21 Mart 2016

Kalbinde kaynayanları dönüştürmeye niyet edenlere selam olsun.


Arabayla bir yere gitmem lazım… Biraz hızlı gidersem belki ileride bir bomba patlayacak ve ben ona istemeden yetişeceğim gibi geliyor. Bu düşünceyle yavaşlıyorum! Belki de yavaşlarsam o bombanın içine düşeceğim, onu da bilmiyorum. Zihnim devamlı bir bilinmezin içinde dönüp, endişe üretmeye ve korkmaya devam ediyor. Hepimiz gibi!

Ateş düştüğü yeri yakar ya… Gerçekten hiç o ateşin harını bilemiyor, uzaktan bakıp üzülüyor, kahroluyor, lanetler yağdırıyor ama bir yandan da gerçek hayatlarımıza ığıl ığıl devam ederek, aslında o ateşin sahibi olmadığımız için içten içe de bir kıyaslamayla kendimizi de şanslı hissediyoruz.

Kelimelerin enerjileri vardır. Onları kullanmak serbestisini edindiğimizden beri har vurup, harman savuruyoruz. Kahrolduk, korktuk, bıktık. Hepimizin duyguları benzer… Kahrolan, korkan, bıkan herkes gibi söylenmek, yazmak, paylaşarak içimizdeki olanları sağaltmak istememiz öylesine normal ki… Fakat düşününce, üst üste yaşadığımız binlerce acıda kahrolup, bıktığımız, yazıp, lanetlediğimiz hangi söylemde ne olduğunu, ne sonuçlar elde ettiğimizi artık durup düşünmemiz gerekmiyor mu? Sonucu söyleyeyim: Hiçbir sonuç elde edemedik! Söylendik, lanet ettik, içimizdeki öfkeyi olduğu paylaştık. Sonra?

Farkındalık diye bir kavram var. Farkında olmak… Mesela diyet yapmaya başlayan biri, hiçbir şey yemediği halde kilo aldığını söylüyorsa, gün içinde ne yediğini not alması istenir. Gerçekten hiç bir şey yemiyor mudur? Yoksa yediklerinin farkında mı değildir? Aynı bu şekilde sözlerimizin de farkına varmamız, onların gideceği yerleri, taşıdığı enerjileri ve bize/doğaya/topluluğa yaptığı faydayı/zararı da düşünmemiz gerekir. Dilin kemiği de yoktur. Sözü zapt edebilmek gerçekten bambaşka bir farkındalık gerekir. İki nefes arasında biraz durmayı bilmeyi gerektirir.

Söz buraya gelmişken, sosyal medyada hızla büyüyen lanet et, içindekini paylaş, gördüğünü paylaş, korktuğunu paylaş tavrımızdan bahsedelim mi? Hepimiz yaptık. Hepimiz yapıyoruz. Hepimiz bunun bize iyi gelip gelmediğini, bunun okuyana ne fayda sağlayıp sağlamadığını, bunun içimizi boşaltmaya yarayıp yaramadığını bilmeden yaptık, yapmaktayız. Şimdi duralım! ( Kelimeler ne taşır, gelir bize? Yazı için >> TIK)

Öfke bir kap kirli su gibi… Onu nereye akıtacaksın? Sadece kabın boşalsın istiyorsan, buyur dök yollara… Fakat o kirli suyun sana ve kabına faydası olmadığı gibi o yola da zararı var. Kabınla, kabının temiz olmasıyla ilgili derdin varsa, boşalt dur. Yaptığımız bu… O kirli suyu ne yapacaksın? Ne yaparsan, geri dönüşümü doğru olur? Kabını boşver biraz. Hepimizin kabı dolu… Boşaltma dursun, bir bak, düşün… Taşsa da düşün biraz… Senin o kirli suyu boşalttığın yoldan yürümemiz gerekiyor. Başka bir formül bulmamız gerekiyor. Başka bir formülle o kabı da, o suyu da, o yolu da temizlememiz gerekiyor. O formülü beraber bulmamız gerekiyor.

Yıllarca yoga eğitimi aldım. Yoganın Y’si bu kadar yaygın değilken, “enerji” “yeni dünya” dediğimde herkes bir fasıl dalga geçer, kafayı sıyırdığımı düşünürdü. Sonra sonra dünya, değişen yeni dünya ve enerji kavramını geldi öğretti bir şekilde herkese… Şimdi meditasyon, yoga dediğimde kimse “uçuyor musun?” diye sormuyor bana. Mutluyum. Şimdi  dilim döndüğünce yeni enerjiden, değişimden, daha üst bir seviyede neye hazırlandığımızdan bahsedeceğim.

