03 Nisan 2009

Pencereyi aç, Soluğun çıksın Dışarı...



Elimde bir portakal ile camdan bakıyordum. Bilgisayarımda, günün mailleri beni bekliyordu ve telefonumda birazdan çalacaktı, biliyordum.

Parlak bir gökyüzü, durağan çatılar, yokuşu tırmanan arabalar.. Kırmızı ışık....Yeşil ışık... Korna sesleri, ofisteki konuşma sesleri, ayak sesleri... Sesler birbirini birbirine katıp, kokuları ve tozları da alarak girdap oluşturuyordu dünyanın üzerinde... Ben orada bir yerdeydim. Durdum. Portakala tutundum.

Portakalın kokusu ayılttı beni bir anda... ve o Kuş... Penceremin en görünen köşesinde... Parlak gökyüzü sanki ürperiyordu her kanat çırpışında... Herşey hızlı, sen şeffaftın adeta... Evler ve çatılar; güneşi, ayı, gün doğumunu, mevsimleri bilirdi ve en çok ta bu gürültüye tanıktı orada durdukları yerde... Penceremden gördüğüm yokuş, aşağıya doğru kaymıştı sanki, yıllar boyu arabalar ona tırmanmaya gayret ettikçe... Ne yaşanıyordu acaba karşı pencereden içeride..

Kanatlarına takıldım, portakalın kavuniçi pütürlü yüzeyi ellerimde, avucumun içinde.......

Telefon çalınacağını bilir miydi acaba? Yada ödü patlar mıydı içinde zıngırdayan şey, çalmaya başladığında.... Mail kutusu, ben mouse ile üstüne tıklamadan önce “hoh sonunda yetiştirdim! sana bir haberim var” diye heyecanlanır mıydı ter-kan içinde... Sandalyemin dizleri kıtırdar mıydı tüm gün, aniden sağa sola dönmelerimde... Peki masamın en uzak köşesi, o da üzülür müydü acaba tüm gün oraya hiç dokunmadım, sevmedim diye...

Önce bunları düşündüm.. Sonra sana döndüm.

Tüm görüntüden farklıydı hareketlerin.. Önce havada birkaç tur gezindin, sonra daireler çizerek süzüldün...

Sokaklar birbirini keser, yollar yukarı aşağı gider, evler durur köşelerinde... Ağaçlar bir damla toprağa tutunmuş, uzanmakta gökyüzüne... Hiçbir araba yeni yol üretmek adına kaldırımdan gitmez, evler hareket edemez, ağaçlarda yukarıya uzardı sadece... Ama sen Özgürdün, dönüp durduğun o mavi gökyüzünde...

İçimde çırpınışlarını hissettim, gülümsedim. Sonra Portakala sordum”
acaba sen, hangi daldan koparıldın da geldin elime..? “

Bir arkadaşım, “evinizdeki elektrik için para kazanıyoruz" demişti. "Kiramız için çalışıyoruz. Biz büyüdükçe, konfor sahibi oldukça o konforun bedeli için çalışıyoruz sadece...” Böyleydi düşünceleri... Halbuki ben, bunun için çalışmıyorum demiştim. Yani böyle bir yükümlülük duymuyordum işe ve çalışmaya dair içimde... Her iş birşey öğretiyordu insana... İşin düzeni, muhasebesi, işleyişten çok daha fazla... Karşına çıkan durumlar, insanlar veya oradaki konumun sana senden birşeyleri çıkarıyordu karşına... Aslında bu da bir oyundu.. Oyunun kuralı yoktu. Sadece yine attığın zarları anlamak vardı... Bu hayatın başka bir aynasıydı... Neden oradaydın, ne görmeliydin, neyle yüzleştiriyordu oyun seni, sana dair, yansımanda ? Birden bunu hissettim işte o kanat çırpışında...

Telefonum korkuyla çaldı.. Dizlerine zarar vermeden oturdum döner koltuğa... Sakinleşti telefon ona dokununca... Kulağıma “Mailinize onayı attım” diye seslendi ahizeden biri bana... ”Tamam bakıyorum” dediğimde, mail box’ım “Bende sana bu haberi yetiştiriyordum” dedi aynı anda...

Pencereye baktım, çoktan uzaklaşmıştın görebildiğim gökyüzü karesinden... Ama içimde kanat çırpışlarını hissediyordum hala....Özgürdün orada...

Elime baktım.. Avucumun içindeki kavuniçi pütürlü yüzeyinde, ellerimi dolaştırdım. “Nereden geldiğini bilmiyorum, ama birazdan mideme doğru yolculuğa çıkacaksın" dedim portakala...

