SHİRAZ
8 yaşında/ İran kedisi / Dişi
(Takma adları : Hümeyni, Cadoloz, Shirshop, Topik, Tosik, Minnok,Kızıım..)
Kendisi ismi gibi, Shiraz şaraplarının Shiraz ismi verilen üzümlerine benzer. Keyif verici ve biraz mayhoş.. Onu anlatmaya bloglar yetmez. Minikken yüzüne otobüs çarpmış gibiydi. Onu ilk gördüğünde Sibel Can’a benzetmiştim. Kocaman gözleri vardı. Küçük bir kuş kafesindeydi. Ağlıyordu. Kucağıma alıp sevdim. Bıraktım işe döndüm. İş çıkışı yine gittim, yine sevdim. Sonra bir baktım ki, eve getirmişim. O zamana kadar kedi sevdamı herkes biliyordu. Fakat evde tüy istemeyen ve bir süre sonra bakımı ona kalacağından emin olan Annem faktörü yüzünden, buna hiç cesaret edememiştik. Küçükken, kedileri sokaktan toplayıp, ayağımda sallarmışım. Gözlerine de tülbent örtermişim uyusunlar diye... Arkadaşlarımın kedilerine çok baktım o zamana kadar... Hepsini de benimmiş gibi çok sevdim. Eski arkadaşlarımın, isimlerini unuturum. Ama kedilerin hiçbirini unutmam. Bilgisayarım, kedilerimin ve kedi modellerimin fotoğraflarıyla doludur.
Shiraz eve geldiğinde Cankuşumuz hala yaşıyordu. Cankuş dilbaz bir muhabbet kuşuydu. Kedi sevdamı dindirmek için aldığım ilk ev hayvanı Cankuş, evimizin neşesiydi. Ondan da bahsetmezsem olmaz. Aldığım gün, Annem yine salonda istemedi Cankuş’u. Ben minik odamda 3 ay Cankuş ile beraber yaşadım. Oda kümes gibi kokuyordu. Ama bu, onu sevmeme hiç engel olmadı. Minik Cankuş, sabahları güneşi görünce başlıyordu ötmeye... Uçuk mavi ve beyazdı rengi.. Elime alışmasını sağlamam zor olmadı. Sonra odada uçmaya başladı. Biraz eve ve bana alışınca, ona “Artık Türkçe öğrenmelisin” dedim ve bir kaset doldurdum. Kaset 90 dakikalıktı. 90 dakika “Can kuş, cici Kuş, Seni çok seviyorum ,Canım, Aşkım, Babacım, Annecim, Burccuu” sözlerini tekrar ettiğinizi düşünün.. Sanırım, maymun dinlese o kaseti, o bile öğrenirdi. Ben evden çıkarken, kaseti playe basıyordum, böylece Cankuş’un eğitimi başlıyordu. 2 haftada konuşmaya başladı. Bunu ilk farkeden babam oldu. Sonra Cankuş, salonun en güzel köşesinde böylece yerini haketti. Birtaneydi o.. Tüm gün salonda uçar, üstümüze konar, kirpiklerimizle oynar ve devamlı “Seni çook seviyorum, Cici kuş” derdi. Annem ona “İyi Bayramlar” demeyi öğretmişti. Bayram olmasa da, hep bayramlaştık kendisiyle.. Komik anılarımız oldu. Annem o kadar çok severdi ki Cankuş’u.. Üzerimize konup, seni çok seviyorum dediğinde “Kızım sende cevap ver, alınır hayvan” dediği olmuştur. Bir yaz Cankuş'u da alıp, Dikilideki yazlığımıza gittiğimizde, bir süre dışardaki kuş seslerinden dolayı konuşmayı unuttu. Babam bu duruma çok üzüldü. Ankaraya döndüğümüzde, Arkadaşımız Burak’ın hint bülbülü bir süre bizde misafir olmak zorunda kalmıştı. Onu başka odaya koyduk ki, Cankuş kıskanmasın diye.. Bir gün babamı, Hint bülbülünün kafesindeki oyuncakları çalarken gördüm. Şunları söylüyordu. ”Kardeşsiniz siz, biraz Cankuş oynasın söz getirip, koyacağım bunları kafesine”..
