(“Dövülmek” kelimesi tamamen mecazi anlamda kullanılmıştır. Dövülmek sınırına gelmeden çimdiklenmek, gıdıklanmak, bir gökdelenin en üstünden bungee jumping yaptirilmak gibi yüklemler kullanabilirsiniz. Artık hangisi işinize gelirse... Ama lütfen kendinize karşı insaflı olmayın..O yüzden en acımasızını seçin. Mesala Annemin arkadaşı Esin teyzenin en sinir olduğu ve kendisini kendisinden alan şeyler arasında karşısında çekirdek çitlenmesi ve sakız çiğnenmesi yer alır.Esin teyze, olur da bu yazıyı okursa, lütfen çekirdek ve sakız eylemleriyle kendini sınasın isterim..)
İtinayla döv beni dedi..
İyi döverim zevkle dedi içimdeki diğer ses... Zevkin içinde acının kardeşliği vardır.
"Hayır" dedim sadece dövmelisin beni.. Nasıl olduğunu anlamadı. Açıkladım kendine eziyet etmeye bayılmıyor olduğumu da belirterek...
Dövmelisin beni, egondan sıyrılarak – hak ve haksızlığını unutarak, sana yapmış olduğum her ne ise onun intikamını almayarak ve bunun içine asla zevk alma unsurunu sokmayarak..
Peki ama nasıl yapacağım bunu dedi kafası karışmış bir şekilde...
Sadece yap dedim.. Sadece canımı acıt bir kez.. Canım acımalı ki farkına varmalıyım dedim..Canı acımamışlığın verdiği şımarıklıktan kurtulmak için sadece birkez bana günümü göstersin istedim..
Nereye kadar döveceğim peki seni dedi.. Sen kendini sınarken, bununda bir sınırı olmalı heralde.. Zevk yok, ego yok, haklılık payı ve intikam dürtüsü yok... Ben durdurmayacaksam eylemimi, olmaz ki?
Olur dedim.. Sen sadece eyleme başla.. Ben anladığım zaman dövüldüğümü ve canım acıyınca farkına varırım bazı şeylerin... İşte o zaman zaten durursun.. Sadece eylemi gerçekleştireceğini bileyim..
İyi ama bunu biliyor olman sana ne fayda sağlayacak?
Farkında olacağım.Canı kıymetlidir her dünyevinin... Sanır ki, yaşadığı derin şey en derini.... Ama bilmez ki etin acısı, bazen başka acılardan daha unutulmaz..Ve boş yere canını acıttığını farkeder, unutturur etinin acısı ona..
Ne demek istediğini anlayamadı bir süre düşündü bu söylediğimi... Açıklamaya devam ettim..
..
Bazen sıradan bir güne uyanırız. Mutsuzluğumuzun nedeni vardır ama yoktur da. Keyfimiz öyle ister, nedenimiz çok surat asmaya.. Ama gün kötüdür işte..İşe doğru yola koyuluruz.. Erken kalkmak sinir eder, iş yerinde yaşanalıcak gergin gün düşüncesi gerer, sabah trafiği çileden çıkartır bizi gün bu ya...Sonra kırmızı ışıkta durma eylemine girdiğimiz bir anda, gelir arkadan vurur bir araba... Hay aksi deriz.. Herşey bizi bulur günün getirisinde adeta...Halbuki gün güzel başlamıştı, şimdi bu olacak iş mi diye düşünmeye başlarız..Gün güzel başlamıştı evet..İşte bu noktada, suratsız ve mutsuz uyanışlarımıza dövülmek gerek....
Şimdi anlıyorum dedi..Anlıyorum sanırım..
Sonra en dertsiz yanımız dert arar kendine...Ara ara bulunmaz şey değilki şu dertte..Sevinç ve şükredecek şey arayalım desek daha zor gelir aklımıza...Ve eminim sayıları bulunacak dertlerden daha da az olur ortalamaya vurulunca...İşte dert arayan dert bulur misali..Bulur insanoğlu...Dövülmek gerek bu durumda da..
Tamam dert bulundu... Ama gerçekten dert ise bu, ciddi bir sorunsa ya..
