23 Nisan haftasonu, çocuklar gibi şendim. Pazartesinin de tatil olduğu bilinciyle, hızlı bir haftasonu geçirdim. Her şeye yetiştim.. Gidilmesi gereken her yere gittim. Annemlere, İnci annelere, Anneanne ile Pazar bruncha... Kedim Shiraz’ın tüylerini taramaya... Bunlar bir yana, Selma’nın kızı Efla hanım’ın 40.gün banyosuna... En genç halimle Cumartesi Mirkelam’in geçtiğimiz yazımda yazdığım konserinden ve kulisinden sabahın 6’ sında evime bile vardım.
Fakat gelin görün ki, Salı gününden haftasonunun hızı boğazlarıma vurmaya başladı. Hani derler ya bazıları “ midelerim ağrıyo” - “başlarım tuttu”.. tekil ağrıları çoğul çoğul olur, ağrının tanımlamasını güçlendirsin diye... Benimkisi de farklı değil...”boğazlarım bi ağrıyor ki” sormayın..
Salı günü, kalbimin boğazımda attığını hissettim... Oyle ki yutkunamıyorum. Boğazımın üstü ve boğazımın altı diye ikiye ayrılmış vücudum adeta.. .Zonk zonk...Nefes alıyorum ama sadece kafamın içinde dolaşıyor nefes...Vucudum artık lime lime olmuş.. Kemiklerim ağrıyor. Uzun uykulardan uyanıyorum ama sanki uykumda maratona katılmışım.. Koşmuşum koşmuşum, varamamışım...
Salı günü gribal hastalık diye ilaçlara başladim fakat hiç önemsemedim doğrusu... Çarşamba uyanıp, ofise geldiğimde bunun bu kadar basit olmadığını anladım. Ofiste koltukta uyuya kalmışım sızarak... Kalktığımda bi ton daha yorgun uyanarak, paniğe kapıldım.. Eve sanırım gidemeyeceğim paniği.. Demgem şaşmış, yürüyemiyor, yutkunamıyor, birileri etlerimi uykum sırasında iyice çimdiklemişcesine ağrılar duyuyorum.
Perşembe dinlenmeye karar verdim. Size kaç saat uyuduğumu söyleyemem. Uyku, ilaç, atıştırma ve uyku arasında bir gün geçirdim.. Hastaydım.. Dünyadan kopma noktasında hastaydım.. Dışarda havanın güzel oluşu, çevrede olup bitenler, insanların anlattıkları, yaptıkları o kadar uzak geliyordu ki bana.. Sadece bedenimin içinde- yıllardır bu durumda ve çok yorgun hissediyordum kendimi... Hareketin ismi bile yoruyordu..
Herşeye rağmen hastalığım devam ediyor.Uykulardan uykulara geçiyorum.. Bazen herşey durmuş gibi geliyor.. Aslında çok önceleri yapmam gerekeni yapıyorum belkide.. Bu sayede içime döndüm. Hiçbirşey için endişe etmiyor, hiçbirşey için can hıraç efor sarfedemiyorum kendimden geçip... Boğazım neye elverirse o kadarını yapıyorum.. O kadarı da yapabildiğim oluyor zaten... Mazaretim bu gibi görünsede, aslında bu dönem bana iyi geldi.. Bunun adı hastalık olsa bile, ruh sağlığı açısından çok yararlı geçiriyorum günlerimi.. Kendimi hiçbirşeye üzmeden, koşturmadan, acele etmeden, birşeyin üstüne bi milyon kere düşünmeden sakince geçirdiğim, uykuyu kendime lüks değil ihtiyaç olarak gördüğüm, sakinliğimi hiçbirşeyin bozmadığı bir dönem..
Bazı dönemler vardır insanın hayatında, bu bir yaz tatili olabilir, tanıştığı yeni bir insan olabilir bilmiyorum.. Hani hayata bakışı değişir ya insanın bir anda.. Benim de yaşadığım böyle birşey diye düşünüyorum..
Kısacası, hastayım... Çevreye rahatsızlık vermemek için karantina günlerim devam ediyor.. Kimseden ilgi beklemeden, ilgiyi kendi içimde buldum. Mukozamdan yenilenmiş olarak çıkacağım çok yakında.. Hastalığınız sırasında -sağlıklıyken yaptıklarınızı özlersiniz ya.. bende hiç öyle birşey de yok.. Ne yaptığımı hatırlamıyorum inanın..
