(Fotoğraflar: Canon AE1-Bodrum 2007 yazı)
............
Söylediklerinize dikkat edin. Düşüncelere dönüşür…
Düşüncelerinize dikkat edin. Duygularınıza dönüşür…
Duygularınıza dikkat edin. Davranışlarınıza dönüşür…
Davranışlarınıza dikkat edin. Alışkanlıklarınıza dönüşür…
Alışkanlıklarınıza dikkat edin. Değerlerinize dönüşür…
Değerlerinize dikkat edin. Karakterinize dönüşür…
Karakterinize dikkat edin. Kaderinize dönüşür…
Mahatma Ghandi
Binbir konu ve düşünce geçiyor kafamdan günlerdir. Yazmalıyım diyor içim.. Ama olmuyor.. Akması lazım.. Yazma olgunluğuna ulaşması lazım.. Harmanlanması lazım.... Bekler ya.. Bekletir ya bir nedenden dolayı sizi.. Bekledim..
Şu ara hep bekliyorum. Bekleme eylemini gerçekten bekleyerek yapıyorum. Bırak, izle ve gör.. Bunun ne zor olduğunu söylerdim hep.. Önce elinizden gelenin en iyisi yapmak, bırakmak akışa kurgulamadan, izlemek yargısızca ve olanı ne oldu diye düşünmeden, kabul etmek bu bizim en yüksek hayrımıza diyerek... Bunu söylemeye başladığım anda seslerin gizemi havada buluştu, sonrasında ise tekrar bana geldi işte..Ben ne diyorsam veya ne yazıyorsam, uygulanması için hayatımda görüyorum bir süre sonra söze dönüşen herşeyi..
Sözler –sesler birleşince somutlaşıyor. Beyin bunları resmettiğin bir tablo gibi kaydediyor. Sonra o tabloda çizdiğin karanlık birşey ise, görebilmen zorlaşıyor ışığı... Bunu biliyorum artık ve ne zor ki dilin kemiği yok.. Ve ne zor bir farkındalık ki, sözlerinizin farkındalığına varmak bilgeliği... Yazıyorum ama başaramadığım oluyor sıkça benimde.. Ama yazıyorum işte, yazdığım gibi bana geri dönecektir şimdi.. Biliyorum..
Koklaşarak anlaşsabilseydik keşke... Sözcüklerin gücünü bir yana bırakıp, sözcüklerle sosyalleşmekten de öteye istediğim... Kelimeler saklar bizi karşıya, kelimeler aldatır bazen, başka anlamlar yüklenebilir demek istediklerimizden öteye ve bazen ağzınızdan çıkanlar bizi bile kandırır.. Sözlerin gücünü unutmayan biri olarak, bir de kafamın içinde oluşturduklarım var ki bunlar dışında... Sustur surtarbilene....
Arkadaşlarımla sohbet ediyorum, ailemle, eşimle... İçim dışım bir her zaman... Ve çok daha önemlisi içim dışımla da konuşuyor kendi kendiyle...
Sonra farkediyorum ne çok konuşuyor.. Konuşmak güzel, paylaşmak ta öyle.. Ama ya seçicilik.. Seçerek oluşturmak o tabloda çizdiğimi... Bunu hiç yapmadığımı farkediyorum sonra.. Somutlaştırdığım her söz, yer ediyor hayatımda o algıda...
Susuyorum sıkça artık.. Yeni başladım.. Acemiyim bu konuda... Sadece yaptığım eylemle var olmaya çalışıyorum.. Sadece, eylemin kendisi olmaya.... O kadar keyifliymiş ki, yeni farkettim bunu.. Bazıları buna terapi dese de, aslında hayattaki her eylemde yapılması gerekli..
Çiçekler ölmüyor evimde artık... Onların saksılarını değiştirdim sonunda, sonra taze topraklar koydum saksılarına biraz daha şımarsınlar diye... Eskiden kendi iradeleriyle büyürler diye düşünürdüm su koyduktan sonra topraklarına nasıl olsa... Güneşte görüyorlarsa ne ala... Şimdi çiçeklerimle çiçek olup, dinliyorum isteklerini... Biri büyük saksı istedi, diğeri yavrum başka saksıda büyüsün artık dedi... Bunları yaparken bahçıvan olmadım görev gereği, sanki bendim yenilenen saksıyla taze toprağa kavuşmuş o bitki...
Konuşmalarıma özen göstermeye başladım sonra bugün.. Daha az söyleniyorum.. Işıklar aradığım tablom karalar bağlamasın diye.. Yargılarımı farkediyorum, sonra yargıladığımı itiraf ediyorum en azından.. Düzeltiyorum cümlemi... Otuz yıllık alışkanlık kolay vazgeçilir birşey değil.. En azından şimdilik bu alıştırmayı yapabildiğim için mutlu oluyorum.. Biliyorum bu farkındalık ile çok şey değişecek bir süre sonra..
.
