25 Mart 2011

Bir yerde KorKu varsa....


Doğayı, ağaçları, yolculukları, denizi, kemiklerinizi ısıtan güneşi ve içinizde çiçeklenecek baharı özlüyor musunuz?

Hayat bir garip değil mi şu sıralar? Bir sürü bilinmez ve kaosun içinde çalkalanıyoruz. Kıyılara vuran dev tsunami dalgaları, yer kürenin şiddetle sarsılması, nükleer sızıntı tehlikesi, olasılıklar, korkular, yasaklar... yazma yasağı, okuma yasağı.... ülkelerin anlaşmazlıkları, savaşlar, koltuk hırsları, sayısız töre ve kadın cinayetleri, haksızlıklar, hastalıklar, kayıplar, kaybedişler... Bir yandan kaosun içindeyiz, diğer taraftan baharı bekliyor griye çalınmış yüreklerimiz... İçimizde dışımızdan farklı değil sanki...

Zamanı linear bir doğru gibi kurgulayıp durduk. Başlangıç vardı, bitişe varana kadar yapılacaklar vardı. Hep ileriye doğru gitmekti hedefimiz... ’Sonra bakarız’ dedik çoğu şeye, avuttuk bazen kendimizi... Oysa zaman bir yanılsama... Zaman, yuvarlak bir sarmal aslında... O yüzden belki de belli aralıklarla aynı dönemleri yaşayışımız... Sarıp sarıp aynı noktaya varışımız, aynı noktalarda tıkanışımız...

Neler yaşıyorsunuz? Derin bir karmaşa, belirsizlikler, eskiyen enerjileri bırakamamanın verdiği tutkun korkular, cevapları bir ileri tarihte verilecek anlık sorular, sıkıntı belki, hayatın tek-düzeliği mi yoksa yalnızlık mı daha çok dipsizleşti, karar verememek mi sorun, beklemek mi neyi beklediğini bilmeden?
.
Nasıl duygular içindesiniz? Hüzün mü, Öfke mi, Soru işaretleri mi? Yoksa tanımsız ve sürekli değişken mi günlük ruh haliniz? Başkalarına duygularınızı dillendiriyor gibi görünseniz de, gerçek anlamda dinliyor musunuz kendinizi?

Artık hayatımızda belirli aralıklarla sürekli tekrar eden aynı kördüğümden sıkılıp, bazı şeyleri bırakabilmek, bazı duygulardan kurtulabilmek, DEĞİŞMEK veya yaşadığınızı DEĞİŞTİRMEK gerekliliğini hissediyor, ama korkuyor musunuz?
.
Aslında ürkütücü bir kelime “Değişim”... Huzursuz eder insanı... Neyin değişeceği ürkütür, yeni geleni bilememek ürkütür. Bu noktaya her gelişimizde, bilmediğimiz cenneti yaşamaktansa, bildiğimiz cehennemi seçer, vazgeçeriz...
.
VAZGEÇERDİK!
.
Aynı çıkmazın içindeyseniz, aynı hüzünleri yaşıyorsanız, aynı öfkeyi yıllardır taşıyorsanız, değişmenin zamanı gelmiştir. Bir yerde kendini sürekli tekrar eden bir duygu varsa, orada sizden ilgi bekleyen –kabul edilmek isteyen birşey vardır. Onunla savaşmamaya, örtbas edip başkalaştırmamaya ve ona bağımlı olmamaya dair öğretiler barındırır içinde aynı zamanda... Yaşadığımız süreç, bağımlı olduğumuz tüm eski enerjileri bırakmamızı söylüyor bize, her belirsizliğin kötülük getirmeyeceğini fısıldıyor. Duymazdan geldiğimiz o fısıltı! duyduğumuz ise bağıran- hayatı yoran çok korkan egomuz.... Korkan, korktuğu için hırçınlaşan bir çocuk düşünün. Öyle ki, siz tam onu uyuttuğunuzu sanırken- ‘uyuyamadım’ diye yanınıza kıvrılan, siz tam onu oyalayacak birşey buldunuz diye düşünüp işinize bakarken- bir anda yanınızda belirip gününüzü sabote eden, konuşmanız arasında eteğinizi çekiştiren bir çocuk o aslında.... O sizsiniz... korktukça, onunla beraber korkan da sizsiniz aslında...

Çocuklar değişimi sevmezler, ama ilk onlar uyum sağlar değişime...
Konuşun onunla, sizinde korktuğunuzu ve onu çok iyi anladığınızı bilsin...
Hatırlatın ona; çok sevildiğini, herşeyin yolunda olduğunu...
Sarılın ona, kendinize sarılır gibi.....
.
belki biraz ağlar, ama sonra mutlaka sakinleşir, tutar elinizi....
.
Bir yerde korku varsa, orada büyümek için bir neden vardır. Kalbinizde henüz açılmamış bir kapı düşünün. Önünü yığınla duyguyla doldurmuşsunuzdur. O kapının varlığını bilmektir korku... kapıyı açamamak değildir...

... el ele yürüyün kapıya doğru...
Kapının önüne yığılı onca ağır duygu,
artık korkuyla beslenmediği için siz adım attıkça yok olup gider... Kapı açılır...
Ve bir de bakarsınız, çocukluğunuz sizden önce koşa oynaya kapıdan geçer..

