Bundan yıllar önceydi. En yakın arkadaşım Özge İngilterede master yapıyordu. Artık geceleri onun yokluğunu aratmayan sevgilisi Koçi ile beraber dışarıya çıkıyordum. (Koçi , soyadı olan Koçak'tan türetilmiş bir takma isimdi.) O zaman barlarda DJ lik yapıyor, beraber girdiğimiz her yere bedava giriyor, hoş karşılanıyorduk. Dünya tatlısı kocaman bir adamdı. Beni koruyor, kolluyor, abilik ediyor, zaman zaman yanımdaki korumacı haliyle bahtımı kapatsa da, en önemlisi ikimiz beraber olunca Özge’yi özlüyor, bu özlemi beraber paylaşıyorduk.
Yine bir gece Koçiyle buluştuk. Barın girişinde Koçi sayesinde tanıdık kontejanından harika karşılandık. Barda yerimize kadar eşlik edildik. Bu arada Koçi tanıdığı herkesi öpüyor, sarılıyor, bir yandan da göz ucuyla beni yanlız bırakmamaya çalışıyordu. Öpüşme –selamlaşma faslı bitince barda oturup rahatça sohbet etmeye başladık. Çevremizdeki herkes alkolunde etkisiyle dans ediyor, biz etrafı izlerken, sohbet etmeye devam ediyorduk. O sırada oturduğum yerde, arkamdaki boşluktan biri beni sıkıştırarak barmene içeceğini söyledi. İstemsizce sıkıştırıldığım için, arkamı dönüp baktım. Çocuk rahat bir tavırla gülümsedi. Ama ben ona gülümsemedim. Koçiyle sohbetimiz devam ederken, yarım saat içinde aynı çocuk yine aynı şekilde beni oturduğum yerden sıkıştırdı ve bara uzandı. Yine arkamı dönüp baktım. Yandan kalçasını bana doğru savurdu, aynı gülümsemeyi yüzüne taktı, göz kırptı, içkisini alıp uzaklaştı. Beni o kadar dar bir alanda sıkıştırdığı için bir özür bekliyorken, Koçi’ye dönüp, bu da neydi dedim. Koçi benimle yer değiştirdi. Birkaç saat sonra sohbet iyice koyulaşıp, muziğinde etkisiyle keyfimiz yerine gelmişken, ainden barın içindeki herkes çoşkuyla el çırpmaya başladı. Arkamızı dönüp, neler oluyor diye baktığımızda, yarı çıplak, vucudunun üstü ve yüzü simlerle kaplı, altında dore pantolonlu bir erkeğin içeri girdiğini gördük. Koçi, gecenin ilerleyen saatlerinde dansçıların çıktığını, bu simli yaratığında onlardan biri olabileceğini söyledi. Çocuk dans ederek kalabalığın içine girdi, yanına gelen herkesle birkaç figür beraber dans etti ve bara doğru yaklaştı. Bir bardak su istedi. Yanımdan geçerken yine kalçasını atarak, “naber fıstık” diyerek uzaklaştı. Bu simli dansçı, biraz önce beni sıkıştıran aynı çocuktu. Biraz önceki gülümsemenin, rahat tavırların nedenini şimdi anlamış oldum.Çocuk beni gözüne kestirmiş oldu.
Önce dans ettiği kare standa çıktı, dj tempoyu arttırdı, içeride herkes kendinden geçerek dans etmeye başladı. Simli dansçıyı izlerken, bedenini kontrol edişine, tempoyu ayak uyduruşuna hayranlıkla bakıyordum. İçimdeki kızgınlık duygusu, takdire dönüştü bir anda... Birkaç şarkı sonra, dans ettiği standtan indi ve içerideki herkesi çoşturmak adına gelip bizim oturduğumuz barın üstüne çıktı ve tam önümüzde dans etmeye başladı. İçkilerimizi elimize alıp, kafamızı ona doğru kaldırarak dansını izlemeyi sürdürdük. Bir ara bana doğru eğilip, “Barıştık mı?” dedi. O an herkesin gözdesiydi, barışmadık desem neler olacağını bile düşünemediğim için evet anlamında kafamı salladım ve içkimi ona doğru uzatıp şerefe yaptım. Gülümsedi, birkaç figürü önümde bana doğru yaptı bu barışmanın şerefine... Arka taraftaki bir guruh çığlıklar içinde eşlik etti bu dansa... Sadece onu izlerken, ne ara elini bana uzattı, beni barın üstüne çekmeye çalıştı hatırlamıyorum. Elimde içkim, Koçi’ye beni kurtar diye bakıyorum, Koçi gülümsüyor ve “hadi dansedersin” diyor gözleriyle... Şimdi yılan gibi kıvrılan