"hadi yazı yaz" dedi bana.. Belki de ben dedim “ bir yazı yazacağım " diye.. İkisi de olabilir.. Beynim oyun oynamış o an.. Hangisi doğru hatırlamıyorum şu anda..
Önümde bilgisayarım... Her gün yazıyorum... 24 yaşıma kadar 10 cilt günlük yazmışım.. Yazmamış bir de kenar süsleri –şiirler eklemişim.. Hepsini okumak bende kabus üstü narkoz etkisi yapıyor.. İçim kabarıyor, yüreğim şişiyor.. Bir yandan da yüzümde tebessüm oluşuyor... Atamıyorum da sayfalarca yazıyı... Belki bir gün yüreğim dayanırsa okur düzenlerim diye... Üzüntüler-kırgınlıklar kime olduğu bilinmez yazılar.. Eski aşklara sitemler... İsmini bile unuttuğum arkadaşlarımdan aldığım mektuplar.. Kendime verdiğim sözler... Bluğ çağının verdiği isyankar eğilimler... Komik aslında.. Ama bir o kadar da naif....
24 yaşımda son verdim günlük yazmaya... İyi de olmuş.. Onca yazıda gördüğüm tek ortak şey –herşeyi yaşadığım tek gün olarak değerlendirip, hayatı değişken - değiştirilebilir bir bütün olarak algılamayı beceremeyişimmiş.
Kırmızı ciltli defterim, çok sevdiğim bir adamın bu dünyadan ayrılışına dair siyah-beyaz gazete küpürü ve bana verdiği son notuyla noktalanmış..” Sen bana gelmedin.. Ama ben seni yine de buldum “ yazan...... İlk kez gerçekle karşılaşmış belki de gündelik hesaplarım.. Aylarca uzun acılar çekmişim kırmızı ciltli defterin arda kalan boş sayfalarında...Bilmiyorum...
O boş sayfaların bana çok şey öğrettiğini hatırlıyorum.Uçup gitmemiş aklımdan eski yazdıklarım gibi, hayatın aslında aktığını ve her sayfanın da birbirine bağlı olduğunu göstermiş... Ve hepsinden önemlisi boş sayfaya çok şey yapılabileceğini öğrenmişim.. Hayatın güzel bir yanını ya da içimdeki öfkeyi yazabilirmişim... Kendimi kurban yerine koymayı ya da affetmeyi.... Bu bir seçimmiş.....Ve ben uzun süre baktığım o beyaz boş sayfalarda, ya kendi boşluğumu ya da yüzüme yansıyan ışığımı görmüşüm..Bu da bir tercihmiş..
Meditasyon derslerinde imgelenen ışık, o sayfalardan yüzüme vuran ışık olarak gelir aklıma hep..Ve denir ki, ışığı düşünmek bile hücrelerin yenilenmesinde etkilidir.. Işık insanın en karanlık anılarına inince bile, aydınlıkla karanlıklar bile güzelleşebilir.. Karanlık olarak bırakmayı tercih etmediğimiz sürece.... O da bir tercihmiş işte..... Işığı oralara doldurmak ve o odacıklara sokma cesareti gerekiyormuş bir de..
Ve o odalarda hikayeleri yeniden yazmak ve her detayı görmek insana iyi geliyor.. Hafifletiyor.. Evinizi tekrar dekore etmeye karar verdiğinizde, anne ve babanızın evliliklerinin ilk yıllarında taksitlerle alıp, minik pikap ile eve taşıdığı gül ağacı kaplamalı şifonyeri, şimdi kendi dekorunuzda güzel bir anı olarak değerlendirmeye benziyor bu.. Şifonyerin daha taksitleri ödenmemişken, iki haylazın çay kaşıklarıyla üstüne çizdiği çizikler o zaman anneniz tarafından hayli tepkiyle karşılanıp, unutulmak istenen bir anı olarak kalmışsa da hafınızda... Şimdi aydınlık evinizde şık ve kendine has bir anı olarak gülümseyebiliyor size...
Geceleri seviyorum.. Çünkü karanlık bana daha çok ışığı anımsatıyor.. Önce kendimi sarıyor ışık sımsıcak ve serin... Sonra herkesi ve herşeyi o ışığa buluyorum... Ve özgür bırakıyorum......
Gündüzleri de güneş batımını seviyorum, güneşin aslında yaşadığımız sanal dünyadan- gerçekliğe, öbür dünyaya giden turuncu bir delik olduğunu düşünüyorum.. O delikten uçup gidenlerin, şimdi çok huzurlu olduğunu düşünmek mutlu ediyor beni...
Güneş ya da geceleri parlayan ay, hangisi olursa olsun, ışığı bulmak için insanın önce içine-özüne bakması gerekiyor.O ışık, ay ışığından da –güneşin turuncusunda parlak çünkü... İçinizdeki o minik kutup yıldızı bitmek tükenmek bilmeden parlıyor... Daha çok parlamak ve aydınlatmak için sadece onu tercih etmenizi bekliyor o kadar....
**
1 yorum:
4 Yorum
Nilambara dedi ki...
Burcu'cuğum, "hadi yazı yaz" sözlerin çok bol bol olsun, herzaman olsun.. Ne iyi yapmışsın beyninin oyununa gelmekle...
Kırmızı ciltli defterin yüreğimi deldi...
Ne mutlu sana ışığınla buluştuğun için...
Bloke oldum, çok şey var söylemek istediğim hepsi anlamsız geldi biran, boşver kalsın, anladın sen onları :))
02 Haziran 2007 Cumartesi 09:55
hari dedi ki...
Burcu senin çocuk öyküleri kitabın çıksın artık, madem günlük yazmuıyorsun yazı enerjini başka yönlere aktarma vaktidir...
02 Haziran 2007 Cumartesi 15:14
berrin dedi ki...
burcu cuğum
çocuk öyküleri kitabını bende bekliyorum...
öykülerin birinde komik bir karakter olarak benimde rolüm olsun istiyorum...
ba
04 Haziran 2007 Pazartesi 10:07
BuRcu dedi ki...
bende çocuk öyküleri kitabımı bekliyorum.İçimdeki çocuk yazmam gereken şeyleri anlatmaya başladığı zaman, yazacağım sanırım.
Brajabanita biraz daha beni yapmam gereken meditasyonlar konusunda zorlamasini bekliyorum..Tıkanıklar açılacak o zaman akacağım..
çok teşekkürler bu arada.
Nilambara-hep mutlu ediyorsunuz beni..Hari (bora bey) sizden yorum almak harikaydı.Berrin'cim, sen zaten sarı saçlı -yemek yapmayı seven,komik bir çizgi kahramanımsın gerçek hayatımda...
04 Haziran 2007 Pazartesi 11:47
Yorum Gönder