" Fikriye fik fik" şapkam
Aramızda Nutella sevmeyen var mı?
Atkı örmeyi uzun bulup, benim gibi boğazlık ören var mı?
Aramızda Nutella sevmeyen var mı?
Atkı örmeyi uzun bulup, benim gibi boğazlık ören var mı?
Kar yağmasın diyen çıkmaz değil mi?
2009 ay takvimine göre, yılın dolunay tarihlerini merak edeniniz çıkar mı?
2009 ay takvimine göre, yılın dolunay tarihlerini merak edeniniz çıkar mı?
Dvd izlerken, portakal yemeyi alışkanlık haline getirdim. Önce portakalları bir güzel yiyorum, sonra kabuklarını eni 3’er cm olacak gibi uzunlamasına kesip, yuvarlayarak helezon yapıyorum. Sonra onları misina ipine iğne yardımıyla diziyorum. Bu hazineyi, buzlukta saklıyorum. Onlarla, istediğim miktara ulaşınca, ya hediyelik reçel yapacağım ya da kurutup ( kalıcı olma formülünü çözersem ) iplere karanfillerle dizip, balkon kapısına her geçişte sallanan kasap sinekliklerinden yapma düşüncesindeyim. Hesapladığım kadarıyla, sineklik için 300 tane falan portakal yemem gerekiyor. Bu gidişle C vitamini canavarı olabilirim ve böylece tüm kış, asla aksırıp, tıksırmam. Ellerim sarardı kabuklarla oynaşmaktan, bakalım başarabilecek miyim?
Yoga devam ediyor. Geçen hafta derslerimden birinin ilk dakikalarında, öğrenciler hareketler için bana baktıkları sırada, göz göze geldim hepsiyle ve ne düşündüklerini merak ettim. Şarkıcı hastalığı bu olsa gerek dedim içimden:) Bir korku ve endişe sarıyor insanı o anda. Sonra sonra, ben tebessüm edince, gülümsediklerini farkettim. O an yeni birşey daha deneyimlemiş oldum. Sizin yüzünüz, karşınızda gördüğünüz yüz ile aynı... Değiştirin o yüzleri.. Deneyin.. Gülümseyin..
Geçen akşam aile yemeğinde “Anne, Lazanyadan tatlı yapılmaz mı ?” diye sordum. Tam kadın cevap verecekti, Babam söze atılarak “Evde lazanyadan baklava mı yapacaksın, ne uğraşıyorsun git al Pastaneden ?” dedi gülerek :) 3 yıl önce de yalancı kestaneli pasta yapmıştım. Hem de kurufasulyeden.. Babama pastayı nasıl ucuza getirdiğimi, içindekinin kestane olmadığını söyleyip, "Neye benziyor tadı, ne sence" diye acaip birşey üretmişliğin verdiği mutlulukla sorduğumda, "Neyse ne, sen ne desen, biz bunu kestaneli diye yiyeceğiz mecbur" diyerek, yine aynı şeyi yapmıştı. Benimle kafa buluyor her seferinde.. :)
Yılbaşı ağacımızı zamansızlıktan henüz yerleştiremedik. Bu gelenek bizlerin hayatına nasıl yerleşti, bilmiyorum. Yılbaşı ağacı konseptine karşı "tutucu" bir tavrım olduğumdan değil, sadece sorguluyorum. (Gerçi bir yandan karşıyım da! yılın bu zamanında satışları patlayan plastikten yapılan o ağaçlar, o süsler kimbilir ne kadar çok üretiliyordur -gerçek olsalar, ağaçlara çok yazık / Ayrıca çalıntı bir gelenek- ince bir farkındalıkla düşünürsek) Ağacı hazırlarken dilek dilemek, umut beslemek ve ağacı görüp yeni gelen yılı karşılamak yeterli kalmıyordu içimdeki "ne amaçla hazırlanıyor bu ağaç" sorusunun cevabına.. Bir süslü ağacımız var zenginliği mi ? Avrupailik mi göstergesi ? Bunları düşünürken, Hindistan'da, aslında tarihi ay takvimine göre her yıl değişen ama genelde Kasım-Aralık aylarına denk gelen, Diwali festivali hakkında okuduklarım geldi aklıma. Diwali kutlamalarında, tüm evlerin dışı olabildiğince parlak ışıklarla, mumlarla süsleniyor. Tüm ülkede havai fişekler patlatılıyor, kız kaçıranlar, meşalelerle kutlama yapılıyor. Diwali zaten, ışık demeti demek.. Bu özel günde, varlık ve ferahlık Tanrıçası Lakshmi’nin evleri dolaştığı ve hediyesini vermek üzere en parlak evi seçtiğine inanıyorlar. Bu aklıma gelince, Noel baba’nında en güzel ve parlak evleri seçeceğini düşünmek işime geldi. Hem bizim evimiz 14.katta, çatı tepemizde, baca da yakın, gerekirse merdiven koyarım balkona Noel Babaa !!