.
mutludur artık,

gülümseyerek " gel hadi! burası çok güzel" der...
.


Her mevsim biraz daha büyür çocuklar
ve en güzel onlar çıkarır baharın tadını....



Brajeshwari/ 19 Mart 2011/ Ankara




TOM PETTY- Learning to fly

16 yorum:

Adsız dedi ki...

canimmmmmmmm benimmmmm,
cok ozlemisim seni/yazini/icinden cikanlari :)sana mail attim ulasamadim... hala ankaradamisin? istanbula gelince seninle bahar'a merhaba demek isterim yildiz parkinda... tum kalbimle sarildim sana... harika :)

Uma dedi ki...

Beklenen yazi muhtesem olarak gelmis, baharin mutlu olsun cocuklar gibi...

Unknown dedi ki...

merhaba tekrar.. yeniden başlama hissi uyandırdı yazın bende, geç kalmış baharın hissettirdiği gibi..

Çok yüksek müsadenle paylaşıyorum yine :)

sevgilerimle
Sanem

Adsız dedi ki...

keşke resmi yapana link verseydin...

Brajeshwari dedi ki...

Merhaba,
Resmi yapana link vermek isterdim, bu konuda asla saygisizlik etmek istemem.Fakat internet üzerinde gorup begendigim gorselleri sakladigim bir dosyanin icinden cıkan bir görsel bu... Ne zaman, nereden kaydettigimi bilmiyorum. O yüzden malasef ne link verebiliyorum, ne de sanatcinin ismini yazabiliyorum. Yoksa uyarinizi dikkate aldığımı bilin..

Sevgiler...

Mehtap Pasin Gualano dedi ki...

Iste oyle cocuklugunu kaybetmeyenler, daha guzel yasiyorlar bahari... Herseye ragmen...

AycA dedi ki...

oyy oyy oyyy diycem susucam .. son yazımdan sonra ilaç gibi geldin:)

Adsız dedi ki...

Bu yazı çok iyi geldi bana. Teşekkürler.

Ece Ekincioğlu dedi ki...

değişmek. korkmak. sarmal korkularla sarınıp, onlara dolanıp, poponu ters yöne çevirip korkularının yanında uyumak... ne kadar çok yapıyoruz, ama dediğin gibi bir nokta geliyor ki, değişim alarm veriyor. hep bir çocuk yönümüz var içimizde, belki en ciddi adamın içinde bile. kendimi bazen en çocuk halimle görüyorum. yüzümde makyajım dursa bile, o makyajın arkasında beş yaşında bir çocuk var belki daha bile küçük. gözlerimden görüyorum. en çok korktuğum anlarda belki de:) büyük halimden çok, küçüklüğümü dinlemeliyim, onun elinden tutmalıyım sanırım ki kapılardan daha hızlı geçelim. senin de yazdığın gibi. ufkumu açıyorsun. fotoğraf sanırım ana kelime: hemen korkular gitmiyor ama onlarla güzel oturup yaşamayı da bilmek gerekiyor. bir çay ikram etmek...

sevgiler

Evren dedi ki...

tam da büyüyeceğim zaman... ne de güzel geldi(n).

misk dedi ki...

merhaba:)
ne kadar güzel ve isabetli bir içgörü ile yazıyorsun! ben de kendi bloguma aktarabilir miyim bu yazıyı? .. bu arada, yoga için sınıfına yazılmak isteyen oğluşum judoya başladı ve güzel gidiyor bayağı, ama sınıf açarsan haber ver yine de n'olur:)) sevgiler

Adsız dedi ki...

Ne de güzel anlatmışsın...
Çok doğru diyorsun, korkuları değiştirmeye uğraşmak ıstırap getiren bir şey. halbuki iyi olanın doğurduyu acıyı, acının doğurduğu mutluluğu farketmek, aslında onların da ayrılmaz bir bütün olduklarını ve biri olmadan diğerinin varolamayacağını gösteriyor. bir şeylerden korkmak yerine onları davet etmek açık bir yürekle, onları arkadaşımız haline getirmek, korku objelerimizi bizi ziyaret eden ve besleyen konuklara dönüştürüyor.

Sevgiler.

ben de dün
Sadhguru Jaggi Vasudev'in bir konuşmasına denk geldim gezinirken.
http://sinemer.wordpress.com/2011/04/21/no-fear-in-the-now-simdide-korku-yok/

derra dedi ki...

Tam da bunları his ederken okumak ..yalnız olmadığımı bilmek ..harikasın Burcucum teşekkürler ..

BENoloji dedi ki...

Çok güzel samimi ve içten bir yazı olmuş.. Böyle bir yazıyı kaleminize alıp bizlerle paylaştığınız için teşekkürler..

NANİ dedi ki...

Öyle büyük bir kapı var ki..
Açmak istediğim ama korkudan yanaşamadığım..
Sadece çocuk saflığındakilerin açabileceği o kapı...
Çok güzel bir yazı,yüreğine sağlık canım.

Adsız dedi ki...

ama ne zaman yazacaksın? :(