Bir gün boyunca, nefes boğaza dolup anlam olmadan durabilmeyi denedin mi hiç? Söyleceğin şeyin ne kadar değerli olduğu hiç önemli değil. Vazgeç söylemekten... ve nefesi bırak evrenin nefesine... Sohbete katılma, yorum yapma, soru sorma, karşı çıkma, yeri geldiğinde en kısa cümleyi kur, yeterli en kısa cevabı ver ve vazgeç söz’den... Vazgeç sözlerinle var olmaktan... Vazgeç yorumunla katılmaktan... Sohbetteki, sorudaki sessizlik olmayı dene... Delirmeden, büyük bir olgunlukla sessizlikte, içinde bağıran, konuşanları dinle... Yazı yazma ve hiçbirşey okuma... Ne kadar korkutucu bazen, bazen ne kadar da gerçek... Bazen ne kadar gereksiz konuşmak, bazen bir kelime bile ne kadar da değerli aslında...
Sonra bir gün, tam bir gün hep EVET desene... EVET!... Kuşburnu çayı içer misin? (Mesala kuşburnu sevmezsin sen)... EVET!... Şu işi halleder misin? (çok işin var ama) EVET! Makarnanıza karabiber? ( istemesende) EVET! Hep Evet de bir gün... Hiç Hayır deme... Hayır yerine sessiz kal ve ikinci öneriyi dinle... İkinci öneri mutlaka sana EVET dedirtecek birşey olabilir. Evet demeye başladıkça, ne kadar çok Hayır dediğimizi görmek şaşırtıcı... Bir de Tanrı nasıl güzel kurguluyorsa o günü ve EVET kararını, bir oyun gibi EVETlediğin şeylerin sınırlarını ne kadar zorlayabileceğini görmeye de EVET de!
Sonra başka bir gün... Şu oyunu oyna... Herkes ÇOCUK! Düşün onların çocukluklarını... ve tek görevin SEVMEK onları... O koca adamlar, cadoloz sekreterler, somurtkan güvenlik görevlileri, maço taksi şöförleri nasıllar çocukken... Nasıl komik ve şirinler aslında... SEVİLDİKLERİNİ hissedince, nasılda uysallaşıyorlar. İçinden dokun onlara... Ne bir Anne ol, ne de bir büyükleri gibi, onlar gibi çocuk masumiyetinle dokun onlara, çağır bu sevme oyununa....
Sonra başka bir gün, herşeyle KONUŞMAYI denesene... Sana da günaydın çalar saat!... Çay çok mu sıcak bardak!... Çekmeceleri açık kalmış komidin, kızdın mı bana?... Bu oyunla, herşey başka bir algıyla seslenmeye başlıyor sanki sana... Dinlediğinde, sohbet sürüyor gibi... Sonra halıya basarken onu incitmek istemediğini düşündüğün oluyor. Pardon! Pardon! diyerek yürüyorsun salonun ortasında....
Sonra başka bir gün... YALNIZ kalmayı denesene... Çok yalnız kal... Telefonunu kapat, internete girme, okuma, yazı yazma... Dilersen sinemaya git, yalnız yemek ye, kahve iç... Ama mutlaka bir ara dur ve dinle... Yalnız mısın o anda?... Yoksa seni gözeten, çok seven ve sandığın yalnızlığı bile içine alıp, seninle paylaşıp gülümseyen O’nun varlığını hissediyor musun yanında?
Keşke burda olsan diye başlamıştım yazıma...
Fakat bugün "keşke" dememe günüymüş aslında...
Bak! mumlar sönmedi hala... Müziği değiştirmeye de gerek kalmadı...
Burdasın ve dinliyorsun...
.
Sessizliğin içinde...
Tam kalbimin orta yerinde, varsın aslında....
ve ben devam ediyorum sana anlatmaya....
....
Brajeshwari.dd / 5 Şubat 2012
10 yorum:
Çok teşekkürler bu güzel paylaşım için...Sevgiyle...
burcu
çok güzel yazmışsın
ne güzel ne sessiz ne derin anlatıyorsun sen...
iyi ki!
ümitle ve merakla doldurdun içimi. merak ettim bunları denediğimde neler olacak ve ümitlendim çünkü iyi şeyler olacağını hissettim. ne kaybederim ki, kaybetmek dediğim ne ki? mesela en çok denemek istediğim: biri kalbimi çatır çatır kırarken ve ben kesinlikle haklı olduğuma inanırken, susmak, sessizce susmak, gözlerimle bile konuşmamak, yüreğimle bile susmak...
Cok güzel yazmissin , binlerce satir yorum yazsam az gelir. Sadece sussam cok....
Burcu yıldızlı beş olmuş bu, son zamanlarda okuduğum en iyi yazı,çok çok beğendim
Heeeyyy misss misss :)
Hepsini ayri ayri sevdim ve hepsini deneyecegim birer gün :)
bizlerde tesekkur ederiz,,,,,
bu guzel sohpet tadinda yazin icin
sevgiler
Okuyup gittim sadece...
Eyvallah...
Yorum Gönder