22 Kasım 2007

HAYAT BİR ŞARKI OLSA...

Hayatı bir şarkı gibi yaşamak sanırım harika bir şey olurdu. Ritmiyle, melodisiyle ve aslında anlattığı sizin öykünüzle....O öyküye ruh katan melodi, bazen davullarla çoşup, bazen keman ile ince ince yüreğinizi seslendirse, bazen de duyulması güç bir tını da birşeyler fısıldasa.. Derinlerinizdeki çığlığınızı, hüznünüzü ya da yanlızlığınızı anlatsa da yada..

O bizim öykümüzü anlatsa, sessiz ve sözcüksüz, ama bir dolu şeyi yüreğimize eş hissettirse.. O melodinin tamamında kendi öykümüzü bulabildiğimiz bir şarkı olsa...

Hayatınız bir şarkı , bir melodi olsa hangisi olurdu ? Ne hissettirirdi size?

Hayatı bir şarkı gibi yaşamak.. Ama o şarkının bir yerine takılı kalmadan... Başa alıp alıp durmadan... Müzik bizi nereye götürürse, sürüklenip, kendimizi alıkoymadan, aynı hayat gibi bırakabilir miyiz ritme ve ritmin bize yaşattıklarına...

Müziğe kendimizi bıraktığımız gibi dans etmeye başlar mıyız peki sonra... İçimizden geldiği gibi.. Ezberlediğimiz figürleri bir kenara bırakıp...Hissettiğimiz gibi... Acaba saçmalıyor muyum demeden....Gözlerimiz; bize bakan gözlerin ne düşündüğünü umursar bir halde dışarıya dönük olmadan... Hatta gözlerimiz olmasa...

Kapatın gözlerinizi...Elleriniz hareket etsin, salının ve içinizdeki tempoyla melodiye bırakın kendinizi....Kontrol etmeden o hareketleri....Sağa üç adım, hoop sola 3 adım olmadan.... Bildiğimiz tüm figürleri-hissettiklerimiz ile yer değiştirebilir miyiz peki...

En iyi dans edenlerin gözleri açıkta olsa, aslında dışarıda bir şey görmediklerini gözlemlerim hep...Ve benim için profesyonel dansçılar belli bir eğitimin yanı sıra, ruhlarında da o ritmi hissederek aktarırlar danslarına... İzlerken hissettirirler, çünkü gözlerimle değil, ruhumla algılarım o duyguyu.. İçim titrer.. Aynı, eş duyguları hissederim.. Onlar dans ederken, ben hissederim.

Dansı bir oyun gibi görenler, sadece oyunu oynar ezbere... Sağa dön , Sola dön, tempo tempooo...Tempoyu tutturmak için direnen beden ile, aklın ısrarı eşlemez ya bir türlü... O bir dans değil savaş olur... İçinde ruh olmadan, hissedilmeden yapılan herşey bir savaş değil midir? İçinde direnme olan, içinde ezber olan, kazanan kaybeden olan, olması gereken olan,....

Bir başka dans şekli ise, hissettiği gibi dans etmektir... Bir ortamda dans ile profesyonel olarak alakası olmasa da hissettiği gibi dans eden birine güldüklerinde, genelde kızarım.Adamın eli kolu ayrı, bacağı farklı oynasa da, bilindik tüm figürleri es geçse de, gözleri kapalı-kendinden geçmiş meditatif bir haldedir.. Bedenini, ruhunu tempoya bırakır....Aklı ezberlenen figürleri çöpe atmış, kalbiyle teslim olmuştur ritme...Ben böyle insanları hep takdir ederim.. Hissettikleri gibi dans edebildikleri için...Dışarıda bir şey yoktur..Ona bakanların ne dediği de... Beden, ruh ve ritm içselleşip, hareket olmuştur teslimiyetinde... Özgürdür... Dışardan ona bakanlardan alkış beklemez..Öyle bir kaygısı da yoktur..Onun hissettiği – onun ritmi budur, hayat gibi hissettikleri de dışarıdan takdirle beslenmez çünkü... Kendini kanıtlamak için figürleri yoktur.. İçinde bir tempo vardır ve bir de teslim oluş, figürsüz-kuralsız...Ben böyle hissettiği gibi dans edenlere gülenlere kızarım.. Hissettiğinle kendini akışa bırakmanın komik bir yanı yoktur çünkü......

Hayatın bin bir hali aslında çok şey anlatır bize...
Dans gibi yaşamak, içimizdeki ritme ayak uydurur gibi akışa bırakmak kendini ...

