu kocaman bir arşivim var. Onları burada paylaşarak sizinde düşüncelerinizi almak isterim. (Malasef fotoğrafın kime ait olduğunu yazmadığım için kaynak gösteremiyorum.)
.
Bu fotoğrafı her gördüğümde gülümsüyorum. Bunun bir kurgu olduğunu düşünmeksizin, ne konuştukları hakkında binbir şey düşünüyor, işin içinden çıkamıyor, karar veremiyor ama fotoğraftan sızan dostluktan her seferinde çok etkileniyorum. Siz neler hissettiniz?
.
.
Yıllarca yazılarımı paylaşırken çok keyif alarak yorumlarınızı okudum. Artık hayatın bana öğrettiklerini yazmanın dışında, bu tür şeyleri de sizlerle paylaşarak hayatımın içinde olmanızı istiyorum.
.
Güzel bir hafta geçirelim...
Güzel bir hafta geçirelim...
Sevgilerimle...
.
.Brajeshwari / 15.01.2010
Crowded House / Four seasons in one day... indirmek için tık!
11 yorum:
Dysania: Yillar önce okudugum bir kitapta sabah yataktan kalkmak icin gereken cesaret ölüm karsisinda ihtiyac duydugumuz cesaretten daha fazladir diyordu. Evet, bazen gercekten öyle.
Albino: Albino bir ögretmenim olmustu. Bütün ögretmenlerim onun gibi olsaydi (albino degil, onun gibi iste) bugün kafam bambaska calisiyor olurdu.
Kurgu fotograf: nedense blogroll'umde bu fotografin yaninda baslikta albino lafini görünce, biri albino iki kisiye ait oldugunu düsündüm. Bir albino olmanin neye benzedigini konusuyorlardir belki de...
Yeni tarz: Hoş :)
selam
sabah yataktan kalkma zorluğu yaşayan birine, düşbozan mahmurluğu yaşıyor denir.
yağmurdan sonraki toprak kokusuna ben kiltüten ya da yertüten kokusu derim.
Bir arkadaşım vardı, sevdasavana tutulmuştu, aşık olmaktan korkardı.
nedensiz üzüntüye kapılana bizim köyde, üstünde ne densizlik var denirdi, bir de kederçeken derlerdi böylelerine.
Benim son zamanlarda öğrendiğim ilginç iki kelime var, agrafi ve alexi. bunlar tıbbi terimler. Agrafi ellerinde herhangi bir fizyolojik sorun olmamasına rağmen yazı yazma yeteğinin yitimi anlamına geliyor. alexi ise konuşma yitimi, yani gördüğü objeyi biliyor, tanıyor fakat adını söyleyemiyor ya da yazamıyor. Beyinde bir sıkıntı. Bu kavramlarla ilgili bir öykü yazmayı düşünüyorum bu aralar.
Fotoğraf ise bana imkansız bir birlikteliği düşündürdü ve artık cismen olmayan bir sevgiliyi göz önünden kaybetmemek için verilen çaba. İçinde biraz keder biraz da teselli var...
Evrencim yataktan kalkma zorluğu için ne diyeceğiz biz şimdi peki...Baksana gerçekten bu kadar ciddiymiş iş bir de...
Albino hiç tanıdığım olmadı. Ama gerçekten hem bedenen, hem ruhen çok güzel ve farklı olduklarına inancım yüksek..Ögretmenini anlatmanı istedim bir yazında... Böylece biraz senin gözlemlerinle tanımış olurum onlarla...
Fotografa gelince, hiç böyle düşünmemiştim. Bir de böyle konuşmalarını dinlemek heyecanlı olacak:)
öpüyorum.
Özgürcüm Merhaba:)
'Düşbozan mahmurluğu' biraz uykulu olma hali gibi geldi bana ama kelime hafızama ekledim bunu...
'Yertüten kokusu' da çok şiirsel, çok sevdim.
Ben nedensiz üzüntüye kapılsam, bana üzerinde 'densizlik' var dense, bozulurdum açıkcası:) 'Kederçeken' ise başkalarını kendinden uzaklaştıracak kadar ağır geldi...
Agrefi ve alexi çok ilgimi çekti. Bunları bende araştıracağım. Ara sıra alexi olma durumu olabilir mi acaba? Çünkü bazen bende de oluyor böyle bir sorun... Özellikle kafam çok dolu ve mental olarak yorgunken... Bunlar ilgini çekiyorsa dislexia denen bir hastalık var, onu da araştır istersen. Beynin sol tarafının çalışma bozukluğundan kaynaklanan, sözel beceride sorun çıkaran bir rahatsızlık. İddiaya göre Einstein da muzdaripmiş bu hastalıktan... Yazarken b ve p harflerinin karıştırılması da bu rahatsızlıktan kaynaklanıyormuş.