Shiraz geldiğinde, o 7 yaşındaydı. Shiraz onu henüz anlayamasa da, aslında hayli ilgiliydi. Shiraz ne zaman Cankuş’a yaklaşsa, uyarıyorduk “şştt O abi, sakın aklından bilr geçirme " diyorduk kaşlarımızı kaldırıp. Cankuş, Shiraz 1 yaşına geldiğinde doğal yollardan öldü. Hepimiz gizli gizli çok ağladık. Onu, ağaçların altında, arkadaşlarının seslerini duyabileceği bir yere pamuklar içinde gömdüm..
Shiraz, ilk birkaç yılını vukuatsız geçirdi. Uslu, tüylü ve kucakta...Hiç kaçmadı, hiç üzmedi. Sonra ev değiştirdik. Yeni bahçeli evimiz, genlerindeki vahşiliği ortaya çıkardı. Dışarda kedi gördüğünde, sinirlenmesiyle ünlendi. Annem yaz günlerinde terasta gazete okurken, onu tasmasıyla bağlayıp bahçeyi gezdirmeye alıştırdı. Bahçede artık
onun alanı olmuştu. Geçen kedileri, tasmasının uzunluğu kadarıyla yakalamaya çalışıyor, sinirleniyordu artık. Yan komşumuzun kurt köpeğinden, daha iyi koruyordu bizim bahçeyi.. Rahmetli dedem, onu tasmayla terasta ilk gördüğünde anlayamayıp, bana sormuştu “Köpek mi bu, tasması var" demişti. Shiraz, birkaç kez evden firar etmeye kalkıştı. Kaç kez, pijama - terlik peşinden koştuğumuzu bilmiyorum. Birgün, Shiraz koşuyor, ben koşuyorum, yetişemiyorum. Sonra birden parketmiş bir arabanın altına girmeyi akıl etti, fakat sokakta öyle bir pratiği olmadığı için kafasını lastiğe tosladı. Bundan istifade yakalandı bizim tüy yumağı.. Çok hastaydı bir ara.. Şeker tanısı koydular minnoşuma.. O süreçleri çok zor geçti. Veterinere gittiğimizde, korkudan kazaklarımdan içeri girmeye çalışıyordu. Bir de bir bayram tatilinde kısırlaştırmıştık onu.. Tüm tatil yattı. Ben ne zaman odadan çıksam, miyavlardı. Duygu sömürüsü hep banaydı. Şımarık, hırçın ama çok tatlıdır Shiraz.. Kedi gibi kedidir. Sabahları annemin kolunu yalayarak uyandırır, Babamın koltuktaki yanlarına yerleşerek uyumayı sever. Ablam ve ben evden ayrıldığımızda, odalardan biri onun oldu. Odasında çift kişilik yatağı ve tavan pervanesi bulunmakta.. Benimle beraber apartman katında, dışarıya çıkmadan yaşayamayacağı için yanıma alamadım Shirazı.. Ama her hafta görüyorum. Her gördüğümde, o hoşlanmasa da öpüp kokluyorum onu.. Bana hep yan gözle bakıyor"kızgınım sana" der gibi.. Kendi evimde bazı geceleri uyanıp, Shiraz’ın miyavlamasını duyduğum oluyor.