O zaman çaresi de vardır demek gerekmez mi? Dertlere tutunup, tutunup onlarla varolmak yerine..Dertlerin çarelerini aramak, onu süsleyip püsleyip kendimize yakışır sunmak niye..İşte öyle bir şey yaptığımda da isterim ki yine döv beni..
Peki döverim..Düzelirmisin peki dövülünce..
En azından dövülünce dert ettiğim şeyin gerçek ve şişirilmemiş büyüklüğünü idrak ederim..Onun için savaşmak adına, içimdeki ataletten kurtulurum..Söylenecek birkaç morluğum olmamasını istediğim için, dertlerin tasaların söylenmelerini azaltırım sözcüklerimde..
Sözcüklerinde azalınca , içinde de azalır mı?
Yok olur.. Can acısı beden için çok zor başededilen birşeydir..Bedenimin acısı hatırlatsın bana istiyorum. Biz somut şeyler için biz boş yere büyük büyük kutular taşıtıyoruz kendimize.. Kutuları taşımak zor..Bahanelerimiz hazır..Ve biz istemeyerek taşıdığımız şeyden sinsice zevk alıyoruz bazen..Bu yüzden de dövülmeliyim itinayla.. Kendime yapmamak için bunu..Taşıyıp taşıyıp, yorulduğum kutuları açıp anlamalı ve bunun için birşey yapmalıyım..
Dövülmek iyi gelecek mi sana? Dövülmek korkusuyla mı yaşayacaksın sonrasında? Yaptıkların ve düşüncelerin için böyle bir uyarı alman ne kadar doğru olabilir ki?Emin değilim bunun iyi olacağı konusunda...
İyi gelecek mutlaka.. Çünkü aslında dövülmekten korku duyduğum için ayağa kalkmayacağım.. Canımı gerçekte acıtmayan şeylerin, aslında acıttığını sanmaktan vazgeçecegim böylece... Canı acımamışlığın verdiği şımarıklıktan kurtulmak için sadece birkez bana günümü göster istiyorum.. Çünkü asıl can acısının ne olduğunu bilerek ve bunu hatırlama lüksüne sahip olacağım sayende... Can acısının ne olduğunu bilenlerin, tasasızlığı yada kendileriyle barışıklığı bundandır belki de.. Ölümlerden dönmüş –acılar çekmiş bir hastanın, günü nedensiz yere mutsuz başladığı az görülür.. Şükretmeyi bilir onlar, can acımasın yeter, bilirler her şekilde herşeyin hallolacağını da...
Döverim peki..Daha önce dövüldün mü böyle?
Başkalarının attığı dayakların içinde hep ego vardı. Ben izin verdim onlara... Benim kendime attıklarımında kendime eziyetimdi sadece... Şimdi canımı acıtman için değil, farkına vardırman için iyi bir dayağa ihtiyacım var..Anladım ki, dertsizken dert arayan, mutsuzum diye ağlayıp duranların iyi bir dayağa ihtiyacı var.. Benimde var..Hayatın güzelliklerini unuttuğum için, güne ve bana verilen anlara kederler yüklediğim için yok yere...
Peki sen istedin ben seni döverim istediğin gibi..
Çok teşekkür ederim..
Bu esnada başka yapmamı istediğin birşey var mı?
Var evet..Ben acıyla kıvranırken, ettiğim yeminleri bana hatırlat sonra..
İyi olacakmısın gerçekten peki?
Evet çok iyi olacağım.. Günün ve hayatın değerini anlayacağım.. Acı çekmenin ve kendine neye rağmen sanal acılar çektirmenin ayrımına varacağım.. Ve sızlanmanın ne kadar zaman kaybettirdiğini bana... Sonra yoktan sebeb büyütmeyeceğim yaşadığım her ne ise... Gerçekliğine varıp, harekete geçeceğim.. Geçemiyorsam, sabretmeyi ve zamana güvenmeyi öğreneceğim... İpleri tutup tutup, tuttuğum iplerin istediğim gibi yönlendirmediğinden kızgınlık duymayacağım. Bırakacağım ipleri ve herkesi.... En çokta hayatın bana getirisini karşılayacağım her ne ise kendi hayrıma olduğunu bilerek ve gülümseyerek... Sonra daha çok şükredeceğim sağlığıma ve varlığıma... Bir daha o dayağı yemeyeceğimi bilerek, tembelliğimden sıyrılacağım sonra... Yapmak istediğim ama yapamadıklarım için hayal kırıklıklarımı pazarlamayacağım kendime.. Pazarladıklarıma inanmayacağım ayrıca.. Elimden geleni yapacağım.. Yapamıyorsam, hayal kurmanın güzelliğini hatırlayacağım.. Günü güzel karşılayacağım sonra, gülümseyerek ve inanarak bana getireceklerine...