Düşüncelerde bazen düşman bize.. Her düşünce iyi olmuyor aklımızdan sızan.. Kuruyoruz, yargılara boğuluyoruz, endişeleniyoruz, hesap ediyoruz, kontrol etmek için plan yapıyoruz veya binbir olasılığa boğuluyoruz ya.... Niye yoruluyoruz ki, hiçbiri işe yaramıyor, bilmiyor muyuz...
.
Bu düşünceler silsilesini savmak lazım acilinden.... Savmak, durmak, beklemek ve görmek... ve ne ise kötü ve karanlık olan, iyiye çevirmek onu belki de.. Çevrilmiyorsa, susturmak... Bunu beceriyorum yavaş yavaş... Bu bana gündelik bir farkındalık yaratmaya başladı.. Evde yaprak kıpırdasa görüyorum artık.. Çünkü o an, hiçbirşey ile dolu değil kafam...
Bugün güzel bir gün.. Söylecek çok sözüm de yok açıkcası... Güzel cümleler kurmak ve iyi şeyler düşünmekten başka ...
Siz de günün ve yaşamın güzelliğine inanın, gülümseyin isterim..
Kafanızdan geçen, önce kelimeleşip, sonra cümleleşmiş düşüncelere veya ses olup evrene yaydığınız enerjiye dikkat edin isterim bir de...
Bir su damlası göle düştüğünde, dünyanın başka yerinde bir kelebeğin kanat çırpışını etkiler.. Doğası talan edilip, yangınlar gören, erk uğruna savaşlar yaşatılan ve acılar çeken dünyayı kurtarmak için ise, sadece üç kişinin değişmesi bile yeterlidir.. Buna gönülden inanan biri olarak, ben sözcüklerimden ve kendimin bana söylediklerinden başladım işe...
.
Bu düşünceler silsilesini savmak lazım acilinden.... Savmak, durmak, beklemek ve görmek... ve ne ise kötü ve karanlık olan, iyiye çevirmek onu belki de.. Çevrilmiyorsa, susturmak... Bunu beceriyorum yavaş yavaş... Bu bana gündelik bir farkındalık yaratmaya başladı.. Evde yaprak kıpırdasa görüyorum artık.. Çünkü o an, hiçbirşey ile dolu değil kafam...
Bugün güzel bir gün.. Söylecek çok sözüm de yok açıkcası... Güzel cümleler kurmak ve iyi şeyler düşünmekten başka ...
Siz de günün ve yaşamın güzelliğine inanın, gülümseyin isterim..
Kafanızdan geçen, önce kelimeleşip, sonra cümleleşmiş düşüncelere veya ses olup evrene yaydığınız enerjiye dikkat edin isterim bir de...
Bir su damlası göle düştüğünde, dünyanın başka yerinde bir kelebeğin kanat çırpışını etkiler.. Doğası talan edilip, yangınlar gören, erk uğruna savaşlar yaşatılan ve acılar çeken dünyayı kurtarmak için ise, sadece üç kişinin değişmesi bile yeterlidir.. Buna gönülden inanan biri olarak, ben sözcüklerimden ve kendimin bana söylediklerinden başladım işe...
.
Evet, bugün gerçekten güzel bir gün..
Tabloma güneş çizerek başladım güne..
Hani ışınları çubuk çubuk uzunlu kısalı....
Birazdan mutlu bir çiçekte çizeceğim tabloma..
5 yuvarlak yapraklı, kırmızı ve sarı ..
Çiçeğin yanına bolca çimde koymalı..
yeşil yeşil ve canlı..
.
Pembe panjurlu bir ev olmalı ve üstünde de tüten bir bacası...
Evin yanlarına da şöylee koca gövdeli 2 tane çınar ağacı...
içinden geldikçe
gidip ikisine de ayrı ayrı sarılmalı...
.
eve doğru giden kavisli -ince bir yol da olmalı...
Sonra dağlar ve tombul bulutlar doldurmalı, evin arkasındaki manzarayı....
ve güneşe doğru
M harfi gibi çizilen 2 tane de martı...
.
o sırada dans ediyor olmalı
mutluluktan Burcu
.
Burcu, şuradaki çırpı bacaklı, üçgen etekli, yuvarlak kafalı
çiçekleri sulayan tablonun mutlu çöp "kadın"ı
:)
Çiçeklerini sularken, bir yandan da bekliyor
işten gelmesini çöp adam olan kocasını...
öyle gülmeyin !!
çöp adam ama kendisi çok yakışıklı...
.
muhtemelen Burcu akşama yetiştiremeyecek yemeği
o da sırf bu tabloyu oluşturmaktan dolayı
.
o yüzden her akşam yediklerini yiyecekler
evde var olanları veya çabucak hazirladığı
bu akşam menüde
çöp adamın aşkı...
tabi ki yine makarna, köfte ve patates kızartması..
:)
çöp adam mutlu...
çöp kadın daha da mutlu...
.
.
.
ay çok eğlendim... Maksadım sona doğru kendini aştı.....