Fakat gelin görün ki, Salı gününden haftasonunun hızı boğazlarıma vurmaya başladı. Hani derler ya bazıları “ midelerim ağrıyo” - “başlarım tuttu”.. tekil ağrıları çoğul çoğul olur, ağrının tanımlamasını güçlendirsin diye... Benimkisi de farklı değil...”boğazlarım bi ağrıyor ki” sormayın..
Salı günü, kalbimin boğazımda attığını hissettim... Oyle ki yutkunamıyorum. Boğazımın üstü ve boğazımın altı diye ikiye ayrılmış vücudum adeta.. .Zonk zonk...Nefes alıyorum ama sadece kafamın içinde dolaşıyor nefes...Vucudum artık lime lime olmuş.. Kemiklerim ağrıyor. Uzun uykulardan uyanıyorum ama sanki uykumda maratona katılmışım.. Koşmuşum koşmuşum, varamamışım...
Salı günü gribal hastalık diye ilaçlara başladim fakat hiç önemsemedim doğrusu... Çarşamba uyanıp, ofise geldiğimde bunun bu kadar basit olmadığını anladım. Ofiste koltukta uyuya kalmışım sızarak... Kalktığımda bi ton daha yorgun uyanarak, paniğe kapıldım.. Eve sanırım gidemeyeceğim paniği.. Demgem şaşmış, yürüyemiyor, yutkunamıyor, birileri etlerimi uykum sırasında iyice çimdiklemişcesine ağrılar duyuyorum.
Perşembe dinlenmeye karar verdim. Size kaç saat uyuduğumu söyleyemem. Uyku, ilaç, atıştırma ve uyku arasında bir gün geçirdim.. Hastaydım.. Dünyadan kopma noktasında hastaydım.. Dışarda havanın güzel oluşu, çevrede olup bitenler, insanların anlattıkları, yaptıkları o kadar uzak geliyordu ki bana.. Sadece bedenimin içinde- yıllardır bu durumda ve çok yorgun hissediyordum kendimi... Hareketin ismi bile yoruyordu..
Herşeye rağmen hastalığım devam ediyor.Uykulardan uykulara geçiyorum.. Bazen herşey durmuş gibi geliyor.. Aslında çok önceleri yapmam gerekeni yapıyorum belkide.. Bu sayede içime döndüm. Hiçbirşey için endişe etmiyor, hiçbirşey için can hıraç efor sarfedemiyorum kendimden geçip... Boğazım neye elverirse o kadarını yapıyorum.. O kadarı da yapabildiğim oluyor zaten... Mazaretim bu gibi görünsede, aslında bu dönem bana iyi geldi.. Bunun adı hastalık olsa bile, ruh sağlığı açısından çok yararlı geçiriyorum günlerimi.. Kendimi hiçbirşeye üzmeden, koşturmadan, acele etmeden, birşeyin üstüne bi milyon kere düşünmeden sakince geçirdiğim, uykuyu kendime lüks değil ihtiyaç olarak gördüğüm, sakinliğimi hiçbirşeyin bozmadığı bir dönem..
Bazı dönemler vardır insanın hayatında, bu bir yaz tatili olabilir, tanıştığı yeni bir insan olabilir bilmiyorum.. Hani hayata bakışı değişir ya insanın bir anda.. Benim de yaşadığım böyle birşey diye düşünüyorum..
Kısacası, hastayım... Çevreye rahatsızlık vermemek için karantina günlerim devam ediyor.. Kimseden ilgi beklemeden, ilgiyi kendi içimde buldum. Mukozamdan yenilenmiş olarak çıkacağım çok yakında.. Hastalığınız sırasında -sağlıklıyken yaptıklarınızı özlersiniz ya.. bende hiç öyle birşey de yok.. Ne yaptığımı hatırlamıyorum inanın..
Hiç acelem yok, kendimi zamana yaydım.. Herkes mi hızlı- ben mi yavaşladım bilmiyorum...
Tek bildiğim Boğazlarımın ağrıdığı çok fena..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder