Neden uykudan uyanıp yeniden dünyaya döndüğünüzde, hemen her zaman büyük canlılıkla, rüyanızın sizi bırakıp, giderken keşfedemediğiniz bir bilmeceyi de yanında götürdüğünü hissedersiniz acaba? Rüyanın zırvalığı sizi güldürür, ama aynı zamanda saçmalıklardan oluşan bu örgünün içindeki bu rüyanın içinde, var olan, öteden beri yüreğinizde var olmuş bir şey bulunduğunu da hissedersiniz ?..." Dostoyevski
Gözlerimi kapattığımda teslim olurum uykuya. Hayatta direndiğim gibi “olmaz olmaz” diyerek, uykusuz ne kadar ayakta kalabilirim ki. Bırakırım kendimi, teslim olurum. Başımı alır yastık, usulca susturur aklımı. Üzerimi örten yorgan, sanki auramla bir olur, yamalar boşlukları, ısıtır, tamamlar beni sabaha. Yatağıma uzandığımda, yeryüzünü hissederim altımda, ay ve yıldızlar vardır, bana göz kırpar yukarıda. Uyku “Gün bitti” der, “hadi evine dön ve yenilen”.
Çok rahat uykuya dalarım. Nefesim anahtardır uykuya dalmaya. Sonra yavaş yavaş bırakırım kendimi rüyalarımın yumuşak kanatlarına. Orada gerçek nedir bilmem. Merakta etmem. Sadece yaşarım. Bulutlara binerim, yeşil ovalardan geçerim, uçabilirim rüyamda. Bedenimin ağırlığı yok olur, büyür ve genişlerim. Engelleri kolayca aşarım, mutlu olunca boyumdan yükseklere sıçrarım. Küçülürüm, ufalırım. Harika manzaralara bakarım, bazen geçmiş anılarımdan ufak birşey yakalarım. Sonra onu evirip çevirir, başka bir zamana taşırım. Acıkınca, en güzel yemeklerden tadarım. Koridorlardan geçerim, bazen ışıklara bulanırım. Yeni insanlar tanırım, onları gerçek hayatımdaki tanıdıklarım sanırım. Tüm bunlar ne kadar sürede gerçekleşir bilmem, hangisiyle başlar ve biter, onu da takip edemem. Sonunda rüya biter, uykunun hediyesi bir bilmeceyle sabaha uyanırım.
Rüyalarımda savunmaya geçmem. İkna etmeye çalışmam onları. Açıklamam kendimi. Rolüm yoktur oynadığım, önemsizdir ismim ve hayatta hangi noktada durduğum.. Akar gider rüya, bende içinde onunla akarım. Bazen hiç istemediğim şeyleri görürüm. Bunlar benim gizlediğim, ötelediğim duygularımdır. Ben ne yaparsam yapayım, onları yaşarım. Ama bilirim rüya bir zaman sonra elbet biter, ben uyanırım.
Uyku, Tanrının insanlara hediyesidir.
Gözlerimi kapattığımda teslim olurum uykuya. Hayatta direndiğim gibi “olmaz olmaz” diyerek, uykusuz ne kadar ayakta kalabilirim ki. Bırakırım kendimi, teslim olurum. Başımı alır yastık, usulca susturur aklımı. Üzerimi örten yorgan, sanki auramla bir olur, yamalar boşlukları, ısıtır, tamamlar beni sabaha. Yatağıma uzandığımda, yeryüzünü hissederim altımda, ay ve yıldızlar vardır, bana göz kırpar yukarıda. Uyku “Gün bitti” der, “hadi evine dön ve yenilen”.
