14 Kasım 2008

Arkandan bu şarkı çalıyordu..

Tüm bu akıl sesi, boğaz sesi, kalp sesini düşünmeye başladığımda mantralar ve kelimelerin gücünü de düşünüyordum. Bu sırada çok sessizdi içim. Kafam susmuştu, boğazımdan nefesim rahatça akıyordu, kalbim sevgiyle açıktı. Anımsamak gibi, hafif bir duygu hissettim içimde. Söylenmeyen sözlerim geldi aklıma. İfade etmeye fırsatım olmayan sözlerim. Sessizliği denemeye karar verdim. Sessizce oturdum. Evde kimse olmasa da odanın kapısını kapadım. Oyuna başladım.

Yerde oturdum. Bir süre aklımdan geçenlere izin verdim. Hiçbirini tutmadım, bıraktım, gülümsedim. Burnumun ucunda bir tüy varmış gibi, nefesim sakin ve ılıktı. Tüy düşmedi. Nefesimdeydim. Başımın üstünde sanki bir delik vardı ve o delikten bedenimin yere değdiği noktaya uzanan ışık hüzmesini hissettim. Sırtımı düz tuttukça, yukarıdan, tüm iliklerime akan ışığı daha çok hissettim içimde. Gögüs kafesim açıktı. Nefesimle doldurdum kalbimi, ciğerlerimi ve karnımı, tüm iç organlarım nefesimle doldurduğum o boşluğa güzelce yerleşti. Işık, tüm omiriliğimi sardı, kaslarımın tüm katmanlarındaydı, kanıma bulaştı.



Başımın iç çeperlerini hissettim. Kanımın vücudumda akışını. Sakindim. Hem herşeydim, hem hiçbirşey. Hem bendim, hem herkes. Hem yerdeydim, hem yüksekte. Zaman yok oldu. Geçmiş bitmişti, gelecek uydurmacaydı. Sadece o an vardı.

Alnımın tam ortasında günün getirisi tüm sıkıntıyı tuttuğumu hissettim. O noktayı alıp, şakaklarıma, kulağımın arkasından boynuma sürükledim. Sırtımdan aşağıya doğru ılık ılık kayışını seyrettim. Alnım, yumuşadı, rahatladı. Kulaklarımın içini sessizlik ve boşlukla temizledim. Gözlerim rahat, nefesim sakindi. Omuzlarımı rahat bıraktım. Boynum uzadı gökyüzüne, toprağa değdi ayaklarım. Gücümü hissettim. Ve dinledim.

Herşeyi yapmaya çalışıyorken, olmayı deneyimledim. Olmak sadece olmaktı. Çabasız, dirençsiz ve bırakarak.. Sonra aklıma geldin..

Anımsadım seni. Bir ay önceye kadar herşeyin çok iyi gittiğini düşünürken, son dakikada aramızda beklenmeden gelişen o olayı düşündüm. İyi arkadaştık. Güzel şeyler paylaşmıştık. Her arkadaşlıkta olduğu gibi bir aşamaydı belki de aşmamız gereken, becerememiştik. Kavga etmemiştik. Birbirimizi akıl seslerimiz, boğaz haykırışlarımızla kırmamak, asaletimizden kaybetmemek, arkadaşlığımız adına gereksiz şeyler söylemiş olmamak ve asıl önemlisi söylenmesi gerekenleri kalbimizden hissetmek adına öpüşerek sessizce ayrılmıştık. İçimize sorular ektiğimizi, onları kendimize göre değil, birbirimiz içinde cevaplamaya çalıştığımızı biliyordum. İlk önce kızgındım sana, aklım kızgındı. Sonra sorular sordum içimden bir sürü. Senin yerine de, kendi adıma da cevapladım hepsini, olmadı. Şimdi kalbimle konuşmaya oturdum sana, anımsarken seni..

Oturttum seni de, yerdeki karşıma.. Sessizce oturduk. En son bıraktığımdaki gibiydi yüzün. Kaşların çatık ve kızgın, öyle kalmış işte aklımda. İstemeye istemeye oturdun. Göz göze gelmemeye çalıştık. Nefesini duyuyordum, daha sık, derin ve gergindi. Bir süre sonra eşleşti nefes ritmimiz, gözlerini kapattın sende sanki o anda. Söylenmeye başladık sessizlikte, nefeslerimizle taşıdık öfkemizi birbirimize. Hak arıyorduk sanki. Oyunu bozan, kazanacaktı. Ama oyun, daha yeni başlamıştı.

Tekrar döndük kendimize. Nefes aldık derinlere, sonra temizlensin diye verdik tekrar evrene. İçimizden akan ışığın bizi sakinleştirmesini izledik. Ojelerini gördüm, parmağında benim sana aldığım yüzüğü takıyordun, hissettim. Gülümsedim. Duygularımızı taşımaya başladık birbirimize, yine aynı derin sessizlikte. Daha sakindin ama bana sorduğun o sorular çoktan hazırdı, aynı benim sana sorduklarım gibi. Cevap bekleyen cümleler uçuştu aramızda, tüm soru işaretleri havada asılı kaldı. Bekledik sabırla, soru işaretleri bir anda ortamıza düştü, parçalandı.

