02 Ekim 2008

HuLaHoP

.
Büyümemiş bir çift olarak, bugün Güçlü ile oyuncakçıya girdik.. İkimizde kendi yönlerimize doğru ayrıldık..Ben çocuklar için yaratıcı kutulara göz gezdirmeye gittiğimde, Güçlü maket reyonunda turluyordu. Benim sevdiğim kutularda, bazen incik boncuklar oluyor, bazen şeffaf küreler boyuyorsun, bir kez mini saksılar vardı bir kutuda, boyası da içindeydi. Bir güzel alıp, boyamıştım onları.. Annem kaktüs ekmişti içlerine..

Yine aynı oyuncakçıdaydık..Oyuncakçılar büyükler içindir aynı zamanda, bilirsiniz.. Çocuk sahibi olsanızda -olmasanızda, sizinde gözünüz kayar şöyle oyuncaklara... Benim zamanında Barbie bebek yoktu dediğim çok olmuştur dolaşırken.. (Bunların Makyaj malzemeleri bile var ohaa...) Çim adam mı, hiç görmemiştim küçükken böyle birşey.. Bu yumurtayı sulayınca, yumurta kırılıp, bir yaprak büyümeye başlıyormuş içinden, üstünde de “i love u” yazıyormuş yaprağın ( pamuktan fasulye yetiştirmeyi hayli ilerletmişler...) Prenses kostumu mü? ( içine giremem ki şimdi bunun, hmm belki sadece tacı olabilir koca kafama..) Bir oyuncak ayıyla çocukluk geçirdim ben be, bu ne Nemo’ mu?... Hah hulahop, bunu biliyorum ! ( annem almıştı pazardan, 19 Mayıs gösterisi için ablama...)

İşte yine o günlerden biriydi.. Oyuncak reyonları arasında, çocukluğumun oyuncaklarıyla gördüklerim arasında istatistiki -duygusal bir kıstaslama yaparak ilerlerken, bir yandan da içimden içimden konuşuyordum.. Ne aradığımı bile unutarak, bir rafın önünde hayallere daldığımı farkettim..


Mutlu çocuk çift mutfaktadır. Uzakdoğulu hanım çocuğumuz yumurtaları karıştırırken, Sportif beyi de, brokoli (?) kızartmaktaydı pür neş-e . O an’ın tarifi yoktu. Bey çocuğun, Uzakdoğulu hanım çocuğuna bir bakışı, bir gülüşü vardı ki... Birazdan, plastik masalarında oturacaklar, renkli plastik tabaklarının içinde brokolili yumurtayı yer gibi yapacaklar ve çok mutlu olacaklardı belli ki.. Sonra Bey çocuk, arkadaşlarıyla dışarda futbol oynamaya çıkmadan önce, mutfaktan içi dolmuş çöp torbasını dışarıya atmak üzere alacak, Hanım çocuğumuzda, beyinin gitmesiyle ev işlerine girişecekti. Bulaşık makinesine tabakları dolduracak, makineye sığmayanları şöyle bir elde durulayacaktı mutlu mesut.....
.


Sonra, Temizlik seti vardı o rafta.. Benim real hayatta böyle bir setim yok sanırım. Kız çocuğu, temizlik heyecanını bastıramamış olmalı ki, kahkahayla poz vermiş.. Ben ne güzel viledalarım şuraları dercesine..Ya şu elektrik süpürgesi, beni benden aldı. Ne temiz kadınım, yarabbi şükür !!



Temizlik bitince, bebeklerle ilgilenme zamanı şimdi.... Biri uyurken diğerinin altı bağlanmalı.. Çok uslular, ağlamazlar.. Yatarlar öyle...Yata yata büyürler.. Sırayla uyuyor birde...Biri zenci, babası başka ama annesi benim... En sevdiğim şey, birini uyut, diğerini altını temizle pış pışla... Gecede hiç uyanmaz bu yavrular... Annelik böyle birşey işte, bazen zor ama değişilmez bir duygu... Anneyim ben !!



