17 Eylül 2008

Kendimi sobeledim..


Bilgisayar önünde geçirdiğim saatlerin bir kısmında, arkadaşlarımın yazılarını okuyarak kendimi ödüllendiririm.. Yeni yazılarını görünce, heyecanlanırım.. Bir gün yine bloglar arası dolaşırken, onun sitesinde buldum kendimi ve bir yazısıyla kalbimi fethetti.. Kısa süre o benim bloğuma, ben onun bloğunda gezindik, yorumlaştık.. Mesafeler yada yabancılık duygusunu hissetmediğim birşey var onunla aramda.. Bunu çözmek için, sabırsızlanıyorum...


Bloğunda yazdığı gibi, Uçan Martı tatilden dönmüş, daha yediklerini içtiklerini bırakıp, gördüklerini hissettiklerini anlatmayı sonraya erteleyip - tüm tatil boyunca sobelenmiş olmanın verdiği ağırlıkla cevaplara bulaşmış.. Sonrada beni sobelemiş... Şimdi bende bu misyonu tamamlamak üzere cevaplarımı sunuyorum.. Cevaplarım bitince bende "ebe" olacağım, mertebem yükselecek...

Yazmak senin için ne ifade ediyor?
Yazmaya çok uzun yıllar önce başladım.. Çok günlük yazdım derler ya.. (Ailemde herkes sanatçıydı der gibi) Bende yazdım çocukluğumda.. Birinci gün ne yediğimi, kime aşık olduğumu, ne hissettiğimi yazdım... İkinci gün aşık olduğum çocuğu yazdım yine basit cümlelerdi, ama çok acemice naif bir derinlikte.... Sayfaları 3.şahış yapıp, “bakalım neler olacak sevgili Günlük” diye umut bağladım günlükle aramdaki ilişkiye, hani belki bir gün dillenir diye.... 3.gün aşık olduğum çocuğu başka bir kızla görüp, kızgınlığımı ve hayal kırıklığımı yazdım... Günlüklerim böyle bir döngüde sürdü yıllarca... Sonra biraz daha büyüdüm.. Yazılarımda artık kendimi –insanlari – hayattaki tüm aşklarımı anlatır oldum.. İsimler yok oldu, eylemlerde... Sadece hislerimi vardı.. Yazdıklarımın hiçbiri bir işime yaramadı.. Sadece akıttım hepsini.. Sözcüklerle aramı yaptım.. Kendimi ifade ederken binbir duygumla karıştım, belki de karıştırdım. Hiç yazmamış olsaydım, sanırım sadece yaşayıp giderdim öylece... Şimdi de aynı içtepiyle yazıyorum.. Yazılsın çıksın içimden.. Bazen içimde hortlayanları sakinleştiriyorum cümlelerin içinde.. Bazen yazarken öğreniyorum kendimi.. Ama sonunda hep mutlu oluyorum yolda yürürken gördüğüm manzaradan...

Blog yazmaya ilk ne zaman başladın?
10 güzel kadın –kişisel gelişim, sprituel konularla ilgilenip –belli zamanlarda hoş sohbetler etmek üzere buluşuyorduk.. Bir gün, hepimizin birbiriyle paylaşımlarını, iş-ev ve zamansızlıklar yüzünden hızlandırmak adına blog kurma fikri atıldı masada.. Herkesin söyleyeceği –yazacağı şey vardı çünkü.. Hepimiz yoga ve reikiyle ilgileniyor, aynı zamanda aramızda hocalık yapan çok değerli paylaşımları olacak insanlar vardı.. Hepimiz onayladı bu fikri.. 2006 yılında ilk blogumuz olan Tofu Grup kuruldu.. Cok severek paylaştık yazdıklarımızı.. Paylaşımlarımız; dostluklarımıza hız verdi, derinleştirdi.. Sonra oradaki yazılarımı taşıyarak, kendi bloğumu kurdum.. Tofu Gruptan çıkmış 5 ayrı blog kuruldu.. Berrin’in ilahi tatları ve fotograf sitesi olan Bulut, diğeri sevgili Nilambara’nın incesaz’ı, Mehtap İtalya’dan Mevsimlerden Roma’yı oluşturdu, Brajabanita ve Jahnabi'nin Dengede Reiki isimli bloğu ve minik üyemiz Efla’nında bir sitesi var.... Ben hepimizin kişisel bloglar edinerek büyüdüğünü ve kendi yollarında adımlar attığını görmekten çok keyif aldım bu süreçte..

Blog yazısı konularının belli bir çizgide olmasına özen gösteriyor musun?
Belli çizgileri ve bu çizgideki blogları seviyorum aslında ama tariften yemek yaparken bile içeriği değiştirmek ve kendi hissettiklerimle yeni tatlar katmak isteyen isyankar bir yanım var.. (sobelendiğim soruların başına kendimce extra bir soru daha ekledim mesala) Bu yüzden belli bir çizgi içinde çerçevelemiyorum kendimi, çerceveleyemiyorum..... Yazıyorum... Yazdıklarımda sadece benim baktığım taraftan olduğu içinde aslında belli bir çizgide oluyor sanırım.. Kişisel gelişimi ve kendi öğretilerimin günlük hayattaki yansımalarını yorumluyor, isyan ediyor bazen, bazen yazarken yeni bir iç görü kazanıyor ve fazlasıyla kendimi paylaşıyorum aslında...

