20 Şubat 2012
Akvaryumdaki Köpekbalığı
14 Şubat 2012
14 Şubat sabahı, sıradan bir gün....
Yarın, sen sokağa çıkıp beni bekleyeceğin köşeye varana kadar, yürüyeceğin yol boyunca tüm kar-kışı-buzu süpürürdüm önce.... Rahat yürü diye... Kırmızı paltona sarılıp, kocaman gözlerinle yolunu takip ettiğinde henüz suprizimin farkında olamayabilirsin... Tam karşıdan karşıya geçmek için ilerlediğinde, “ beni bu ışıkta bekle” dediğim trafik lambasına mavili –pembeli balonlar asmış olacağım. Balonları gördüğünde, sen şaşkınlıkla yürümeye devam ederken, aslında Sevgililer gününü değil, " bir eksiğin var, içinde kötülüğün yok" dediğim seni, masumiyetini kutluyor olacağım o an... Güzelliğine diyeceğim... Güzel gözlerinden ılık ılık içime sızan tertemizliğini dolduracağım yüreğime...
.....
....
...
.....
.....
.....
......
.......
Sevgililer günü tırıvırı..
Dünyanın her günü sevgi günü aslında...
Brajeshwari.dd / ondörtsıfırikiikibinoniki :)
09 Şubat 2012
Bugün "KEŞKE" deme!
Bir gün boyunca, nefes boğaza dolup anlam olmadan durabilmeyi denedin mi hiç? Söyleceğin şeyin ne kadar değerli olduğu hiç önemli değil. Vazgeç söylemekten... ve nefesi bırak evrenin nefesine... Sohbete katılma, yorum yapma, soru sorma, karşı çıkma, yeri geldiğinde en kısa cümleyi kur, yeterli en kısa cevabı ver ve vazgeç söz’den... Vazgeç sözlerinle var olmaktan... Vazgeç yorumunla katılmaktan... Sohbetteki, sorudaki sessizlik olmayı dene... Delirmeden, büyük bir olgunlukla sessizlikte, içinde bağıran, konuşanları dinle... Yazı yazma ve hiçbirşey okuma... Ne kadar korkutucu bazen, bazen ne kadar da gerçek... Bazen ne kadar gereksiz konuşmak, bazen bir kelime bile ne kadar da değerli aslında...
Sonra bir gün, tam bir gün hep EVET desene... EVET!... Kuşburnu çayı içer misin? (Mesala kuşburnu sevmezsin sen)... EVET!... Şu işi halleder misin? (çok işin var ama) EVET! Makarnanıza karabiber? ( istemesende) EVET! Hep Evet de bir gün... Hiç Hayır deme... Hayır yerine sessiz kal ve ikinci öneriyi dinle... İkinci öneri mutlaka sana EVET dedirtecek birşey olabilir. Evet demeye başladıkça, ne kadar çok Hayır dediğimizi görmek şaşırtıcı... Bir de Tanrı nasıl güzel kurguluyorsa o günü ve EVET kararını, bir oyun gibi EVETlediğin şeylerin sınırlarını ne kadar zorlayabileceğini görmeye de EVET de!
Sonra başka bir gün... Şu oyunu oyna... Herkes ÇOCUK! Düşün onların çocukluklarını... ve tek görevin SEVMEK onları... O koca adamlar, cadoloz sekreterler, somurtkan güvenlik görevlileri, maço taksi şöförleri nasıllar çocukken... Nasıl komik ve şirinler aslında... SEVİLDİKLERİNİ hissedince, nasılda uysallaşıyorlar. İçinden dokun onlara... Ne bir Anne ol, ne de bir büyükleri gibi, onlar gibi çocuk masumiyetinle dokun onlara, çağır bu sevme oyununa....
Sonra başka bir gün, herşeyle KONUŞMAYI denesene... Sana da günaydın çalar saat!... Çay çok mu sıcak bardak!... Çekmeceleri açık kalmış komidin, kızdın mı bana?... Bu oyunla, herşey başka bir algıyla seslenmeye başlıyor sanki sana... Dinlediğinde, sohbet sürüyor gibi... Sonra halıya basarken onu incitmek istemediğini düşündüğün oluyor. Pardon! Pardon! diyerek yürüyorsun salonun ortasında....
Sonra başka bir gün... YALNIZ kalmayı denesene... Çok yalnız kal... Telefonunu kapat, internete girme, okuma, yazı yazma... Dilersen sinemaya git, yalnız yemek ye, kahve iç... Ama mutlaka bir ara dur ve dinle... Yalnız mısın o anda?... Yoksa seni gözeten, çok seven ve sandığın yalnızlığı bile içine alıp, seninle paylaşıp gülümseyen O’nun varlığını hissediyor musun yanında?
Keşke burda olsan diye başlamıştım yazıma...
Fakat bugün "keşke" dememe günüymüş aslında...
Bak! mumlar sönmedi hala... Müziği değiştirmeye de gerek kalmadı...
Burdasın ve dinliyorsun...
.
Sessizliğin içinde...
Tam kalbimin orta yerinde, varsın aslında....
ve ben devam ediyorum sana anlatmaya....
....
Brajeshwari.dd / 5 Şubat 2012