Hazır bebekler yatarak kendi başlarına idare ederken, alışverişe gitmek lazım...Taze meyveler almalı plastikten..Yazar kasanın önünde sıra da olmuyor, verdim mi kredi kartını 5 dakikaya evdeyim.. Komşu kadınları uğrayacaktı öğlen... Onlara çay demler, kısır yaparım. Çaylarımızı yudumlar gibi yaparken, çoluk çocuktan bahseder, eşleri çekiştiririz hem.. Çadırdan da olsa evimiz, diz üstünde de servis yaparım... Kendime laf getirtmem, ne kötü ağırladı diye !!


Akşam Çocuk beyim futboldan ve atçılık oynamaktan yorgun gelmeden, çamaşırları makineye atmalı önce.. Sonra birkaç sökük çorabı, dikiş makinesiyle dikmeli... Evim evim güzel evim...

Böyle sürdü raftaki oyuncak setlerine bakarken, kendimle konuşmalarım, konuşturmalarım.... Hanım kadınlar, Çocuk beyler, daha minnacıkken üzerimize sinen kimlikler, taklit ettiğimiz görevler, hayatın gerçeklerinin kurgudaki oyun halleri, çocuk olmanın unutulduğu- güya çocukları büyümeye hazırlayan oyuncakların arasındaydım. Hızlaa uzaklaştım..

Terzilerin çocukken dikiş makinesi var mıydı? ya Aşçıların plastikten sebzeleri ?

Kumla oynayıp, toprağın tadına bakarak, solucan sevip, sokak kedilerini ayağımda sallarayarak, yokuştan aşağıya patenle kayarak, duvarlara tırmanarak yaşadığım çocukluğumu seviyorum. Reyonlar arasında dolaşırken, anaokulunda gördüğüm, bu gördüklerime benzer kurguda- muşambadan yapılmış Kızıldereli çadırı geldi aklıma sonra... Ne inanılmaz bir çadırdı o benim için anlatamam.. Bize aitti, sadece bizim oynamamız içindi.. İçine girer, dışardan dolanır, delirerek eğlenebilirdik... Ben ise çadırın içine oynacakmış gibi girip, atlayıp-zıplayanları, öğretmenimizi, dışarıda evcilik oynayanları takmadan, tam bir Kızıldereli edasıyla bir köşesine kıvrılıp uyurdum öylece... Çadırın tadını tam çıkardığımı düşündüm bu anıyı hatırlayınca..

Belki de ben, küçükken bir oyuncak mutfağım olmadı diye, yemek yapmayı sevmiyorum.. Annemi arayıp, elektrik süpürgesinin neden horhorladığını soruyorum ki, düzenli çöp torbasını değiştirmem gerekiyor, öğreniyorum.. Diz üstünde divane olarak servis yapamıyorum, genelde bize misafir gelenlere “istediğinizi yiyin –için, kendi eviniz gibi davranın” diyerek, bu işten de sıyrılıyorum.. Neyse ki çamaşırları makineye atabiliyorum... Yarabbi Şükür !!

Annem hep resim çizdirdi bana küçükken, hayalimdeki evleri hep oraya çizdim. Meyveler neye benziyordu, şekillerini, kokularını, tatlarını düşündüm çizerken.. Çorabımda delikti..
*
*

10 yorum:

Demet dedi ki...

Cok güzel yazmissin Burcu, ellerine saglik... Gördüklerini okurken icim daraldi, sonunu ne güzel toparlamissin.
Biz oynamak istedigimiz tüm oyuncaklari(malzemeleri) evdeki esyalardan hallederdik. Cadir dedin de, bizim cadirimiz da sandalyelerin belli araliklarla yerlestirilip üzerlerine carsaf atilmasiyla hazirlanirdi tarafimizdan... Altina girip de oynamak orada bir baska dunya yaratmak ne buyuk keyifti :))
Ne güzeldik, ne yaraticiydik.
Blogunu yeni kesfettim, takipte olacagim :)
Sevgiler

Nilambara dedi ki...

Yeni nesil oyuncakları gördüğüm zaman, çocuk olmadığıma ve çocuğum olmadığına şükrediyorum :)
ne cazibeli ne 'al beni'li oyuncaklar onlar öyle...
oyuncaklardan bir dünya kur ve tek başına yaşa, arkadaşa ihtiyaç duymazsın bile...

sonra, geceyarılarına kadar sokaklarda özgürce oyun oynadığımız zamanları hatırlayıp, gülümseyerek yoluma devam ediyorum...