Çok rahat uykuya dalarım. Nefesim anahtardır uykuya dalmaya. Sonra yavaş yavaş bırakırım kendimi rüyalarımın yumuşak kanatlarına. Orada gerçek nedir bilmem. Merakta etmem. Sadece yaşarım. Bulutlara binerim, yeşil ovalardan geçerim, uçabilirim rüyamda. Bedenimin ağırlığı yok olur, büyür ve genişlerim. Engelleri kolayca aşarım, mutlu olunca boyumdan yükseklere sıçrarım. Küçülürüm, ufalırım. Harika manzaralara bakarım, bazen geçmiş anılarımdan ufak birşey yakalarım. Sonra onu evirip çevirir, başka bir zamana taşırım. Acıkınca, en güzel yemeklerden tadarım. Koridorlardan geçerim, bazen ışıklara bulanırım. Yeni insanlar tanırım, onları gerçek hayatımdaki tanıdıklarım sanırım. Tüm bunlar ne kadar sürede gerçekleşir bilmem, hangisiyle başlar ve biter, onu da takip edemem. Sonunda rüya biter, uykunun hediyesi bir bilmeceyle sabaha uyanırım.
Rüyalarımda savunmaya geçmem. İkna etmeye çalışmam onları. Açıklamam kendimi. Rolüm yoktur oynadığım, önemsizdir ismim ve hayatta hangi noktada durduğum.. Akar gider rüya, bende içinde onunla akarım. Bazen hiç istemediğim şeyleri görürüm. Bunlar benim gizlediğim, ötelediğim duygularımdır. Ben ne yaparsam yapayım, onları yaşarım. Ama bilirim rüya bir zaman sonra elbet biter, ben uyanırım.
Uyku, Tanrının insanlara hediyesidir.
Cennetten çalınmış dakikalardır aslında..
Rüyalar gerçekliğin gölgeleridir.
Rüyalar gerçekliğin gölgeleridir.
Peki Gerçek nedir?
Öldüğümü görürüm ben bazen uykumda. Korkarım, hatta ağlamak isterim. Ama hiç ölen biri hisseder mi öldüğünü? Bu benim bedenlenmişliğimin ve bilincimin oyunlarıdır. Rüyada ölüm yoktur, gerçekte ölüm dediğimiz ve korktuğumuz o hisler de yalandır aslında..
Rüyamı anlatsam, canlandırabilir misiniz gözünüzde benim gördüğümü?... Hep beraber ortak rüyamızın başlangıç noktasına anlaşarak uykuya dalsak, aynı yerde buluşabilir miyiz sizinle? Ben tek başıma uykuya dalarım ve tek başımayımdır rüyamda da.. Üzgünüm ki, oraya kimseyi taşıyamam, ne kolumda, ne de koynumda...
Rüya da sevgi, gerçek hayatta sözlerin taşıdığından çok daha başka bir algılayışta hissedilir. Kalpten hissedersin. Belki o anda gülümsersin uykunda... Sevgide, aldığın verdiğin yoktur, beklentin yoktur. Görmekte ısrarcı olduğun değil, sana gösterilendir Rüya.
Zaman yoktur. Geçmiş ve gelecek yoktur. Herşey akışta ve anın içinde gerçekleşir. Düşlerken düşün içine girersin. Bir adam üstünüze doğru yürümektedir, gözünüz onun ayakkabılarına takılır, bir bakmışsınız kendinize yeni bir ayakkabı almaya dükkana girer rüya...
Öldüğümü görürüm ben bazen uykumda. Korkarım, hatta ağlamak isterim. Ama hiç ölen biri hisseder mi öldüğünü? Bu benim bedenlenmişliğimin ve bilincimin oyunlarıdır. Rüyada ölüm yoktur, gerçekte ölüm dediğimiz ve korktuğumuz o hisler de yalandır aslında..
Rüyamı anlatsam, canlandırabilir misiniz gözünüzde benim gördüğümü?... Hep beraber ortak rüyamızın başlangıç noktasına anlaşarak uykuya dalsak, aynı yerde buluşabilir miyiz sizinle? Ben tek başıma uykuya dalarım ve tek başımayımdır rüyamda da.. Üzgünüm ki, oraya kimseyi taşıyamam, ne kolumda, ne de koynumda...