Peki.. Bunların hepsini sağlayacaksa görevimi yapacağım. Sen istediğin için ben şimdi seni dövüyorum bi güzel...Bana kızma sonra ama..
Kızmayacağım.. Bundan sonra farkında olacağım tüm bu dediklerimin..
Şimdi anlıyorum dedi..Anlıyorum sanırım..
Sonra en dertsiz yanımız dert arar kendine...Ara ara bulunmaz şey değilki şu dertte..Sevinç ve şükredecek şey arayalım desek daha zor gelir aklımıza...Ve eminim sayıları bulunacak dertlerden daha da az olur ortalamaya vurulunca...İşte dert arayan dert bulur misali..Bulur insanoğlu...Dövülmek gerek bu durumda da..
Tamam dert bulundu... Ama gerçekten dert ise bu, ciddi bir sorunsa ya..
O zaman çaresi de vardır demek gerekmez mi? Dertlere tutunup, tutunup onlarla varolmak yerine..Dertlerin çarelerini aramak, onu süsleyip püsleyip kendimize yakışır sunmak niye..İşte öyle bir şey yaptığımda da isterim ki yine döv beni..
Peki döverim..Düzelirmisin peki dövülünce..
En azından dövülünce dert ettiğim şeyin gerçek ve şişirilmemiş büyüklüğünü idrak ederim..Onun için savaşmak adına, içimdeki ataletten kurtulurum..Söylenecek birkaç morluğum olmamasını istediğim için, dertlerin tasaların söylenmelerini azaltırım sözcüklerimde..
Sözcüklerinde azalınca , içinde de azalır mı?
Yok olur.. Can acısı beden için çok zor başededilen birşeydir..Bedenimin acısı hatırlatsın bana istiyorum. Biz somut şeyler için biz boş yere büyük büyük kutular taşıtıyoruz kendimize.. Kutuları taşımak zor..Bahanelerimiz hazır..Ve biz istemeyerek taşıdığımız şeyden sinsice zevk alıyoruz bazen..Bu yüzden de dövülmeliyim itinayla.. Kendime yapmamak için bunu..Taşıyıp taşıyıp, yorulduğum kutuları açıp anlamalı ve bunun için birşey yapmalıyım..
Dövülmek iyi gelecek mi sana? Dövülmek korkusuyla mı yaşayacaksın sonrasında? Yaptıkların ve düşüncelerin için böyle bir uyarı alman ne kadar doğru olabilir ki?Emin değilim bunun iyi olacağı konusunda...
İyi gelecek mutlaka.. Çünkü aslında dövülmekten korku duyduğum için ayağa kalkmayacağım.. Canımı gerçekte acıtmayan şeylerin, aslında acıttığını sanmaktan vazgeçecegim böylece... Canı acımamışlığın verdiği şımarıklıktan kurtulmak için sadece birkez bana günümü göster istiyorum.. Çünkü asıl can acısının ne olduğunu bilerek ve bunu hatırlama lüksüne sahip olacağım sayende... Can acısının ne olduğunu bilenlerin, tasasızlığı yada kendileriyle barışıklığı bundandır belki de.. Ölümlerden dönmüş –acılar çekmiş bir hastanın, günü nedensiz yere mutsuz başladığı az görülür.. Şükretmeyi bilir onlar, can acımasın yeter, bilirler her şekilde herşeyin hallolacağını da...
Döverim peki..Daha önce dövüldün mü böyle?