:)den dedi ki...

Çok şirin, çok sıcacık bir yazı. Bol bol gülümsetti, düşündürdü, zamanı geriye sardırdı...
Bizim kuşağın büyük bir çoğunluğu oyuncaksız büyüdü. Ondan mıdır bilmem cep telefonlarını "oyuncak" gibi elimizden bırakmayışımız, her fırsatta onunla oynayışımız!
Otobüste, dolmuşta, cafelerde, hatta sokakta elinde cep telefonlarıyla sürekli oynayan/oyalanan bir sürü insan görünce hep aklıma "oyuncaklar" gelir.
Bir de şu brokoli pişiren bey çocuk beni uzun uzun gülümsetti. İleride brokoli pişiren ve severek tüketen beyler görebilecek miyiz acaba?

beenmaya dedi ki...

küçükken hep büyümeye özeniriz ya belki de o yüzden bu tarz oyuncakların çocuklar tarafından rağbet görmesi. oysa bir bilseler zaten büyüdüklerinde hayatın içinde olacak olanlar, karşılaşacakları ve hatta çoğu zaman sıkılıp daralacakları şeyle bunlar. bilseler belki de çocukluklarını büyük hayatların özentisi oyuncaklarla harcayacaklarına çocuk olmanın tadını çıkartırlar en doğal haliyle kimbilir...ha bu arada ben geçenlerde barbir bebeğin hamile halini gördüm düşünün artık :))

Arzu Pınar dedi ki...

çocukları bu kadar programlamaya hakkımız var mı acaba? kızlar yemek yapsın, bebek tutsun; erkeklere silah verelim.oyuncak laptopıyla, toplantıya katılıyormuş gibi oyun oynayan çocuk görmedim daha. gerçi gerçeğiyle abuk subuk bilgisayar oyunlarıyla büyüyorlar artık. herhalükarda çocuk yetiştirmede ırkçana çuvallamışız gibime geliyor.

efrasiyab dedi ki...

şu sıralar momo diye bi kitap okuyorum. modernizm eleştirisi bir roman. orda bi sahne vardı o aklıma geldi yazıyı okuyunca. momo eski bi tiyatro binasında kalan evsiz ailesiz bi kız çocuğu. oynamak için hayal gücü yetiyor ona. arkadaşları var. sonra çöpten oyuncak bi bebek buluyor. onunla konuşmak arkadaş olmak istiyor ama başaramıyor. sonra duman adamlardan biri gelip bu bebeğe sahip olduğu için momonun ne kadar farklı ve imrenilesi olduğunu söylüyor(kibrin tohumları), diğer kız çocukları sana gıpta edecekler diyor, onunla nasıl oynaması grektiğini gösteriyor ve birbiri ardına bir sürü oyuncak daha çıkartıyor vs. vs.

çocuklarına ayıracak zamanları olmayan ebeveynlerin bu boşluğu oyuncaklarla doldurabileceklerini sanmalarına mı yanmalı, yoksa oyuncağın nasıl oynanması gerektiğini anlatan duman adamlara mı bilmiyorum. modernizm bize mutlu olmak için sürekli bişyler edinmemiz gerektiğini söylüyor, bunun için deli gibi çalışıyoruz. oysa mutluluk sadece var olmaktaydı, sahip olmakta değil, unuttuk, çocuklarımıza da unutturuyoruz.
olmak ya da sahip olmak, işte bütün mesele bu...:(

siirimsi dedi ki...

resimlerle süslenmiş yeni dünya çocukları ve dünyaları...Onlara özenle, sevgiyle bakarken kendi çocukluğuna dönüyor insan..Daha bir garip bir çocukluk muydu, daha mı fakir,dik?...Yoksa bu kadar güzellikler içinde onlar büyüdüğünde bizim kadar da mı zengin hissedemeyecekler kendilerini?..Her şeyi var, hiç bir şeyi yok çocuklar... gibi...? ne dersiniz?..

selma dedi ki...

