23 Mayıs 2007

Sahibini arayan Kedi

(kedi hikayelerimden sıkıldınız biliyorum, ama bu yazımı da 2004 te bir kedi dergisi için yazmıştım.Onuda buraya koymak istedim)

Obur kedi Garfield’e, Gargamel’in kedisi Azman’a, beceriksiz kedi Sylvester’a, Kötü kedi Şerafettin’e, Tom ve Jery’e, pokemondan Meowth’a, Pembe Panter’e, Çizmeli Kedi Parcifal’a, zeki kedi Heathcliff’e, en çok omuzlarda oturmayı seven Piyale Madra’nin kedisi Piknik’e……

ve benim güzel kedim Shiraz’a ithafen….


“ …….…Her kedi yavrusu kendine özgü bir büyük kediye dönüşür. Ben dört kedi yaşındayım. Yaşamımı, birbirlerinin yerine gelen ama asla birbirlerinin yerini almayan dostlarımla ölçüyorum.” (Irving Towsend)

“Yalnızlık paylaşılmaz, paylaşılırsa yalnızlık olmaz” diyor Özdemir Asaf ama kendi yanlızlığımı kedimle paylaştığımı biliyorum…

Yıllarca kedi sevdamı dindirmek için ailem birçok sey denedi. 10 yaşıma kadar apartmanda beslediğim kedilerin sayısını hatırlamıyorum. Bulduğum kedileri gizlice eve sokup, besliyor annem işten geldiğinde de apartmana bırakıyordum. O yaşlarda babannemin vefatı nedeniyle gittiğimiz köyde, kendimi kaybetmiştim adeta.. Etrafta dolaşan bir sürü kedi vardı..Her ev, olası fare baskınına karşı, korunmak adına kedi edinmişti. Burası tam cennetti benim için… Aklımda kalan en komik hatıra, yakaladığım bir yavru sarmanı salona getirip, ayaklarımda sallayarak uyuttuğumdur.. Uyuması için gözüne tülbent örttüğümü de gülümseyerek hatırlıyorum. Uzun yola dayanamayacağı için bırakmak zorunda kalmıştım onu..Umarım söylediğim ninniyi hala hatırlıyordur..

Bu Kedi cennetinde, onlara olan tüm tutkum daha da ileri boyutlara varmıştı. Yatarken üzerimde dolanıp, rahat yer arayan bir kediyle ilk kez o zaman aynı yastığı paylaşmıştım. O beni farelerden korurken, bende onunla yorganımı paylaşarak ödeşiyorduk kendi çocuk aklıma göre…

Yaşım ilerledikçe kedi sahibi olmak konusunda daha cesur deneyimler edinmeye kalkıştım…Lise dönemimde arkadaşım tatile gittiği için, kedisini bana bırakma teklifini hiç tereddüt etmeden kabul etmiştim. ” Kepçe” koca kulaklı haylaz bir tekirdi. Nerden atlayıp bacağınıza yapışacağı belli olmayan, tam bir bacak fetişistiydi. Üç gün boyunca bizi çok eğlendirdi. Kepçe’yi; arkadaşıma geri teslim ettiğimde, ablamla Adile Naşit’in ölüm haberine ağladığımız kadar göz yaşı döktük . Kepçe yıllar sonra arkadaşımın babannesinin köyünde yaşamaya başladığı haberiyle mutlu etti bizi. Orada arkadaşlık kuracağı çok hayvan vardı çünkü..

Onunla karşılaşmamız ise bundan 4 yıl öncesine gidiyor…O zamana kadar, benim kedimin beni bulacağını düşünüp, böylece kendi kendime her okşadığım kediyi eve gotürme isteğimi bastırmıştım bir şekilde.. Ta ki onu görene kadar. Onunla karşılaştığımda benim yalnızlığımı anladığını biliyordum. Bir kedi cok ta güzel arkadaslık edebilirdi bana…..

Minicik bir iran kedisiydi o…O kadar küçüktü ki, onu kuş kafesine koymuşlardı. Parlak tüylerini okşamak - dümdüz yüzünü yüzüme değdirmek –yanaklarından öpmek için dayanılmaz bir istek duydum.