Rüya da sevgi, gerçek hayatta sözlerin taşıdığından çok daha başka bir algılayışta hissedilir. Kalpten hissedersin. Belki o anda gülümsersin uykunda... Sevgide, aldığın verdiğin yoktur, beklentin yoktur. Görmekte ısrarcı olduğun değil, sana gösterilendir Rüya.
Zaman yoktur. Geçmiş ve gelecek yoktur. Herşey akışta ve anın içinde gerçekleşir. Düşlerken düşün içine girersin. Bir adam üstünüze doğru yürümektedir, gözünüz onun ayakkabılarına takılır, bir bakmışsınız kendinize yeni bir ayakkabı almaya dükkana girer rüya...
İçe bir kapı açılır. Hepimiz, her gece o kapıdan girer ve çıkarız günün sabahında... Bazen sorularla yatarız, sabah cevapları almış oluruz. Dikiş makinesinin icadının bir rüyadan çıktığı söylenir. Mucit, rüyasında yamyamlar tarafından yakalandığını görür ve yamyamların mızraklarının ucundaki deliği farkeder. Adam aslında kabus görmüştür. Ama uyandığında makinedeki iğnenin ucuna bir delik açar ve icadındaki son engelde böylece kalkar.
Rüyalarımızı kim kuruyor ve veriyor? Ben! diyebiliyor musun? Diyebildin mi? Rüyalarını hiç kendin tanzim ettiğin oldu mu? Kendi kurduğun rüyayı, onun başlama noktasını buldun mu? diye sormuş Özdemir Asaf, Yuvarlağın köşeleri adlı kitabında....
Günlerdir bunu düşünüyorum.
Uyku bir teslim oluştur aslında. Gelecek olana, düşlere, hayale yada kabusa. Uyanık yaşadığımız Gün değil, belki de uykumuz ve orada yaşadıklarımız gerçek. Gün içinde, hayata ve akışa böylesine teslim olmak, anın içinde kaybolmak ve belki de onu bir rüyaya çevirmek gerek...
İşte o zaman belki uçabileceğiz. O zaman belki engelleri boyumuzdan fazla zıplayarak aşabileceğiz. O zaman belki, sevgiyi katıksız hissedebileceğiz kalbimizde. Vermeyi –almayı unutarak, gülümseyeceğiz. Rollerimizin, kimliklerimizin içinde kaybetmeyeceğiz kendimizi. İkna etmeyeceğiz kimseyi gördüğümüze ve bildiğimize. “Yanımda ol” diye tutmayacağız kollarından başkalarını, bileceğiz aslında yanlız kalmanın korkunç olmadığını.. Sadece yaşayacağız. Yaşarken, tadını çıkartarak anın, manzaralarda dolanacağız. Uçuşacağız, unutup bedenimizin ağırlığını...
Ya kabuslar ! Kabuslar ise elbet yaşanacak. Ama, annemizin çocukken bizi uyandırıp, “Bitti canım, korkma kabustu sadece” dediği gibi, bitecek. Aslında kabusların biteceğini bilsekte, onlar çok şey öğreterek, yüzleştirerek, bize bizden haber verecek her seferinde .
Çözümü arayarak, hesaplarla ve olasılıklarla yaşamayı değil, rüyalarımızdan uyandığımızdaki gibi bilmeceyle yaşamayı öğreneceğiz zamanla. Sonra bir gün en güzel uykumuza dalacağız. Manzaranın en güzeli gelecek önümüze, ışıklara bulanacağız, kuş olup kanatlanacağız. Hangisi gerçek – hangisi rüya ve tüm olasılıklar önemsiz olacak o an. İşte biz o gün, o bilmeceyi çözmüş olarak bambaşka birşeye uyanacağız.
.
.
GÜN AYDIN'lanacak, dikiş makinesinin mucidi de el sallayanlar arasında olacak, yamyamlar delikli mızraklarıyla "Hoşgeldin dansı" yapacak tamtamlar eşliğinde belki de bize, zıp ZıP zıplayarak :)
GÜN AYDIN'lanacak, dikiş makinesinin mucidi de el sallayanlar arasında olacak, yamyamlar delikli mızraklarıyla "Hoşgeldin dansı" yapacak tamtamlar eşliğinde belki de bize, zıp ZıP zıplayarak :)
.