Canım anne olarak düşüncelerimin her an değişebileceğini ya da değiştirilebileceğini artık öğrendiğimden bunları asla almam diyemeyeceğim:) Zira çocuk milleti öyle olmazdan anlamıyor:)Efla hala oyuncaklara çok düşkün değil,sözlü sazlı, birlikte oynanan oyunları seviyor. Buda bana çok iyi geliyor açıkcası. Efla'ya bebek almadım uzun süre.Şimdi bir iki tane var.
Bez bekeler tercih ettik birlikte.Ama o kokoş barbilerin yanına asla yaklaşmıyorum. Mutfak setleri, temizlik setleri falan da almadım.Ama kendi kendine yemek yeme alışkanlığı geliştirme dönemindeyiz. Bu yüzden bi iki parça mutfak oyuncağı da var. Pek itibar göstermese de işe yaradı bence. bunların yanında bizi görüp bebek oynarken aynı itinayı onlara gösteriyor, eline geçirdiği bezle ortalığa saldırıp "ohh oh" diyerek temizliyor. Oyuncak çay fincanlarını yalandan içmemizi, ya da bebeklerini ninnilerle uyutmasını, elektrik süpürgesine olan hevesini anlayışla karşılıyorum. O becerilerini sınıyor. Ama en sevdiği oyuncağının bir kepçe olması tezadının da tadını çıkarıyorum. Her yolculuğumuzun kepçeleri vinçleri ve bilimum iş makinalarını sayarak geçmesinden de mutluyum. Araba kullanmasını, evdeki teknik alet edevatı benimsemesini, erkek çocuğu gibi boğuşup kız çocukları gibi sıkı bir şekilde kalça kıvırmasını mutlulukla karşılıyorum. Dişiliğini sevgiyle kucaklamasını seviyorum.
Kadın olmayı ,temizlik yapanları, örgü örenleri mutfağa girenleri kınayarak başarının iş kadını olmaktan geçtiğini dikte edenlerden bi şekilde sıyrıldım ben. Dişi yanımı seviyorum hakkaten. Kadın olmakta erkek olmakta bir ayrıcalıktır."Görev değil" Yani yapılan işlerin dişiliğine ve yaratıcılığına ulaşmak, herşeyden de önemlisi bunu kabul ediş ve seviş gerekir bence kişiye. Çocukluğun sadece bunlar üzerinde deneyim kazanmak olması gerekir belki de. İsterim ki ileride mutfakta harikalar yaratan, eline geçen ipi kumaşı sanata dönüştüren ama istediği alanda da tam anlamıyla istediği yeri almış bir "insan" göreyim. Örgü örmemmmm, mutfak mı? hiç anlamam diyerek isteklerini bastırmamış olmasını görmek isterim. Bu oyuncakların bir görevi yüklemesini asla tasvip etmiyorum ama gerçek hayatta cinsiyetimizin önemsizleştirilmesini de pek sevmiyorum. Bırakalım onlar versin kararlarını. Nihayetinde anna baba olarak biz sokakta kuka oynamış, don-ısı diye koşturmuş, bir iki bebekten/arabadan öte oyuncağı olmamaış, topaç çevirmeyi bilen, tornete binebilmiş bir kuşağız. Hala tel araba nereden bulunur , davul nerede satılır,karagöz ile hacivat nasıl yapılır biliyoruz. bence çocuklarımız şanslı onların çocukları da:)

Eline sağlık
Sevgiyle...

yaban dedi ki...

hmm deli oluyorum ben bu tip oyuncaklari gordugumde,,

evhanimligi yaptiriyor cocuklara, ustelik kimse de oglanlara utu almaz, kizlara alinir utu..

eger cocugum olsaydi ve benden boyle bir oyuncak talebinde bulunsaydi,

`yavrucum buna ne gerek var, sahicisinden evde duruyor ya, senin mendillerini utuleyelim mi aksam eve gidince birlikte?`

derdim, kiz cocugu elbette annesini taklit edecek, o kimligi oturtacak ama bebekler ve kucuk mutfak setlerinden sonra artik bir de utu, supurge gorunce delleniyorum,,

hmm galiba dellenmeye cok musait bir yapim var, hersey beni dellendirebiliyor,, :))

Adsız dedi ki...

benim küçükken hiç böyle oyuncaklarım olmadı şimdi çok özeniyoum böyle şeylere