Elime aldığımda saatlerce kucağımda kıvrılarak ve ebadından çok daha güçlü hırıltılarla mutlu olduğunu hissettiriyordu.Bir sure sonra üzerimde dolanmaya başladi. Onun o küçük bir kafeste hareketsiz kaldığını bildiğimden, dikkat ederek dolaşmasına izin verdim. Aniden, arkamda dolaşırken içine yem konulduğunu düşündüğüm koca bidonun kapağı onun minik ağırlığından nasıl olduysa ters döndü. Bidonun içinde bulunan suya duşen miniğim, zayıflığının etkisinden olsa gerek dibe doğru duşerken debelenmeye de devam ediyordu. Can havliyle onu yakalamıştım ama , üzerimdeki kıyafetlerle onu kurulamama rağmen titreyerek olayın şokundan cıkmaya calışıyordu.Pet shoptan çıktığımda hiçbir kediyi terkedişimde duymadığım burukluğu yaşadım.

Ya o küçük kafeste soğuktan ve ıslak tüylerinden dolayı hasta olursa. Ya o parıltılı tüyleri ıslanmış halde onu kimse almaz ve minik kafeste kaldığı günlerce var gücüyle “hastayım—ıslağım— kurtarın beni bu kuş kafesindennn ! ben kediyim “ diye bağırarak daha da hasta olursa. Sokaklarda yürüdüğümü hatırlıyorum bilinçsizce….Ne zaman, nasıl oldu hatırlamıyorum. Minik kedimi elime alıp, eve geldiğimizde nasıl bir mutluluk yaşadığımı…

O anın tarifi yok. O artık benim kedimdi.
*
Şimdi kocaman bir kız oldu kedim. Ona atalarının yasadığı İran’ın kan kırmızısı-şarap yapılan üzümünün ismini verdik. Shiraz… Biraz cadı, biraz nazlı bir kedi ama, herşeye rağmen beraber yaşamaktan çok mutluyuz. Daha doğrusu, tüm aile onun evinde yaşamaktan çok mutluyuz…

Eğer içinizde bastıralamaz bir hayvan sevgisi duyuyorsanız mutlaka bir hayvan edinin. Ne kadar zor olursa olsun, çocuk gibi bakıma ve ilgiye muhtaç olsalar bile onlardan alacağınız sevgi hiçbir şekilde tarif edilebilir birşey değil… …

Ünlü ressam Abidin Dino’ya sormuşlar “ Mutluluğun resmini yapabilir misiniz? “diye…..
Benim için bu sorunun cevabı, kedim Shiraz’ın kucağımda mutluluk hırıltıları çıkarırken, kafasını, boynuma - yanaklarıma sürttüğü anlarda saklıdır….

1 yorum:

Brajeshwari dedi ki...

6 Yorum

Nilambara dedi ki...
kedi hikayelerinden sıkılmak mümkün değil, böylece Shiraz'la da tanışmış oldum ve onu çok sevdim :)
hep bir köpek edinmek isterken, aniden Shiraz'ın kardeşini edinme isteğim arttı hikayen sayesinde... bu konuyu ciddi olarak düşünmeliyim.. :)

08 Şubat 2007 Perşembe 11:01


berrin dedi ki...
sanırım shiraz tofu grubun en güzel kızı haftaya neden birlikte gelmiyorsunuz

08 Şubat 2007 Perşembe 12:06


Burcu dedi ki...
shiraz hepimizin canını okur:)
evinden ayrilinca cok ağlıyor..

08 Şubat 2007 Perşembe 12:10


berrin dedi ki...
peki
shiraza pasta paketi hazırlarım

08 Şubat 2007 Perşembe 12:13


irem dedi ki...
shiraz iran'ın eski prenseslerinden bence

08 Şubat 2007 Perşembe 14:53


Burcu dedi ki...
biz de onun köleleri iremcim...

shiraz seker hastası berrincim..kek yiyemiyor:)

10 Şubat 2007 Cumartesi 16:01