Bir şarkı, bir melodi düşünün.. O sizin şarkınız, sizin yaşamınız olsun..
Gözlerinizi kapatıp, yüreğinizden hissedin şarkınızı.....
Sonra bırakın ritme kendinizi...
Teslim olun ona, hayat gibi...
Hissettiğiniz gibi dans edin....
Salının..ellerinizi kollarınızı kullanın...

Ve bir hayat seçin, o sizin müziğiniz olsun..
Ritme bırakacağınız kendinizi..
Tümünde hayatın çoşkusunu, hüznünü beraber görebileceğiniz...
Siz olan..Sizin olan..Temposu sadece sizin içinizle eş olan...
teslim olun ritme ve akışa...
Direnmeden..Ezber bilmeden...Dışardan takdir beklemeden...

Ve elleri kolları serbest bırakın...

dans edin hayatla..
O sizin sevdiğiniz melodiyi
Zaten size şu anda mırıldanmakta...

Brajeshwari / 22.11.07

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Nilambara dedi ki...
Sevgili Brajeshwari, dansa özellikle de müziğin ritminin beden-ruh-zihin üçlüsünün ritmi ile senkronize olabildiği dansa tutkun biri olarak zevkle okudum yazını ve böyle bir dansı ne kadar özlediğimi farkettim... :))

"teslim olun ritme ve akışa...
Direnmeden..Ezber bilmeden...Dışardan takdir beklemeden..."

hayatı da tıpkı burada anlattığın dans gibi kurallı tepkiler ile değil de hissettiğimiz tepkiler ile yaşayabilmek de harika :)

içindeki melodi hep canlı, coşkulu olsun, sevgiler....

22 Kasım 2007 Perşembe 13:54


Navanalini D D dedi ki...
Afrikada her ruhun bir şarkısı olduğunu bilen bir kabile yaşarmış bir kadın hamile kaldığı zaman diğer kadınlarıda alır dağlara gidermiş ve o ruhun şarkısını duyuncaya kadar meditasyon yaparlarmış ve bilirlermişki her ruhun vibrasyonları özel titreşimleri varmış sonra hep beraber köye döner bu şarkıyı herkese öğretirlermiş çocuk doğduğunda o şarkı söylenirmiş öldüğündede bir hata yaptığındada çünkü öz titreşimleri ona sevgiyi ve gerçek kimliğini hatırlatırmış ve bu insanlar senin gibi Yaradılışın kutsallığının bütün hüçrelerimizde titreştiğini bilirmiş ve bu insanlar çok güzel dans ederlermiş.
sevgiler

22 Kasım 2007 Perşembe 13:57


Subhankari dedi ki...
ne güzel... müziğin, kendi müziğinin ritmiyle salınarak yaşayabilmek... demişsin ya işte başa alıp durmadan, o müzikle akmak... ne güzel olurdu...

22 Kasım 2007 Perşembe 14:56


Chaga The Snowbird dedi ki...
Sevgili, Brajeshwari...
ben seni sadece Burcu olarak tanıdım, o da seni anlayabildiğim kadarıyla, ve üzerinden sanırım yaklaşık 149.016 saat geçmiş. Sen, o zaman da böyle dansederdin. Şimdilerde bu yazıyı yazarken bana eşlik eden müzik ise Nino Rota -God Father Waltz. Kalbim bir sağa bir sola göğüs kafesimde, gözlerimi kapadığımda ben waltz yapıyorum sanki. Çok iyi bir fon müziği oldu yazına. Artık biliyorum, öğrendim, kolay olmasa da, hayatımı dans eder gibi yaşamayı, izleyenlere kulak asmadan.
Saflığın ve duruluğuna...

22 Kasım 2007 Perşembe 18:25


Mehtap Pasin Gualano dedi ki...
Bu yazi bana Mevlevi'lerin dansini dusundurdu. ne kadar yalin, ne kadar sade ve ne kadar yogun anlamlar yuklu..
Benim hayat dansim nasil birsey cok iyi bilmiyorum. Bildigim, ruhumun hissettigi muzige, bedenimin herzaman cevap veremedigi..
Cok hos bir yazi..

24 Kasım 2007 Cumartesi 02:09


indrani dedi ki...
brajeshwari videoyu izlerken icinde kayboldum. kendimi teslim ettigim sarkilari dusununce bir cok sarki ortaya cikti ve bunu daha fazla kesfetmek istegi uyandi :)

29 Kasım 2007 Perşembe 07:24