(-Sihraz'a olan aşkımı anlatan ilk yazım "Sahibini arayan Kedi" -)
onun alanı olmuştu. Geçen kedileri, tasmasının uzunluğu kadarıyla yakalamaya çalışıyor, sinirleniyordu artık. Yan komşumuzun kurt köpeğinden, daha iyi koruyordu bizim bahçeyi.. Rahmetli dedem, onu tasmayla terasta ilk gördüğünde anlayamayıp, bana sormuştu “Köpek mi bu, tasması var" demişti. Shiraz, birkaç kez evden firar etmeye kalkıştı. Kaç kez, pijama - terlik peşinden koştuğumuzu bilmiyorum. Birgün, Shiraz koşuyor, ben koşuyorum, yetişemiyorum. Sonra birden parketmiş bir arabanın altına girmeyi akıl etti, fakat sokakta öyle bir pratiği olmadığı için kafasını lastiğe tosladı. Bundan istifade yakalandı bizim tüy yumağı.. Çok hastaydı bir ara.. Şeker tanısı koydular minnoşuma.. O süreçleri çok zor geçti. Veterinere gittiğimizde, korkudan kazaklarımdan içeri girmeye çalışıyordu. Bir de bir bayram tatilinde kısırlaştırmıştık onu.. Tüm tatil yattı. Ben ne zaman odadan çıksam, miyavlardı. Duygu sömürüsü hep banaydı. Şımarık, hırçın ama çok tatlıdır Shiraz.. Kedi gibi kedidir. Sabahları annemin kolunu yalayarak uyandırır, Babamın koltuktaki yanlarına yerleşerek uyumayı sever. Ablam ve ben evden ayrıldığımızda, odalardan biri onun oldu. Odasında çift kişilik yatağı ve tavan pervanesi bulunmakta.. Benimle beraber apartman katında, dışarıya çıkmadan yaşayamayacağı için yanıma alamadım Shirazı.. Ama her hafta görüyorum. Her gördüğümde, o hoşlanmasa da öpüp kokluyorum onu.. Bana hep yan gözle bakıyor"kızgınım sana" der gibi.. Kendi evimde bazı geceleri uyanıp, Shiraz’ın miyavlamasını duyduğum oluyor.
(-Sihraz'a olan aşkımı anlatan ilk yazım "Sahibini arayan Kedi" -)
BİDON
4 yaşında /Birman / Erkek
Bidok ablamın İstanbuldaki kedisi.. Babasının pehlivan ebatlı bir Birman olmasından dolayı Bidon koyduk ismini.. Ablam Shiraz’ı Ankara’da bıraktıktan sonra, kedi sevdasını dindiremeyip Bidon’u evlat edindi. Bende bu sayede teyze oldum. Bidon ile çok iletişim kurabildiğimi söyleyemem. Kendisinin miyavladığı da görülmemiştir. Ablam onu aldığı zaman, bir hafta başbaşa zaman geçirdik. Ürkek, ama çok iyi kalpli bir kedi kendisi.. Sosyal fobisi olduğu için, evde birisi varken kumuna girip kakasını yapabiliyor. O yüzden ablam tatildeyken, bir arkadaşı Bidon’a bakmaya geldiğinde mutlaka yapılacak o kakayı da bekliyor. Şehla Bidok, en çok röntgencilik oyununu seviyor. Bu oyun banyoda geçiyor. Masa üstünde oturmak favorisi.. Su içmeyi pek sevmiyor. Bir ara testesteron hormonu eksikliğinden dolayı tüyleri dökülüp, kelleşti. Gay olduğundan şüphelendik. İlaç kullandı. Tedavi sonunda doktoru, yeni tüylerinin sağlıkla uzaması için traş olması gerektiğini söyledi. Çizme giymiş, memeleri sarkmış, koca kafalı bir kedi olarak dolaştı. Bu halini Serdar Ortaç’a benzetselerde, biz hep “Çok yakışıklısın, aman da ne yakışıklıymış” diyerek, moralini yüksek tuttuk. Sonunda düzeldi. Hala, ablamla beraber İstanbulda yaşıyor. Onu çok seven teyzesinin ne zaman aklına şehla gözleri gelse, diğer yandan da dişleri de kamaşıyor özleminden....