FotoĞrafa yorumunu da çok sevdim. Benimde düşündüklerim arasındaydı bu... Ama hangisi hangisini teselli ediyor diye kararsız kalmıştım:)
Bunları Özgür ile konuşabilirim diye düşündüğüm bir anda, ne güzel senden yorum almak :)
Teşekkürler...
üstünde ne-densizlik var deyip araya "-" koysak daha iyi olur sanırım :)
Bahsettiğin dislexia da agrafi ve alexi ile çok paralel bir sorun gibi duruyor. Bunların arasıra olabildiğini hiç duymadım. ama agrafinin dereceleri varmış. Kimi kişiler hiç yazamazmış yani yazdığı şey okunamazmış, kiminin yazısı bozulur ve anlaşılmaz harfler yazarlarmış, kiminin grameri bile bozuluyormuş. Çok kötü, hele hayatını yazarak kazanan biri için. (Klavye kullanabiliyorlar mı onu bilmiyorum ve merak ediyorum çok)
Bu fotoğrafta sanırım her biri kendi avuntusunu yaratmaya çalışıyor, ama soldaki diğerinin elini avuçlarının arasına almasa diğerinin pek alacak hali kalmamış gibi...
patrikor, afrikalı albino ve yeni tarza bayıldımmmm!
Bende şunlar olduğu için biliyorum:
Myrmecophobia- Karıncalardan korkmak.
Arachnophobia- Örümceklerden korkmak.
Aslında palyaçolardan da korkuyorum ama yanlarına yaklaşabiliyor ve konuşabiliyorum, o yüzden fobi boyutunda değil. Yukarıdakilerden bildiğin korkuyorum. O yüzden hiçbir zaman doğa insanı olamadım. Bir piknikte yere oturduğumda sanki yerden karıncalar fışkıracakmış da beni yutacakmış gibime geliyor.
Zamanında siyahi albinoları araştırmıştım. Albinolukla ilgili bir sitede, albino hayvanların fotoğrafları vardı, iki tanesi çok hoşuma gitmişti, favorilemiştim. Senin yazını okuyunca onları hatırladım, linkleri aşağıda veriyorum.
http://www.kadinlaricin.net/images/articles/2451/albino-hastaligi.jpg
http://www.kadinlaricin.net/images/articles/2451/albino-hastaligi-2.jpg
yalnız site de kadınlar içinmiş asdfasdf neyse :D
Özgür
bu hastalıklar ilkokul öğretmenleri tarafından ne kadar biliniyor diye düşündüm. Ben ilk kez duyduğum için, ilk öğretimde okuma, anlama veya yazma zorluğu çeken çocukların üzerinde kurulan baskı aklıma geldi. Kaba bir genellemeyle " konsantrasyon sorunu" diyip, hastalığın ciddiyetinin görülmemesi olası.. Ne acı...
İnternetten araştırmaya devam ediyorum fakat ciddi bir tıp terimi kullanılıyor yazılarda.... Yazacağın öyküyü bekleyeceğim sanırım, çünkü benim için terimsel anlamından öteye bu tür durumlarda hayatın içinde varoluş şekilleri daha ilgi çekici oluyor.
Arasıra atak şeklinde oluşma halini bende araştıracağım. Çünkü gerçekten bazen ismini adım gibi bilip, dilimden çözülemediği anlar oluyor kelimenin... O zaman bende para gibi, "birşeyler almak için gerekli şey" diye anlattığımı biliyorum. Agrafiye gelince, acaba bu eczacılarda da sıklıkla görülen bir hastalık olabilir mi? :)
Fotoğrafın söylediklerinin ise sonu yok. Daha çok fotoğraf var böyle, onlarda neler göreceğini merak ediyorum...
Özgürden bugün iki yorum aldım. Yine imla hatamı düzeltti, daha ne isterim:)
Onur
Genelde korkuların isimlerini kendi dilimizde de aynı kullandığımız için, dediklerini bildiğimi söylemeliyim.
bende küçükken cüce bir palyaço görmüştüm. Adam beni sevmek için arkamdan koşturmuştu ama ben beni yiyecek falan sanmıştım. Nasıl bir travma geçirdiysem, hala palyaço gördüğümde irkilirim...:)
fotograflar çok ciciler...:)
Sen ve soruların çocuk:)Hayatı kavrayışında bitmek bilmez bir algılayış, yanından solundan, sağından, içinden baktığın haller. Seni okurken gözlerin geliyor aklıma, o meraklı ve derin soran bakışların.
Bu fotoğraf bana çok dokundu. Senin kendini gördüklerini düşündüm içinde diye sanırım.
Ara sıra burcuca'ya uğruyorum sanma sakın! Okuyup izliyorum, düşünüyorum üstüne yazdıklarının, sonra da seni özlemekle uğraşıyorum:)
iyi ol, güzel kal çocuk...
keske hicbirseyden korkmasaydik.sanirim sevdasavandan bende de var.
Yorum Gönder