.
14 yorum:
muhteşemdi,sadece bunu diyebiliyorum...yüzümde bir gülümseme, kal gelmiş bir halde,düşlerin ve düş gibi yaşamanın tadını düşünüyorum:))
rüyalarımızda gördüğümüz, öteki boyuta geçiş yaptıklarımız sevdiklerimizin gerçekten ruhları mı; yoksa kendi zihnimizin hayalleri mi diye merak ediyorum.
aslında rüyalar ilginçtirde
rüyalarımda bizim evimiz hiç değişmedi
insanlar büyüdü ama ev hep aynı kaldı
çocukluğumun geçtiği ev...
Tam da rüyalardan uyanıp bu yaşanılanlar mı gerçek, uykuda yaşadıklarım mı, gibi düşünürken okudum yazını.Etkilendim doğrusu.Uykularda daha bir bilgeyiz, daha bir özgür, sorular ve cevaplar sözsüz sessiz giriyor yüreğimize.Bilmediğimiz kitapları kapağını açmadan okuyabiliyor, istediğimiz mekana vasıtasız gidebiliyoruz, sırları,geçmişi, geleceği perdesiz görebiliyoruz her nedense.Işıklara bulandığımız o günse inanıyorum karşılanacağız sevinçle sevgiyle hafiflikle.İşte o zaman olacağız belki de heryerde.Sevgiler canım sabah sorularıma yanıt buldum yazınla.dilek.
Ben tüm yaşamın aslında bir rüya olup olmadığını merak ediyorum. Ve eğer rüyaysa, uyandığımız vakit bizi karşılayacak olan gerçeğin ne olduğunu...
elif şafak pinhan'da rüyalarla ilgili her rüyanın bir haritası olduğuna dair bir tanım yapıyor.mecazistan şehrinin haritası. her rüyanın pek çok kapısı olduğunu söylüyor. ve hal böyleyken diyor, herhamgi bir kapıdan içeri girilir ama herhangi bir kapıdan dışarı çıkılmaz.
bu kapıları, hangi kapılardan içeri girip rüyanın sonunda hangi kapılardan dışarı çıkacağımızı, o kapıların ardındakileri de bizim yaşanmışlıklarımız, yaşayamayıp da aklımızın, yüreğimizin bir kenarına kazıdıklarımız, kendimizden bile sakladıklarımız belirlemiyor mu zaten. san ki kendi oluşturduğumuz bir bilmecenin içinde her gün kendi cevabımıza uyuyup, yeni bilmecelere uyanıyor gibiyiz...
bir de kamil karlıdağ'ın karga korosu kitabındaki tanımını severim. uyku küçük ölümdür der. hiçbir sorunun yanıtını gereksinmez insan...
Bilmeceyi çözmek güzel olacak, bazen düşünüp heyecanlanıyorum.. :)
ben de hep düşünüyorum, hangisi gerçek? Uyurken mi uyanıkken mi yaşıyoruz gerçek olanı :)
Bazen içinde bulunduğum uykunun güzelliğinden dışarı çıkmak istemeyince, çoğu zaman da uyandığımda başka bir ülkeden gelmişim hissi, düşlerdeki yaşamın daha gerçek olduğunu hissettiriyor...
"Gün içinde, hayata ve akışa böylesine teslim olmak, anın içinde kaybolmak ve belki de onu bir rüyaya çevirmek gerek..."İŞTE BUDUR DEDİM...BUDUR İSTEDİĞİM.
yazı müthiş.. de..
şu yanda yazan cümle var ya.. "Kendimizden ne kadar habersiz olduğumuzu yazdıklarımızı yeniden okurken anlarız.."