Balkon diyince, balkonumu kış ayları için kuşlara kiraya verdim. Bayatlayan ekmeklerimi ıslatıp, plastik bir kabın içinde komşularıma veriyorum. Her sabah, balkona çıkıp tabağı boşalmış görünce yemeğini beğendiren ev sahibi tripleriyle mutlu oluyorum.
Geçen akşam aile yemeğinde “Anne, Lazanyadan tatlı yapılmaz mı ?” diye sordum. Tam kadın cevap verecekti, Babam söze atılarak “Evde lazanyadan baklava mı yapacaksın, ne uğraşıyorsun git al Pastaneden ?” dedi gülerek :) 3 yıl önce de yalancı kestaneli pasta yapmıştım. Hem de kurufasulyeden.. Babama pastayı nasıl ucuza getirdiğimi, içindekinin kestane olmadığını söyleyip, "Neye benziyor tadı, ne sence" diye acaip birşey üretmişliğin verdiği mutlulukla sorduğumda, "Neyse ne, sen ne desen, biz bunu kestaneli diye yiyeceğiz mecbur" diyerek, yine aynı şeyi yapmıştı. Benimle kafa buluyor her seferinde.. :)
Yılbaşı ağacımızı zamansızlıktan henüz yerleştiremedik. Bu gelenek bizlerin hayatına nasıl yerleşti, bilmiyorum. Yılbaşı ağacı konseptine karşı "tutucu" bir tavrım olduğumdan değil, sadece sorguluyorum. (Gerçi bir yandan karşıyım da! yılın bu zamanında satışları patlayan plastikten yapılan o ağaçlar, o süsler kimbilir ne kadar çok üretiliyordur -gerçek olsalar, ağaçlara çok yazık / Ayrıca çalıntı bir gelenek- ince bir farkındalıkla düşünürsek) Ağacı hazırlarken dilek dilemek, umut beslemek ve ağacı görüp yeni gelen yılı karşılamak yeterli kalmıyordu içimdeki "ne amaçla hazırlanıyor bu ağaç" sorusunun cevabına.. Bir süslü ağacımız var zenginliği mi ? Avrupailik mi göstergesi ? Bunları düşünürken, Hindistan'da, aslında tarihi ay takvimine göre her yıl değişen ama genelde Kasım-Aralık aylarına denk gelen, Diwali festivali hakkında okuduklarım geldi aklıma. Diwali kutlamalarında, tüm evlerin dışı olabildiğince parlak ışıklarla, mumlarla süsleniyor. Tüm ülkede havai fişekler patlatılıyor, kız kaçıranlar, meşalelerle kutlama yapılıyor. Diwali zaten, ışık demeti demek.. Bu özel günde, varlık ve ferahlık Tanrıçası Lakshmi’nin evleri dolaştığı ve hediyesini vermek üzere en parlak evi seçtiğine inanıyorlar. Bu aklıma gelince, Noel baba’nında en güzel ve parlak evleri seçeceğini düşünmek işime geldi. Hem bizim evimiz 14.katta, çatı tepemizde, baca da yakın, gerekirse merdiven koyarım balkona Noel Babaa !!
Balkon diyince, balkonumu kış ayları için kuşlara kiraya verdim. Bayatlayan ekmeklerimi ıslatıp, plastik bir kabın içinde komşularıma veriyorum. Her sabah, balkona çıkıp tabağı boşalmış görünce yemeğini beğendiren ev sahibi tripleriyle mutlu oluyorum.