İSKENDER
Kavuniçi yanaklı Su kaplumbağası / Tam yaşı bilinmiyor -5 olduğu varsayılıyor../ Erkek
(Takma adları : İskoş, İstoş, İstop, Tosbik, Obur, hoop beyfendi.. )
İskender bir deli oğlan.. O, Bir AB projesinin elden ele dolaşıp, sonra ofiste bakılan kaplumbağasıydı. Arkadaşım İrem, onu çok iyi eğitti. İrem ile her sabah, laptop üzeri yürüyüşler, balık akvaryumuna girip, dibe dalma ve lepisteslere selam verme oyunlarıyla büyüdü. Korkusuz, söz dinler bir kaplumbağa oldu. İrem’in projesi bitmeden, bir –iki tatil süresinde, onu bizde misafir ettik. Proje bitip, İrem İstanbulda iş bulunca, onu almaya talip oldum. İskender geldiğinde mutluydu. Çünkü bu daha çok yemek, her zaman daha kalabalık demekti. Çok oburdur kendisi. Meyve yemeyi sevmiyor. En sevdiği yemekler: Poğaça, üzüm, zeytin, mısır, ton balığı... Kendi yemi dışında, çevrede biri yemek yiyorsa, tum akvaryumunda sıkı bir kulaç çalışması yapıyor şapada şupada..ver verrr diye diye... Vermezseniz, o yemeğin keyfini sürmenize imkan yok. Şimdi salonda yemek yenirken, akvaryumunun önüne paravan koyuyoruz. Onu, "Beyefendiii, Bu kadar obur olursan, sığabileceğin büyüklükte akvaryum bulamayacak, sonra da Suleyman Demirel’in kebabçısındaki kaplumbağa havuzuna yetim olarak vermek zorunda kalacağım seni” diye tehdit ediyorum. Nitekim gerçekten, büyüyor. Umarım, onu bir şekilde sığdırabiliriz bu evde..
Her sabah uyanınca, İskender ev gezmesine çıkıyor. Önce pencere kenarındaki yastığının üzerinde, ellerini kollarını uzatıp güneşe karşı meditasyon ve streching hareketlerini yapıyor. Sonra koltuktan aşağıya korkusuzca düşüp, boynunu uzatarak ters yüz olan kendini doğrultuyor. Biraz turluyor salonda.. En sevdiği yerler, karanlık kuytu koltuk altları.. Daha küçükken girebildiği aralıklara, şimdi hamburger boyutuna geldiği için giremiyor. Ama inatla, toslaya toslaya girmeye çalıştığı bir hali var ki, her sabah eğlencemiz bunu izlemek oluyor. Sonra acıkıyor ve salonda oturan beni bir şekilde buluyor. Minik minik gelerek, artık yürüyüşünün bittiğini söylüyor. Çok evcimen ve sıcakkanlı kendisi.. Boynunu sevdirir, gülümser. İki günlük bir tatile çıkmıştık.Döndüğümüzde suyu pislenmiş ve onu hareketsiz halde bulduk. Ben bu görüntünün üzerine ağlamaya başladım. Gözümün önüne binbir hatıra düşüyor, ben ağlıyorum. Yarım saat yanında ağladım. Sonra birden kafasını kaldırdı. Ben hareket ettiğini görünce, bir de mutluluktan ağladım. Meğer, biz onu terkettik diye depodan yememek adına rolantiye almış kendini.. Biraz da Şakacı gördüğünüz gibi..
İskender, şimdiye kadar gördüğüm en kişilikli ev hayvanı.. Kendisinin nasıl bir insan olabileceği bile gözümün önüne geliyor. Tuttuğunu koparan, büyük cüsseli ama küçük kafa ve ince boyunlu.. Çirkin ama çok tutkulu :)
19 yorum:
Çok tatlılar hepsi de.benim de Ada'm var.Sokak kedisiydi, şimdi prenses oldu. Evin sahibi o.Üç renkli dişi. Tanıştırırım bir gün.
son zamanlardayı okudum, fotoğraflara baktım yazıyı da okurum inşallah..
sevgiyle kal
yaşlılık iste! acil şifalar dilemeyi unuttum.. geçmiş olsun... neyse ki yalnız değilsiniz aklım sizde kalmayacak!!!