Başkalarının attığı dayakların içinde hep ego vardı. Ben izin verdim onlara... Benim kendime attıklarımında kendime eziyetimdi sadece... Şimdi canımı acıtman için değil, farkına vardırman için iyi bir dayağa ihtiyacım var..Anladım ki, dertsizken dert arayan, mutsuzum diye ağlayıp duranların iyi bir dayağa ihtiyacı var.. Benimde var..Hayatın güzelliklerini unuttuğum için, güne ve bana verilen anlara kederler yüklediğim için yok yere...
Peki sen istedin ben seni döverim istediğin gibi..
Çok teşekkür ederim..
Bu esnada başka yapmamı istediğin birşey var mı?
Var evet..Ben acıyla kıvranırken, ettiğim yeminleri bana hatırlat sonra..
İyi olacakmısın gerçekten peki?
Evet çok iyi olacağım.. Günün ve hayatın değerini anlayacağım.. Acı çekmenin ve kendine neye rağmen sanal acılar çektirmenin ayrımına varacağım.. Ve sızlanmanın ne kadar zaman kaybettirdiğini bana... Sonra yoktan sebeb büyütmeyeceğim yaşadığım her ne ise... Gerçekliğine varıp, harekete geçeceğim.. Geçemiyorsam, sabretmeyi ve zamana güvenmeyi öğreneceğim... İpleri tutup tutup, tuttuğum iplerin istediğim gibi yönlendirmediğinden kızgınlık duymayacağım. Bırakacağım ipleri ve herkesi.... En çokta hayatın bana getirisini karşılayacağım her ne ise kendi hayrıma olduğunu bilerek ve gülümseyerek... Sonra daha çok şükredeceğim sağlığıma ve varlığıma... Bir daha o dayağı yemeyeceğimi bilerek, tembelliğimden sıyrılacağım sonra... Yapmak istediğim ama yapamadıklarım için hayal kırıklıklarımı pazarlamayacağım kendime.. Pazarladıklarıma inanmayacağım ayrıca.. Elimden geleni yapacağım.. Yapamıyorsam, hayal kurmanın güzelliğini hatırlayacağım.. Günü güzel karşılayacağım sonra, gülümseyerek ve inanarak bana getireceklerine...
Peki.. Bunların hepsini sağlayacaksa görevimi yapacağım. Sen istediğin için ben şimdi seni dövüyorum bi güzel...Bana kızma sonra ama..
Kızmayacağım.. Bundan sonra farkında olacağım tüm bu dediklerimin..
Bi güzel kendime getir hadi beni....
Al bakalım, beni dövmen için tek ihtiyacın olan ıslak odun da burada...
:)
:)
4 yorum:
ne güzel yazmışsın, annelerin çocuklarına "şimdi temiz bi sopa ye de aklın başına gelsin" söylemini hatırladım. tabii bu hiç bişeydir aslında yediğimiz duygusal / zihinsel / psikolojik dayakların yanında.. ama işte böyle böyle aklımız başımıza gelmiyor mu????
tamam başlık çarpıcı ama doğrusu yazın çokk çarpıcı :)
çok şey söylemek istedim okurken, her paragrafta ayrı bir şeyler geçti içimden buraya yazmak için ama bu yazı bişeyler söylemelik değil... hiçbirşey söylemiyorum... sadece farklı, yaratıcı ve çokk derin...
ve alkış sevgiyle...
güzeldi... kesinlikle çok güzeldi... öncelikle "iyi bi dayağa ihtiyacım olduğunu" hatırlattı... soora bu dayağı atacak bir gönüllünün varlığını gösterdi...
ne zaman boşsun canımcım, bi dayak yemeğe gelcem de... ;)
bi deeeeee... Cohello'nun "Hac" kitabını hatırlattı... orda diyodu ki, hatırladığım kadarıyla, ne zaman aklına kendinle ilgili olumsuz/acıtıcı vs bir düşünce gelirse, o zaman işaret parmağının tırnağını baş parmağının etine tüm gücünle batır, batır ki akşama kadar parmağının ne hale geleceğini gör... soora o şişmiş/kanamış/kızarmış/acımış parmağına bak ve kendine neler yaptığını düşün...
kucak dolusu sevgimle...
Ne güzel dövdün bizi kendinle birlikte.
Çok hoş ve etkileyici bir anlatım. Yazacak birşey bırakmamışsın geriye...
Yolun açık olsun evrensel dostum...
Yorum Gönder