Modayı yakından takip etmem. Bana göre Moda; insanın kendine yakışanı giymesidir ama asla örtünmek değildir. Geçen Cuma, Yılbaşı partisi panosuna yazı kestirmek için Kızılay'a gittim. Tabelacı “bir saat sonra gelip alabilirsiniz” diyince, biraz sokakları turlamaya karar verdim. Lokman hekimden sağlıklı otlar aldım, ucuzculara ve tabi incik boncukculara uğramayı da ihmal etmedim. Allahtan a-metal alerjim var, sadece bir tane komik taç alıp, çıkabildim. Üstünde kırmızı bir tane düğme var kocaman.. Tacın, teli görünmediği için, kafama düğme dikilmiş gibi duruyor. Hemen takıp, gülerek dışarı çıktım. Bir yerde kahve içerek vaktimi doldurmaya devam ettim. Bir yandan da, kafamdaki tacımı çok seviyorum. Aynalara bakıyorum. Sanki bir anda havam değişmiş gibi hissediyorum. Çok ilginç birşey buldum hissiyatı içindeyim. Böyle bir mutluyum sormayın. Sonra, kahve içtiğim pastaneye 3 tane kız girdi. Hiç yalan söylemiyorum! Birinin kafasında mavisinden, diğerinin kafasında morundan, diğerininde de simlisinden vardı. Tacımı çaktırmadan çıkarttım. Çantama koydum. Bu bana yıllar önce yaşadığım bir olayı hatırlattı. Orta okuldaydım. Fosforlu bir montum vardı. Nasıl fosforlu anlatamam size.. Sınıfta siyah paltoların arasında, askıda gözünüze gözünüze sarı sarı parlıyor. Teneffüslerde, okulun her katından farkediliyorum böylee.. (Şimdi olsa hayatta giymem. Gençlik işte.. ) Bir gün fosforlu sarı montumun cebine ellerimi sokmuş, okuldan eve dönüş yolundayım. Eve dönüş yolunun üstünde bir kebabçının açılışı için, tam önümde arabanın içinden kodamanlarıyla İbrahim Tatlıses inmez mi? Beni farketmesi zor olmadı. Parlıyorum önünde... Biz göz göze geldik. Geçtik gittik. Aylar sonra radyoda, belki de ilk kez “Fosforlu Cevriye “şarkısını duyup, o gün ki karşılaşmamızdan dolayı bu şarkıyı bana yazmış olabileceğini düşünmüştüm. Tamam çok şapşalım kabul ediyorum:)
Şapka partisi geçen Cumartesiydi. Cuma akşamı elimde silikon tabancası ve demet çiçeklerin sarıldığı delikli, plastik malzemelerden kendime kokoş şapkası yaptım. Ödül almaktan ziyade, partide eğlenmekti amacım. Şapkamın ismini "Fikriye Fik Fik" koydum. İlk fotoğrafta neye benzediğini göreceksiniz. Nitekim, insanlar çok uğraşıp harika şapkalar yapmışlar. Fotoğrafları aşağıda görmektesiniz.
1."Aşk pınarından içtim" isimli şapkası ile Alev
2. "Ne Bu La" isimli şapkası ile Renay
2. "Ne Bu La" isimli şapkası ile Renay
3."Fikrim geldi" isimli şapkası ile Ejder
__
__
Sevdiğim diğer şapkalar ve Geceden seçmeler
Pastalar benden -Red Hat Chili Peppers -Uzay Bukalemunu
Şapkalar oylamayla seçiliyor. Herkes tek tek kalkıp, şapkalarının isimlerini söylüyor. Bu yıl, ödüller geyik konseptli t-shirt tasarımıydı. T-shirtleri tasarlamak çok eğlenceliydi. Ödül almadım ama hem şapkamdan, hem parti kuratörlüğümden dolayı çok övgü aldım. Övgü güzel birşey... Sevmek ve sevilmek gibi aynen... :)
Yılbaşı dileklerim çok yakında burada.
Mutlu bir hafta diliyorum hepinize..
.
Hiçbirşeyi takmayın kafanıza,
Hiçbirşeyi takmayın kafanıza,
şurda yeni yıla kalmış sadece bir hafta..
*
Sadece şimdi
Yanaklarınıza birer düğme takın,
Dudaklarınızı da,
yukarıya doğru ilikleyin
o düğmelerden sonra...
o düğmelerden sonra...
:)
17 yorum:
fikriye'yi anladım da fik fik ne ola ki yahu :D
ne güzel=) zamanınızı dolu dolu geçiriyorsunuz.
bir de son sözü çok beğendim,
"yanaklarınıza birer düğme takın, dudaklarınızı da yukarı doğru ilikleyin=)
çok güzel!
portakal kabuğunu rendeleyip şekere bulayıp bi kavanoza koyunca portakallı kek ve kurabiye için saklayabilirsin.
ayşe teyze
ben sadece kocaman gülümsüyorum bu yazının üzerine ki nedenini sen biliyorsan zaten. hatta gördüm şimdi sende gülümsedin :))
:) çok neşeli şapkalar.
bence bir araştırma yapsak; bloggerların %90'ı
nutella sever,
kedi besler,
blog okumayı partiye gitmekten daha çok sever,
eski ilişkileri üzerinde düşünüp, nerede nasıl davranmalıydım diye anlamaya çalışır.
ortak davranış kalıplarımız var.
Suratımın bulmaca pantalonlara benzediğini düşündüm bi an. İlikle düğmeyi denk getirene kadar sene bitiyor .....
OH bi güzel ebeledim seni :)
nutellayı severiM:)
bırak boğazlık örmeyi lif bile öremem:)
KAR YAĞMASIn:)
dolunayları hep takip ederim, çünkü yengecim ben etkilenirim.
merve.