sevimli ama gerçekten çirkin iskender den bahsediyorum:))
Bidok dünyanın en sessiz iran kedisi de olabilir:)) Çok beyefendi ve hele şu traşlı resmi inanılmaz, tam salon beyefendisi gibi duruyor:)
İskender'in takma isimlerine koptum:))
Bayildimm bayildimm :) Ne güzel anlatmissin...Shiraz'a da, Bidon'a da Iskender'e de bayildim. Bizim de bir CIBI$'imiz vardi, kac sene bize yoldaslik etti, mesut yilmaz'a benzetirdim tipini, onunla dalga gecerdim :)
Kusumuz, kedimiz, köpegimiz hic eksik olmadi evimizden kendimi bildim bileli. Hatta sincap bile bir ara...
Onlarsiz bir hayat cok sIkIcI olurdu, eksik olurdu degil mi... Bize ne cok sey katiyorlar...
üçü de birbirinden tatlı. özellikle bidon'a bayıldım! :))
Kediler muhteşem! Hepsi birbirinden güzeller. Ama İskender inanılmazmış:))
tyhaf olan ne biliyor musun kedileri sevmediğim halde kedi seven inları seviyor olmam :))
kedileri sevmem derken senin bahsettiğin kadar ve şekilde değil en azından benim sevgim. uzaktan arada bir dokunmalık kendimce bir sevgi benimki...
ama iskender'e bayıldım :))
cok guzel anlatmissin, annenin cankusa cevap vermezsen alinacagini soylemesi guldurdu beni, :)
ayrica bidonun trasli fotosu da bir harika,, :) sizin evhayvanlariniz sevgi dolu insanlarla birlikte yasadiklari icin cok sanslilar,,
valla hangi birini yazacagimi sasirdim, butun anlattigin ayrintilari cok sevdim diyerek bitireyim, uzun yillar beraber mutluca yasayin,..
çok güzeller hepiciği de, hele bidonun o traşlı hali, iskenderin yemeği insana zehir etmesi :)
apayrı bişi hayvanları sevebilmek. ama çok şaşırtıcı bir kaplumbağanın bu derece akıllı olabildiğini görmek, alıp besleyesim geldi ama benim deli kedim kendisinden ziyade başka hayvana gösterilen ufacık alakaya dayanamaz kıskançlıktan çatlar:)))
Yerim ben o Shiraz'ı o Bidon'u, iskender'i.. Ama illaki de Shiraz'ı... Kızarmıi ha bahçeden geçenlere, bak sen kerataya. Çok sevimli ya...
kedi sevenler karsiliginda "kulluk" istemeden sevgi verebilen insanlardir bence.. Kedilerimizi hatirlayarak, gozlerime yaslar dolarak okudum bu yaziyi..
Cankus'un anilarinda, Kizim sen de cevap ver kismina ve oyuncaklari o da oynasin diye yuruten babaya cok asinayim.. bazen annemle babama o kadar cok bahsetmeyin kediden-kustan insanlar sizi deli sanacak dedigim bile olmustur..
bana mecburi hizmette gelen kedim Kitty oldugunde oylesine bir aci birakti ki, artik hic kimseyi istemiyorum evde.. Federico butun bariyerleri assa da, simdilik biz fare kismindayiz..
Her türlü canlıya uzak büyütülmüş (annesi tarafınadan)bir olarak!! bayıldım ne şeker bir varlık o humeyni (ben bu ismin çok sevdim gerçi şah rıza pehlevi olsa daha mı iyi olurdu ne? :)bu güzelliğe sert ama manidar bir isim olmuş)
Seviyorum be ben bu Ayşe Teyzemle Hıdır Amcamı... Sen kalk kuş kafesinden kuşun manevi kardeşine oyuncak yürüt, yetmedi cicikuşa sevgi söylettir... Hey Allahım heyyy. Onlar sevgilerine mani olamayan insanlar bu yüzdendir başta uzak duruşları. Sonra kopamayacakları yeni bir bağ yüreklerini yoruyor olsa gerek.
Ne güzel insanların kızısın sen cici Burcu:)))
Canım benim ne güzel anlatmışsın.