*
10 yorum:
evet burcu
öğrenmenin en güzel yolu
mutlulukla olanı -
çok güzel yazı...
hazırlıklı olmalısın
yakında
yemek pişirip
mutlu olanlar grubuna katılabilirdin:)
hehe... bi "kopukluk" hali sardı hepimizi korkarım... iyiydir, iyi... berrin haklı bence de... hayat o kadar da ciddi bi şey diilll aslında... çöp kadına kocaman kahkahalar diliyorum...
okuyan da mutlu :))
bence maksadını aşmamış tam da maksadına ulaşmış sonu... farkındalık, anı yaşamak, düşüncelerde ve yaşamda sadeleşmek vs vs..... tüm bu kitap cümleleri canlanmış, yaşamaya başlamış, hayata karışmış :)
ben de çok eğlendim :)
öptm
"Savmak, durmak, beklemek ve görmek... ve ne ise kötü ve karanlık olan, iyiye çevirmek onu belki de.. Çevrilmiyorsa, susturmak..." diyorsun..
Harikasin..
Cok hoslanarak okudum.. sana birseyler oluyor ve cok guzel seyler oluyor.. :-))
ben çöp adam ve çöp kadın olaylarına bayılırım, pek hoş olurlar... :))
sen de pek güzel yazmışsın be güzelim...
Kelimelerle, cümlelerle, anlatımla ifade edilemeyecek kadar güzel ve özel bir yazı. Kişisel cennetinin kapısını açan yürekli dostum seni sevgiyle kucaklıyorum.
Nil Hanım'ın seminerlerinde ben de vardım. Bu güzel karşılaşma için evrene sonsuz teşekkürler.
Onun hep söylediği gibi yolun açık olsun...
Sevgiler...
canım ya ne güzel yazmışsın...
biraz geç oldu ama ancak kendimi vererek bloguna girdim yazının tamamını da okudum. Diğer yazılarının da bir kısmını okudumu, çok mutlu oldum senin için ve özendim açıkçası:)
iç huzurunu yakalamaya başladığını hissediyordum ama daha net farkına vardım. yazmak güzel, duygularını, hislerini, düşüncelerini bu şekilde net bir şekilde ifade edebilmek daha da güzel...
hep yazmaya devam et bitanem, en iyi yaptığın şeylerden birisi de bu diğer pek çok şey yanında..
ben bu aralar kaybolup gittim yine gündelik hayatta, daha çok farkındalık kazanmam lazım benim de. senin yazdıkların bana da ilham veriyor ve beni kamçılıyor kendimle ilgili düşüncelerimde, o yüzden sonuna kadar arkandayım:)
öpüyorum seni canım arkadaşım...
Bilmiyorum bana mı öyle geliyor, yazı mutlulukla ilgili ama yanlış bir şey var sanki. Susmak... Daha az konuşmak... Kelimeleri seçmek... Daha ilk okuduğumda kafamın içinde yankılandı birden bunlar... Defalarca...
Biz insanların içinde hala çözemediğimiz sırlar var. Kimileri bunu Tanrı'ya bağlıyor, kimileri bilime... Belki de bu sırlardan birini deşmişsindir kimbilir?
Kim neye bağlar bilemem ama yanlış yerdeyiz diye düşünüyorum bazen. Etrafımındaki bu beton yığınları gereğinden fazla hızlı giden araçlar hatta fırın, elektrik lambası bile doğamıza aykırı çoğunlukla.
Oysa bizim doğamızda başından beri tek bir şey vardı. İnsanlar...
İyi ya da kötü...
Muhtacız onlara. Bazen sırf ses olsun diye radyoyu, televizyonu açanlar tanıyorum. Mekanik seslerin dünyasını kendilerine sanal bir dünya yapan insanlar.
Oysa o seslere o kadar muhtacız ki... Çoğu zaman bize itici gelse de.
Onların arkasında başka şeyler var. Bazen yardım, bazen hüzün, bazen mutluluk, sevinç... Muhtaç olduğumuz sesler değil onların bize verdikleri belki de...
Hayatımız 5 yapraklı yoncaları aramakla geçti. Oysa biz o yoncaların üzerine betonları döşerken, kendimiz için neyin gerekli olduğunu unuttuk.
Doğa insan olmadan hiç bir şeydir. Bazen huzur olarak görülen sessizlik, aslında insanlara tepki olarak ortaya koyduğumuz şeylerdir.
Bir dozer sesine, uçakların binalar üzerinden geçerken yarattığı sese, gözlerimizi bozan bu bilgisayarlara, artık leş gibi kokan çöp dolu sokaklara karşı verdiğimiz tepki... Hatta artık banallaşan dokunmalara...
Altı duyumuzla hissedebildiğimiz her kötü şeye...
Hayır sessiz bir dünya değil, insanların doğayla iç içe olduğu bir dünyaya ihtiyacımız var bizim...
En azından ben böyle düşünüyorum...
Kendine iyi bak... En kısa zamanda diğerlerini de okuyacağım.
Barışcım
yorumun için çok teşekkür ederim cicim..
seviniyorum seni de burada gördüğüme...
bu sabah bu yazına denk gelişime sevindim... kendi tablomu kendi ellerimle kararttığımı fark ettim ve ilk iş, yağmura ve soğuğa inat, kocaman bir güneş çizdim... kollarını da kağıdımdan taşırdım... teşekkür ederim :)
Yorum Gönder