Sulu ve baştan çıkarıydı... Kabukları soyuldu, tarafımdan özgürleştirildi o da...
Kırmızı yandı önce, sonra yeşile döndü yokuşun ucundaki lamba..
...
.

14 yorum:

Mehtap Pasin Gualano dedi ki...

orada bir yerdeyiz iste hepimiz.. tutunuyoruz bir seylere..
kimimiz faturalara, kimimiz yansimalara, kimimiz maddenin kendisine..
yokuslar asagi iniyorlar biz onlarin uzerinde durdukca.. duz yollar zor yurunur oluyorlar, yine biz yoruluruz diye korktukca..
bu kadar uzun aralar verme.. hem merak ediyorum nasilsin diye, hem de ozluyorum yazilarini..

Belgin dedi ki...

Seni okurken, kendimi sanki senin yanindaymisim ve anlattiklarin kendi gözlerimle görüyormusum gibi hissettim:)) Bir insan bu kadar mi güzel anlatir:))
Ellerine, yüregine saglik canim, hem Mehtap hakli, bu kadar cok ara verme, özlüyoruz:))

Vladimir dedi ki...

İçinde özgür olduğunu bir gün bir yerlere gidebileceğini bilmek çok güzel bir şey. Ben kendimi hep bir yere gitmeye hazır insan olarak hissederim. Hiç bir yere bağlı hissetmem. BU beni biraz olsun rahatlatıyor, ama hayallerimin peşinde gitmemiş olmanın yükünü taşıyorum. İçimde hala gitmeye hazır ama gitmeyen biri var. Arkadaşına hak veriyorum, o konfor var ya onun esiri olan insan çok fazla.

Hayatta Giderken dedi ki...

Tebrik ederim bu güzel yazınız için, evet bazen benim de nesneleri kendimce konuşturduğum hayatı ters düz ettiğim anlar da olur. Yazının bazı bölümlerimle kendimi görüm o nedenle ama o kuşlarız özgürlüğü var ya... zaman zaman insanın kendini kuş kadar özgür hissetmesi ve bu hissi hissedebildiğinin farkında olması en güzel şey...

beenmaya dedi ki...

ben o portakal olmak istiyorum :)))

feanor dedi ki...

nerdeydin? :(

portakal, orda kaldan sonra, yeni bir portakallı macera ile karşımızdasın. :)

meleğin özlemiş seni. gelsin diyor.

içim sıcacık oldu, ben de özlemişim seni Brajeshwari'm.

sufi dedi ki...

Yorum gönderin üzerindeki parmak heyecanla dokunulmayı bekledi, açılan boş sayfa sana yazacağım kelimelere kelimeler ekledi.boş sayfan bu benim ana gıdam her yazdığın şey benim için sandığından daha değerli dedi.Bir de üstüne teşekkür etti.
Yarın,Masanın dokunulmayan köşesine, masanda en az kullandığın kalemlerine dokunmanı istesem yapar mısın?Belki onlar da mutlu olur ve teşekkür eder bana ve sana.

kelebeklerözgürdür dedi ki...

sevgi ve şükran gezinmiş gözlerini ellerini aracı olarak seçip kendine tüm o nesnelerin, caddenin, gökyüzünün, renklerin üzerinde...sen gözlerinle okşamış, ellerinle konuşmuşsun evrenle, çevrenle...bazı günlerimi, hayatın ve boşluğun içinde dans ederek, veya kayarak sanki buz üzerindeymişcesine yaşarım...alırken ve verirken, o an hangisini yapıyor olduğunu bilemediğin anlar olur hani...kesişme, içiçeleşme...yazın bana bu hissi verdi...oradan oraya koştururken, derin nefeslerle dinlenmen dileğiyle...:)

tutsak dedi ki...

Sevgi ile yapmalı işini insan ne elektrik dert olur ne de konfor o zaman. Aşk eşeğine yükledin mi yükleri ne yük kalır ne figan
Sevgi ile yersen eğer portakalda olur sende bir can.
Sevgiler

ella dedi ki...

Olaylara bakış açının farklılığına, çok daha başka bir açıdan bakabilmene ve bunu yazılarına bu kadar güzel dökebilmene bayılıyorum ben. Çok güzel bir yazı olmuş.

Nilambara dedi ki...