Çocuklardan –çocukluğumuzdan bahsederek anlatmak isterim.

Sözlerin, korkuların kollektif bilinçte/ ortak hafızada yer ediyor!

İndigolar, Kristal Çocuklar hakkında çocuk yogası eğitimlerinde gördüğüm ve araştırdığım kadarıyla çok yazı paylaştım… (Yeni Dünya ve İndigolar/ Yazı için >> TIK)  Akıllı çocuklar İndigolar, Kristal Çocukların yollarını açan öncü çocuklar dedik. Çoğumuz bu kavramlarla az buçuk haşır neşiriz. Çocuğumuz akıllı, farklı, lider özelliklerinde olunca ona “indigo” demek hoşumuza gitti. “Biz çocukken hiç böyle değildik” diye de ekledik. Niye sen öyle değildin biliyor musun? Çünkü eski çağın eski enerjisini taşıyorsun. Annen baban “ amcaların elini öp” dediğinde gidip el öptün, şimdi öptür bakalım yeni çocuklara el… İstemezse sana lafı da yapıştırır bir güzel… Ayıp kavramları, senin ayıp kavramlarından farklı… Senin gibi anne ve babasından onay almak için uğraş vermiyor. Kimliği, kişiliği var. En önemlisi birey olduğunu biliyor ve sana da bunu öğretiyor. İşte o kabından kirli sularını döktüğün o yoldan bu çocuklar yürüyecek. Yürüsün ve varsın mı? Yoksa bilinçsizce pislettiğin o yolu temizlemek için uğraşsınlar mı? 

İnsanoğlu her şeyin kötüye gittiğine inanır da bir kendinin kötüye gittiğine inanmaz. Bombayı patlatan sen değilsin, oy veren de sen değilsin peki… Sen doğru yoldasın ve söylenmeye, lanet etmeye sonuna kadar hakkın var, öyle mi? Bu öfkeyi böyle boşaltıp, rahatlayacak, sonra “Bu devlet nerede? Bu insanlar nereye sıçacak?” diyen adamdan kendini farklı göreceksin, öyle mi? Böyle devam edersen, hiç bir farkın yok…

Ne yapıyorsun? Düşün? Sen her şey boktan deyip, her şeyin değişmesi için mucize bekleyen ve söylenmenin doğru olduğuna inanıp, eski enerjinle kalmayı seçebilirsin! Karar senin…

Dur ve düşün! Hayatı güzelleştirmekten, kalbinde sevgi büyütmek gerektiğinden bahsetmeyeceğim. (Çünkü aslında bundan bahsetmek istesem de, önce sen, sonra senden taşanlarla hayatın değişeceği kavramını algılamak için linklerde bir sorunumuz var hepimizin…) Bir şeyler yapmalı ya hani? Bunu düşün... Belki cevap bir anda gelmeyecek. Bana hala gelmiş değil mesela… Susarak yerimde oturuyor görünüyorum. Ama içimi-öfkemi-lanetimi kusarcasına dökmek yerine susarak soruyorum, Ne yapmalı? Bu soruyu sorarken, yoga dersleri veriyorum, insanlara dokunmaya çalışıyorum, nefes alın diyorum, kalbinizi dinleyin biraz diyorum. Sokak hayvanları için elimden geleni yapıyorum, gördüğüm insanları sohbet adı altında iç karartıcı şeyler paylaşmıyor, pozitif olmaya çalışıyorum. Gülümsüyorum, hayatımın değerlerine sahip çıkıyorum. Kimseyi ağzımdan çıkan sözlerle bunaltmadan, hala soruyorum. Fayda, dönüşüm, eski enerjiyi geride bırakmak adına ne yapabileceğimi düşünüyorum. Korkuyu korkuyla beslemeden, endişenin ateşine odun atmadan çiçeklerimi sularken hala soruyorum. Algımı,olana değil, olmaması gerekene değil, değişmesi gerekene çeviriyorum. Tarafsız, sözünde iyi niyet barındıran şeyleri okuyor, içimde cevapların geleceği umudunu güçlendiriyorum. 

Değişelim! Beraber…

Hareket böyle başlayacak. Belki ilk adım benden, belki senden… Belki öncü olacaksın, belki geriden bakan olacaksın. Unutma! Nerede olacağımız şimdiden yaptığımızla belirlenecek.


Aynı sessizliğin içinde el eleyiz.
Hareket etmemiz çok yakın! Umarım kalabalık oluruz.

Kalbinde kaynayanları dönüştürmeye niyet edenlere selam olsun.