Ben de severim nutellayı
Ben de portakal kabuklarını rulo yapıp ipe dizip karanfil saplayıp raflara asarım, Noel babanın bacadan geldiğine hala inanırım,balkonda kuşları ekmekle değil özel buğdayla beslerim, sonra da beni çok sevdiklerine inandırırım kendimi, lazanya dilimlerini yağda kızartıp sıcak tada atıp tatlı yaparım istersen başımdaki düğmeye kulağımı iliklerim.İyi fikir, sevgili Fikriye fik fikkkk.Sevgiler canım.Dilek
Ne şeker yazmışsın ben bu şekilde hayata bakıyorum yalnız düğme olayına bayıldım tuttum bu lafı :)
lazanya'dan tatli yapmak meselesini dusunuyordum aklima Noel zamani yapildigini duydugum bir yemek geldi. Tamamen tatli degil ama bolca seker ve tarcin kullaniyorlar tarifte. Onlarin kullandigi kiymali sos yerine cikulatali bir sos mesela bence iyi gider:) yaparsam seni haberdar ederim denemelerden ama oncesinde bir bak istersen sen buraya:
http://ericademane.com/2007/12/17/sweet-lasagna-for-christmas-eve/
Senin portakal kabuklarini kullanarak da su denenebilir:
http://www.astray.com/recipes/?show=Sweet%20lasagna%20blintzes%20-%20butter%20busters%5E
Afiyet olsun;)
Yeni bir yıla sayılı günler kala o kadar çok eğlendim ki yazdıklarınla...
Böyle sevecenlikler ve neşeli günler lazım bize.
Şapkalar da çok yaratıcı:)
Atkı dediğin uzun olur canım benim. Öyle boğazlıkla falan yırtamazsın;))
Ben şimdiden senin için bir dilek diledim; hayatın hep mutlu geçsin. Hep sağlıklı ol ve sevdiklerin hep yanıbaşında olsun. Bu dilek 2009 için değil sadece, ömürlük...
Sevgilerimle sana kalbi güzel kadın...
üçüncü seçilen şapkadan kendime bir tane istiyorum...
yılbaşı dilekleri yazını merakla bekliyorum burcu
"Fikriye fik fik"i çok sevdim :)
Bu seneki şapkalar da güzel ama geçen seneki şapkan süperdi. Jahnabi'de sen de haketmiştiniz güzel dereceleri...
dudakları yanaklara düğmeleme fikrin harika :)
herkese lazım, özellikle sokaklarda gördüğüm her asık surata bu sözünle birlikte bir çift düğme hediye etmek geldi içimden :)
gaykedi
Sen sorasın diye :) Bak dikkatini çekmiş hemen... Amacına ulaşmış demek..
Ful yaprakları
Hepimiz zamanımızı güzel geçiriyoruz aslında Ful yaprakları.. Zaman geçiyor, ona anlam katan bizim bakış açımız aslında..Dolu yada boş, hep güzel aslında...
funda
Ayşe teyze, teşekkür ederim.:) Kek yaparken bunu deneyeyim. Sadece portakal kabuklarına çalışır haldeyim..
beenmaya
: )
Arzu Pınar
Hepimiz aynıyız aslında..Ondan bir aradayız, benzeriz birbirimize... Seni de davet etmiştim hatırlarmısın bu partiye, gelirsin belki seneye ?
EFLA
İlikleri ve düğmeyi yanlış yerde aradığımızdan olmasın cicim :)
defneyleyasamak
Bende sırtımda elini hissettim valla...Yeni yil dileklerimden sonra yazacagim mimi :)
cometa
Atkı örme ama Kar yağsın n’olur Merve .. : )
sufi
Fikriye fik fik, sevgilerini yollar Dilek sana...
♥ Craft Woman ♥
Düğmeler önemlidir ve bence gerçekten yüzümüzde de vardır..Çok gülünce, “Ay düğmem kopcak deriz” hatta... :P
ic sohbetleri
Cok aydınlatıcı oldu benim için bu... Lazanyadan tatli yapabilecegim sonunda..Bir dilim de sana ayıracağım, olur mu? : )
:)den
Ciddi atkı istediğini şimdi idrak ettim biliyor musun? Çok fena sıkışmış durumdayım, köşeye...
Aydan Atlayan Kedi
Çok teşekkür ettim güzel dileklerine... Aldım hepsini, yerleştirdim kalbimin en güzel köşesine....
İltifatın ise, beni şımartıyor her seferinde... :)
berrin acilmis
Berrincim, senin o şapkaya ihtiyacın yok ki..Doğal bir ışık var bak tam tepende, sana hep ilham veriyor..
Yazacagim bu hafta... Bitmiyor ki liste : )
Nilambara
Fikriye fik fik’i bende çok sevdim. Jahnabinin şapkası hala konuşuluyordu bu sene bile... Düğmelere gelince, dağıtsanız, iliklerim yok ki diyen çok suratsız çıkar gibi geldi bana...
Sevgilerimle : )
Yorum Gönder