İskender ile İstanbul’a geldik...
Yolculuğumuzun bir sonu olmadığını bilerek...
Ev aramak ile başladım işe... Hala aynı eylemin içindeyim.
İlk gün sokaklar arasında dolaştım. Kafamda kocaman bir şapka, güneş gözlüklerim... Nitekim güneş alerjim var, her ne kadar bu şekilde Malezyalı dadı gibi görünsemde, güneş yüzümü yakmasa da omzumda güneşten olmuş bir askı izi ve kırmızı yanıklarla eve geldim. Denemeydi bu, olmadı. Evlerin hiç biri benim evim olmak için çağrıda bulunmadı. Yarın var diyerek uyudum o gün...
İkinci gün yağmur yağdı. Bize mi şaka yapıyorsun İstanbul dedim, yılmadım. Fakat oyun bu ya, gittiğimiz lokasyondaki tüm evler ya kiralanmış yada emlakçılar bugün değil, yarin gelin dediler. Peki dedim ama gitmedim aynı yere bir gün sonra...
Üçüncü gün, dar sokakların arasında şehrin içinde başka bir lokasyondaydı ev aramalarım.... İstediğim evleri yine göremedim. Çünkü İstanbulda hiç bir zaman sadece bir alternatif yoktu, ev sahipleri iki emlakçıyla çalışınca biri evi kiralayıp, diğeri bundan sonradan haberdar olmuştu. Ben evin kiralandığını sonradan öğrenenleri aramışım hep.... Bunun üzerine kendimi aldığım gibi, yokuş aşağı arnavut kaldırımdan ilerleyerek bir cafeye attım. Durdum. Dur dedim kendime.... ve defterimi kalemimi çıkardım konuşmak için kendimle....
“Bir yerde yanlış var... Arayışta, arama da, arayan da... Bu yerde karmaşa var... Yolda, insanlarda, hayatın düzeninde... 'İşte bu' diyeceğim ev, duruyor ve bekliyor bizi, ama şu anda bulamıyorum.
İç sesimi mi dinlemeliyim? Ayaklarımın beni götürdüğü yere mi gitmeliyim? Yoksa sabırsızmıyım? Nerdesin? Ne zamansın? Bilmiyorum.
Yılmadım, yanlış olmasın.
Yolculuğumuzun bir sonu olmadığını bilerek...
Ev aramak ile başladım işe... Hala aynı eylemin içindeyim.
İlk gün sokaklar arasında dolaştım. Kafamda kocaman bir şapka, güneş gözlüklerim... Nitekim güneş alerjim var, her ne kadar bu şekilde Malezyalı dadı gibi görünsemde, güneş yüzümü yakmasa da omzumda güneşten olmuş bir askı izi ve kırmızı yanıklarla eve geldim. Denemeydi bu, olmadı. Evlerin hiç biri benim evim olmak için çağrıda bulunmadı. Yarın var diyerek uyudum o gün...
İkinci gün yağmur yağdı. Bize mi şaka yapıyorsun İstanbul dedim, yılmadım. Fakat oyun bu ya, gittiğimiz lokasyondaki tüm evler ya kiralanmış yada emlakçılar bugün değil, yarin gelin dediler. Peki dedim ama gitmedim aynı yere bir gün sonra...
Üçüncü gün, dar sokakların arasında şehrin içinde başka bir lokasyondaydı ev aramalarım.... İstediğim evleri yine göremedim. Çünkü İstanbulda hiç bir zaman sadece bir alternatif yoktu, ev sahipleri iki emlakçıyla çalışınca biri evi kiralayıp, diğeri bundan sonradan haberdar olmuştu. Ben evin kiralandığını sonradan öğrenenleri aramışım hep.... Bunun üzerine kendimi aldığım gibi, yokuş aşağı arnavut kaldırımdan ilerleyerek bir cafeye attım. Durdum. Dur dedim kendime.... ve defterimi kalemimi çıkardım konuşmak için kendimle....
“Bir yerde yanlış var... Arayışta, arama da, arayan da... Bu yerde karmaşa var... Yolda, insanlarda, hayatın düzeninde... 'İşte bu' diyeceğim ev, duruyor ve bekliyor bizi, ama şu anda bulamıyorum.
İç sesimi mi dinlemeliyim? Ayaklarımın beni götürdüğü yere mi gitmeliyim? Yoksa sabırsızmıyım? Nerdesin? Ne zamansın? Bilmiyorum.
Yılmadım, yanlış olmasın.
Yoruldum sadece... Şimdi biraz mola...
Eşleştirmek için aradığımı, arayanı beni bekleyeni bana !!....”
Sonra bir çay daha istedim garsondan... Daha sakinleşmiştim.
Sonra bir çay daha istedim garsondan... Daha sakinleşmiştim.
Defterimde yeni bir sayfa daha açtım kendime...
Şimdi dedim sorularını bırak ve sana ne yazdırdığını oku...
“Dün yağmur yağdı. Bügün de yağmur yağıyor. İyi bir oyun ! İyi bir kurgu !
“Dün yağmur yağdı. Bügün de yağmur yağıyor. İyi bir oyun ! İyi bir kurgu !
İçimde 'dur oraya gitme, orada değil' sinyalini hissediyorum... Ne zaman yağmur yağıyor. Böyle doluyor içim. Oyunun içinde buluyorum kendimi... Aynı çocuklarla oynadığımız sıcak ve soğuk oyunu gibi... Yağ yağmur, izin veriyorum.
Öğrendin mi? Uyguluyor musun? Büyümek mi istiyorsun? Özgürleşmek mi? Tamam işte oyunun içindesin. Oyna...!
Seni en şehvetli kadının kollarına attım. Bazen çirkin görünebilir sana, kurnazdır, bir yandan gülümserken en iyi oyunu da o oynar. Sonra bir an gelir, yorgunluktan düşürürsen süngülerini, yine o en şefkatli davranacaktır sana... Rüzgarıyla sakinleştirir bir anda seni, böyle bir kahve molası esnasında... unutursun neye kızdığını, ne için yorulduğunu, aradığını buldun mu –bulamadın mı-....
Sersemlemiş olabilirsin, Çok yoruldun ve şımarık bir kız çocuğu gibisin şu anda... Onu da biliyorum... Ama yılmayacağını da, düşsende kalkacağını da biliyorum... Devam et çocuk ! Gülümsüyorum ben sana...”
Bugun yeni bir gün... yeni bir oyun...
İskender geçici evinde çok mutlu olsa da merak ediyor bundan sonra olacakları...
ama izliyor ve sadece olanı bekliyor, olmasını....
Annesi biraz sonra yola çıkacak yine...
Yaşayacakları evi bulmaya gidecek.
AramaMayı öğrenecek bugün,
bulmayı öğrenecek...
İzleyerek olanı...
Annesi biraz sonra yola çıkacak yine...
Yaşayacakları evi bulmaya gidecek.
AramaMayı öğrenecek bugün,
bulmayı öğrenecek...
İzleyerek olanı...
.
Brajeshwari/ 24.06.2010
.
.
Fotograftaki yakışıklı İskender'dir..
şarkıyı indirmek için toi mon amour, mon ami