Brajeshwari'ciğim... :)
gülümsüyorum yürekten, çünkü bu yazın en çok sen olan yazı gibi geldi bana... hepsi sen tabii ama sanki bunda daha fazla sensin, hüzün var kelimelerinde, satır aralarında... o hüznün getirdiği derinlik var...
ve bu hüznün ardından gelecek olanları tahmin edebiliyorum...
hatırlarmısın, epey zaman önce birgün Mevlevi felsefesinde tekamülün helezonik anlatımını konuşmuştuk, nostalji olan kahve sohbetlerimizden birinde... onu hatırladım, sadece gülümüsüyorum...

istersen bu mesajımı yayınlama, senle sohbet eder gibi yazdım, sen oku yalnızca... ya da sen bilirsin...
ve bil ki sevilmektesin, gittikçe büyüyen yemyeşil ve çok güzel bir ağaç gibi :)

Filiz Benera dedi ki...

Telefonunun canının yanabileceğini,
Sandalyesinin sesini,
Masasının en uzak köşesine uzanmadığında
Onu üzebileceğini hayal eden ve düşünen insan.
Olumlu insan,
Sevgili Burcu :)
Farkında mısınız ? hep gitmelerime engel olduğunuzun.
Hani hep ders çalışan bir çocuğun gözü birazda çalacak teneffüs zilindedir ya...
Oynanacak oyunlar heyacanlandırır onu...

Sevgili Haşim'in bir sözü.
"Kendini sevmekten ve mutlu etmekten vazgeçme"...
Sayenizde yan yana yürümenin tadını hissettirdiniz bana...
Daha çok ışıklar yanacaktır.
Arada kırmızı...
Arada yeşil...
Sarı ışıkta lazım,
Hazırlan birazdan yeşil geliyorrrrrrrrrr
Önünde ki görmediyse kornaya bas. (Normal hayatta buna çok kızarım ) :))
Yüreğimden, yüreğine sevgilerimi yolluyorum...

MAVİ UMUT dedi ki...

Çok güzel bir yazı.Şehir hayatından kaçmak istermisiniz? Buyurun misafirim olun..

Brajeshwari dedi ki...

Mehtap’cım
Ne güzel bir köprü kurmuşuz kelimelerimizle..Beni merak ederken, bende seni merak ediyorum aslında.. Sadece koşturmaca içindeyim, yazmaya zaman ayırmaya çalışıyorum ve biriktiriyorum.. Çok teşekkür ederim.Öpüyorum..
03 Nisan, 2009

Belgin
Çok teşekkür ederim. Bende değil siz de mucize.. Sizdeki yansıma da gördüklerinizde... Şu aralar söz veremesemde, ruhen hep buradayım.... :)

Vladimir
Bende hiç birşeye alışmayacağım diye kodlamıştım zamanında kendimi.. Ancak bu alışmadıklarını bırakıp, gittiğinde anlaşılıyor Vladimir... Gidiyor musun, özlüyor musun.. ? Bu sorunun cevabı buralarda... İnsan gerçekten, çekip gidebileceğine inanırken, içinde yeni bağlar kuruyor kalışlarına... Yine de güzel...Vardır bir nedeni.. Anlamak için kalıyoruz o nedeni.....

Hayatta Giderken
Hatırlatma onlar..Hepsi hayatın içinde gizli.. :) Çok sevgilerimle..

beenmaya
Sen omzumda duruyorsun, portakal yapamam seni :)

feanor
Hep yanındaydım. Görmedin mi? :)


sufi
:) Masamı düşündüğün için teşekkür etti sana en özelinden.. Oraya da izini koydun Sevgili Sufi, aynı kalbim gibi.. O köşe için çicek aldım bugün...Beraber büyüteceğiz değil mi: )

kelebeklerözgürdür
Aynı meditasyonu yaptığımızı biliyordum...Belki de gökyüzünde aynı noktaya bakmaktayız o anda, kim bilebilir ki? Çok teşekkür ederim kelimelerimin arasında dolaştığın için...

tutsak
Harikasınızzz !! Bayılıyorum size...

owl
Bende sana bayılıyorum. Beraber daha çok insana büyütelim bu bayılmaları :) Öpüyorum Ela’cım..

Nilambara
Bilirim bilirsiniz. Alt satırları okursunuz siz... İyi ki varsınız. :)

Filiz
Gitme kal diye yazıyoruz aslında...Ben değil, sevgili Haşim değil, beraber yazıyoruz kelimeleri... Gitme kendin de kal diye :) Benden de kucak dolusu sevgiler..

UFUK ÇİZGİSİ
Çok ince bir davet... :)
Belki bir gün yolum düşer kimbilir.Teşekkür ederim...