simli adamla, işten çıkıp gömleğiyle gelmiş ben barın üstünde duruyordum. Ne yapacağım ben dedim içimden. Tempo arttı. İçeride dansçının yaptığı bu jeste herkes çığlıklar atarak onay verdi. Dansına alkış tuttum bir süre, çok utanıyordum. Barın üstündeydim, tüm hayatım gözümün önünden geçti. Simli adam, en favori hareketlerinden birkaç figürü yanımda döktürdü. Anladım, barışmamıştık. Bu dansın hadi sıra sende kısmı da vardı biliyordum. Tamam dedim. Yapmadığın şey mi... Tempoyu duy ve bırak kendini... Sen ne hissedersen, onu hissettireceksen.. Ezbere değil, hissederek dans et.. Cesur ol.. Simli adam, içine yılan kaçmış hareketinden sonra, kalçasını bana doğru savurdu yine, elini beline koydu, “hadi bakalım dedi” gözleriyle... Dans etmeye başladım, bıraktım kendimi... İyi bakalım dedim kendi kendime, neden korkuyorsun ki, cesaret korkmamak değil ki dene.... Tempoyu duydum, ayaklarımı ona uydurdum. Kollarımı ve bedenimi kendi bildiği figürler içinde bıraktım ve düşüncelerimi attım bir kenara, sadece dans ettim. Simli adam bir süre baktı, sonra mutlu oldu ve bana eşlik etmeye başladı. Aynı figürleri yapmaya başladığımız zaman, içerdekiler iyice çoştu, Koçi o an bana gururla bakmaktaydı. Şarkı biterken ona kalçamı savurdum, “Şimdi barıştık” dedim, teşekkür ederek gülümsedim. Elimi tutup öptü, beni sandalyeme indirdi. Alkışlandık bir sürü... Ben saklanacak yer aradım bana bakan, gülümseyen tebriklerde..
Gece bittiğinde, Koçi’yi tanıyan bar mudavimleri artık beni de tanıyordu. Hatta sonradan öğrendiğim kadarıyla, Koçi’ye benim için burada dans etmek ister mi kendisi diye sormuşlar. Yaptığımız showun bir kurgu olduğunu sanmış içeride bizimle dans eden muşteriler.. Ben ise sabah unutmuştum herşeyi... “Burcu, yüzündeki o simlerde ne öyle” diye sabah kahvaltısında Annem sorunca hatırladım geceyi..
....
Gecen Pazartesi hocalardan biri burnundan ameliyat olduğu için dersini ben vermek zorunda kaldım. Yoga vereceğimi umarak gittim. Fakat bir yandan da katılımcı profilinin Pilates dersine geldiğini bilerek huzursuzdum. Ders sandığımdan kalabalıktı. Onlara yoga egitmeni olduğumu söylediğimde, (Korku bu ya) arkadaki bir çift pilatese geldiklerini ve haber verilmemisinden dolayi rahatsızlıklarını dile getirdi. Tamam dedim.”Yogayla esneyeceğiz, Pilates ile güçleneceğiz, merak etmeyin”. Bunu söylerken, dersi nasıl bitireceğimi bilmiyordum. İçimde yine aynı korkuyu hissettim. Girdiğim pilates derslerinde öğrendiklerim yogaya benzerdi. Yapabilirdim, ama mutlu olurlarmıydı. 23 kişi yüzüme bakıyordu. Bırak dedim, teslim et kendini... Yapabileceğinin en iyisini yap ve gülümse... Robbie Williams ve Madonna eşliğinde aylardır öğrendiğim ve derslerimde deneyimlediğim yoga-lates hareketlerini önce kendim yapmaya, sonrada anlatmaya başladım. Dersin sonunu yogaya bağladım. Ders bittiğinde, saçlarım bile ıslanmıştı. Katılımcılar, memnuniyetleriyle beraber, diğer ders saatlerimi sordular ayrılırken...
Cesaret ile Cahillik arasında ince bir çizgi var.
Cahilliğin altında bilgisizlik yatar, cesaretin arkasında da korku..
Cesur olmak, korkuyla savaşmak değildir. Cesaret risk almak değildir.
Korkuya rağmen var olmaktır.
Çok korksan da, yine de denemektir.
Bırakın kendinizi, teslim edin evrene, tempoyu dinleyin.
Neyi yapamam diyorsak, sadece inanmıyoruzdur.
Neyi ol’amam diyorsak, olmadığımız sadece yapmaya çalıştığımız içindir..
Ben bugun bunu öğrendim.
Korkularıma rağmen, denemekten vazgeçmeyeceğim.
Korkmaktan, korkmuyorum..
..
Görsel buradan alınmıştır.