Bir de Kaşık ile Kepçe vardı benim tanıdığım, kısa süreliğine de olsa manevi anneleri olmuştun onların da...
Ayrıca eminim Papiş de anıyordur seni karşıdan bakıp arada, en sevdiği ablası:)
@arzu pinar
Ada’yı mıncıklamak isterim.
@babişe yemekler
bencede uzun yazıyorum babiş :) geldim –ugradım yazsanız bile sevinirim ben yine de..
@berrin açılmış
Berrincim, iskender’in arkadaşı vardı kiraz hanım ne oldu ona?
@Basak
Konusan kedin Safran var bir de.. Catılardan cıkıp, komsuların toz bezlerini calan, bizimkilerin arkadası...
@Demet
Öyle Demetcim, hayvanları dost kabul edip –sevenleri çok seviyorum ayrıca ben..
@t.u.b.a
Bidon’a bayılmamak elde değil ki:)
@Fortunata
İskender de Onu seven güzel kizlari sever...
@beenmaya
Niyeyse kediler seni çok sever bence beenmaya..Senin güzel yazilarina, bir kedi bilgeliği eşlik edebilir evinde..İskender çok ses yapar..
@yaban
Bir tane Yoga yaptigim merkezde kesik kuyruk ismini benim taktigim bir kedi var Yaban... Bazen yogaya giderken onu gorecegim diye heyecanlaniyorum. Bir tane yetmez, her eve ikişer kedi olmalı bence..
@ne ben olabildim ne de başkası
Bir kediniz varsa, onu tam sevin derim.İskender benim kedi özlemimi cok dindirdi ama onu severek başka bir mutluluk yaşıyorum, kedi sevmek gibi değil...
@Vladimir
Herkes Bidon’un asaletine, İskender’in akıllı oluşuna bayılırken, Shirazi sevmene çok sevindim Vladimir.O çok cadı çünkü. Onu herkes sevmez.Ama sen seversin.. Çok özel bir kedi o.. Her kedi bir yana, o bir yana..
@Mehtap Pasin Gualano
Bende cankuş’u kaybedince çok üzüldüm.Hala mezar yaptiğimiz ağaç dibini görünce duygulanıyorum.Ama bir gün gideceklerini düşünüp, onlarsızda yapamazdım..
@ZAMANDAN SIZAN...KIYMET
Babam Humeyni diyor.:) Bazen öyle bir bakışı var ki.. Ama tamamen İranlarda var olan göz nezlesinden..Gerçi genelde dik dik bakıyor..Ama içi sert değil o kadar bence...
@EFLA
Misket'im vardı bir de...Manevi kedim.. Apartmanlardan atlayan 7 canlı, Selmayi annesi sanan...:)
@Özgecimmm
Seni blogta görmek ne güzel..:)
Ah Kaşık ve Kepçeyi unuttum. Onları da yazarsam kedi bloğu olur burası.. Kaşık’ı bulduğumuz Kaşta bir Alman çift aldı evlerine götürdü, van kedisi diye kesinlikle öyle bence... Kepçe ise, İlker’in anneannesinin köyünde ineklerle oynuyor bence..Öyle avunuyorum...
Papiş, apayrıydı canım..Shiraz gibi, özel bir arkadaştı o.. O bakmasa bile, ben bakıyorum bazen pencereden.. Hep iyi hatırlanıyorsun diyorum, gülümsüyorum ona...
Ne yazsam bilemedim..Shiraz ve bidonun tüylerini çekiştiriyor, iskender'in de kafasına işaret parmağımla tık tık yapıyorum, yanlış anlama, sevgiden hepsi.. :)
Burcu öyle şirin anlatmışsın ki onları, koşup sana gelmek istedim. "Hadi gidip Shirz ile Bidon'u görelim" demek için... Kişilik sahibi, gezgin, mağrur İskender bana da kendini sevdirir mi acaba?
Hayvanlar hayatlarımızı ne kadar da özel ve sevgi dolu kılıyor öyle değil mi?
Yorum Gönder