çok sevdim onu..
hatta bununla ilgili çok net bir hikayem de var ama anlatmiciim..yok yok.. anlatıciim..
yıllar evvel bir kız arkadaşımla ayrılık arifesinde münakaşa ediyoruz..bu arada benden birlikte çekmiş olduğumuz kamera görüntülerini silmemi istediğinden kamera duvara döndürülmüş silip üzerine duvar görüntüsü kaydı yapıyor ama tabi unuttuğumuz bişey aslında sesleri kaydettiği.. ben tabi kendimce acaip haklıyım o anda.. konuşuom da konuşuom.. o da konuşuo da konuşuo.. neyse..
yıllar sonra o banda bi şekilde (boşmu diye) bakarken sesleri duydum.. oturdum dinledim..
allahım..
kendimden ne kadar utandım..
%100 haklı olduğumu düşündüğüm bir olayda bu kadar mı haksız olabilirmişim yaw.. oluyo işte..
neyse.. bunu da ciddiye alma..
rüyaydı..
Uyku yada rüya...
Benim ilgimi bunlardan daha farklı bir şey çekiyor.
Anlatmak gerçekten zor..
Anlatmayı deneyeyim bakalım anlatabilecekmiyim.
Uyku bastırır.
Gözlerinizi kaparsınız.
Uykuya doğru çekilirsiniz.
Henüz bedeni terketmemişsinizdir.
Ama dışarıda da değilsinizdir.
İşte bu ikisinin arasında kayıp giderken, tvden yada odadan gelen diğer sesleri duyar ancak bir rüyamsı hayalimsi bir şey hissedersiniz. Bu ne rüyadır ( çünkü henüz uyumamışsınızdır) ne uyanık bir haldir. Çok kısa bir zamandır bu.
Ruyalarımız.... dunyanın bir yanılsama oldugunu animsatir ve gercegi farketmemiz icin yolumuza ısık olur....
Brajabanita
buraneros
Düş gibi yaşıyorsunuz zaten :) ve lütfen gülümsemeye devam edin... Teşekkür ederim..
Arzu Pınar
Bu konuyu bende çok sordum kendime.. Uzun sürdü ama sonunda cevabı aldım. Onlara sormayı denedin mi Arzu :)
berrin açılmış
Ne güzel Berrin.. O ev hiç değişmesin zaten..Hep orada dursun, içinde gidip oyna zaman zaman...
sufi
Dilekcim, yanıtlar hep içimizde aslında..Bende hep senden öğreniyorum, içimdeki yanıtlar söylüyor bu okuduğun ile biz aynıyız diye Öpüyorum...
Aydan Atlayan Kedi
Sanırım, bizi karşılayacak gerçek yine bizden birşey olacak Fulya.. Soruların cevabını aslında hep bilen ve bizi sorularımızla yargılamayan, hep seven...
beenmaya
Sanırım öyleyiz beenmaya.. Bazende bilmecelerle uyuyup, cevaplarıyla kalkıyoruz.. Uyku insanlara tanrının verdiği hediyedir der, cennetten dakikalardır.. Hiçbir sorunun yanıtını gereksinmemiz belki de fazla, Bu yazdığın alıntıya bir söz aklıma geldi “Yaşarken ölünüz” diye...
Cheetos
Ben hep heyecanlıyım : )
Nilambara
Uykuda sınırlarımızı aşıyoruz belki de, ondan başka bir ülkeden gelmişiz hissi..Çünkü o ülkede bedensel sınırlar yok, akıl daima devrede değil... O ülkeyi seviyorum..
LOYA
: ) İstemek genel bir dilek oluyor sanki, gerçeğe dönüştürmek için onu şu an, şimdi hayatımıza çekmeli...
Abi
Çok şirin bir anıymış :)
Demli Hayat
Sanırım o dediğiniz, uykunun ilk dakikalarında beyin dalgaları ve frekansın değişiminden doğan gerçek ile rüya durumu.. Hafifleme hali... Bunu yoganın ilk dakikalarında hissederiz ..
Brajabanita’m
Teşekkürlerrrrr.... : )
Yorum Gönder