Blog yazmayı ne kadar sürdüreceksin?
Bazen sürdüremiyorum...Yazamıyorum.. Yüzleşmek yoruyor kendimle ve yazacaklarımla... Minik aralar veriyorum o zaman... Birikiyor... Blog yazmayı bırakabilirim de aslında.... Ama yazmayı bırakmam sanırım.. Bloğumun ne kadar yaşayacağı hakkında dead line veremiyorum... Şu anda keyifli geliyor, beni de -kendini de besliyor... O yüzden devam..
.
Blog yazmak senin için eğlenceli bir uğraşken şimdi artan bekleyiş yüzünden zorunlu bir hal almaya başladı mı?
Zorunlu hal almaya başlamadı.. Bunu görev gibi yapmıyorum... Her zaman keyifle devam edeceğim...
.
Blog yazmak için gün içinde bazı şeylerden feragat ediyor musun?
Etmiyorum... Bir işi yaparken o işin içinde kendimi kaybetmeyi seviyorum.. Feragat ettiklerim var ise, demek ki öncelikli olmadıklarını düşünürüm.. Birşeylerden feragat ediyorum diye kendime işkence yapmam.. Bazen uykumdan feragat ediyorum ama yazı bitince uykudan çaldığım, ama değişilmez - güzel bir his buluyorum o anın içinde... O an herşeye değer oluyor.. İçimdeki aynalar kalkıyor... Güzel uyuyorum. En son noktayı koyduğum yerden gözlerimi açmadan uykuya dalıyorum...

Sobelediklerim
Sevgili Nilambara - İncesaz
Sevgili Mehtap-Mevsimlerden Roma
Sevgili Çiğdem-Ben göründüğümden daha fazlasıyım ile...
ve İlahi kadın Berrin ilahi tatlarıyla
-
sevgiler benden...
imza: Ebe..
.

7 yorum:

Adsız dedi ki...

sevgili Ebe hanım, :)))
bir maruzatım var..
şimdi sobelemek ne demektir, ne işe yarar, sobelenen bir blog cahili (ben oluyorum burda) ne yapmalıdır, senin cevap verdiğin soruları biz de mi cevaplayacağız, ne yapacağız..hani birazcık bilgi verirseniz pek makbule geçer...:))

ve bu arada ben / biz de yazılarını okudukça güzel hisler buluyoruz içimizde.. teşekkürlerimizle... :)

Brajeshwari dedi ki...

Cigdemcim
öyleymis..Sorulara cevap vermeniz gerekiyor şimdi sizinde..Aslında daha ne sorular var da sorulacak.. Fakat Format bu:)

Bu bloglar arasinda bir oyun..Biz 5bilmez, yaza yaza dururduk bu oyundan habersiz..

Buyrun top sizde..

Bende hepinizin cevaplarını merak ediyorum.. En sevdiginiz yazarın,kitaplarına -cümlelerine alışıkken ve hikayelerinin içinde kendinizi kaybederken, gazetenin Pazar ekinde çıkan röportajında en sade cevaplarıyla yazarın kendisini tanımak gibi olacak cevaplarınızı okumak...

Keyifle bekliyorum...Sonra sizde başkalarını sobeleyin..Oyun büyüsün..

:)den dedi ki...

Zihnim;gülümsedi, güldü:)))
Aklım; "hımm güzel yazı" dedi!
Egom; "gururlansana salak" diye bağırdı.
Ruhum; kabulle yalnızca durdu.
Yüreğim; mutlu oldu.
Bedenim; kendini bir kelebek sanıyor. Pır pır...
Sevgiyle...

:)den dedi ki...

Bir de bu yazıyı "Kediciklerle" süslemen beni can evimden vurdu:)

berrin dedi ki...

burcu cum
sanırım bu sorulara ilahi tatlarda cevap vermem gerekiyor... bu akşam konu üzerinde çalışmalıyım
aslında merak ediyorum
blog hediye edilen başka insanlar varmı diye:))

Mehtap Pasin Gualano dedi ki...

Sevgili Cheetos, ben de senin gibi bu oyuna "Italyan" kalmisim. bu arada Burcu'cugum, yasamima soktugun pekcok sey guzel sey gibi, tam da bugun yorumuna katiliyorum acaba ismi "Gulden" olabilir mi diye yazdigim "Ucan Marti" yi soktun.
Ne guzel insanlarsiniz siz hepiniz..

Nilambara dedi ki...

sobelenmemek için kaçacak yer aradım ama ııhhh...
galiba "kaçış yok" :)
tamam başlık hazır "EYVAH SOBELENDİM!..." devamı gelirmi, ne gelir henüz bilemiyorum :))