Kendimizi dinledik. Sen vardın, ben bir de. Sessizlikteydik, ama neredeydik? Neye yarardı konuşmak? Tüm öfkemizi taşımak? Sormak veya Cevap aramak?

Yüzünün yumuşadığını hissettim. Dudağının yanına, benimkine benzer bir tebessüm düştü sanki. Özledik birbirimizi, hissettik. Hem herşeydim, hem hiçbirşey o anda. Bazen sen, bazen ben, bazen hava, bazen soluduğumuz ışık ama daha çok sessizliktik, durduk, dinledik.

Sana veda edemedim” dedim.” Herşeye rağmen, soruları da, cevapları da, maddi dünyadaki bu oyunda kendimi de ve varlığını da bırakıyorum. Sessizlikte kalıyorum. Sessizlikte hep kalbimde olacaksın. Aklıma geldiğinde sorulara veya yaşadığımıza değil, kalbime bakacağım. Orada bulacağım seni. Seni içimde özgür bırakıyorum. Tekrar olur da ışıklarımız bir araya düşerse beraber büyümek adına, o anda yaşayacağım. Şimdi de, eksiltmeyeceğim seni. İçim sana kendine iyi bakmanı söylüyor ve teşekkür etmek istiyor öğrettiklerin, yol arkadaşlığın ve aynalığın için. Lütfen kabul et. Yarın beraber olamasakta, hep bunu söylüyor olacağım. Tüm özürlerin, tüm teşekkürlerin üzerinde seni sevdiğimi de asla unutmayacağım. Al sevgimi, koy yarınlarına ve Lütfen unutma

Gözlerim hala kapalıydı. Burnumdaki tüy hala duruyordu. Nefesim derin ve yumuşaktı. İçimde taşıdığım sorular, ağırlıklar kalkmış, üzerimi güzel bir vedanın ılık hafifliği sarmıştı. Karşımda oturmuyordu artık, içimdeki onu ışıklarla süsleyip havaya karıştırdım, rahat bıraktım. Yolculuğunda özgürdü artık, özgürdüm.

O giderken, arkasından bu şarkı çalıyordu.
Gülümsedim...


Bu yazı, Öykü Atölyesi -Fotoğrafın dili adlı çalışma için yazılmıştır.

16 yorum:

Geveze Kalem dedi ki...

Büyümek bu olsa gerek.
Ben hâlâ çocuğum, affedemiyorum kolaylıkla.
Ama yakındır, çaba göstermeye başladım en azından.;-)
Sevgiler...

:)den dedi ki...

Güzel bir affetme, özgürleştirme meditasyonu. Ruhsal gelişimimiz için ihtiyacımız olan, olumlu ve olumsuz bir çok deneyim yaşarız. Olumsuz deneyimlerde kimi zaman öfkeden deliye döner ama içimize atar, kimi zaman da öfkemize yenik düşüp saldıraya geçer, savaş ilan ederiz.
Her iki durumda da en çok zararı gören yine biz oluruz. Birisi "içerlemeye" diğeri "negatif enerji alanına" çekilmeye neden olur. Sonuç; bedensel rahatsızlıklar, sağlık sorunları olarak yansır yaşantımıza. "Neden bu hastalık beni buldu?" diye yeni dramlar yaratırız sonra kendimize. Bu kısırdöngü böyle devam eder gider... Halbu ki öfkenin altında "korku" yatar! Sizi öfkelendiren kişi, size aynalık yapıyordur yalnızca, farkında olmadan. İşte böyle zamanlarda benzer olayları tekrar yaşamımıza çekmemek için öfkeye neden olan olumsuz biliçaltı kaydımızı ortaya çıkarıp, Burcu gibi "Affetme ve özgürleştirme meditasyonu" yapabiliriz. Affetmek, illa kızdığınız kişinin boynuna atlayıp sevgi gösterilerinde bulunmak demek değildir. Affetmek kendi içinizdeki düğümleri çözüp, karşılıklı ruhları özgürleştirmektir.

Her birey kendi gözlüğünden seyreder dünyayı. "Al bak benim gözlüğüm daha iyi" deyip, ona kendi gözlüğünüzü vermeye çalışmanız sadece çatışma yaratır. Bırakalım herkes, kendi ihtiyacı olan gözlüğü taksın. Kendi yollarını yaratsın. Tanrı'ya giden birden çok yol var unutmayalım!

Yaşam yolculuğunun keyfini çıkarmak istiyorsak, yüklerimizi hafifletmeliz önce. Burcu, bavulsuz seyahatin sırrını keşfetmiş ne güzel. Koruyucu melekleri, gökyüzünden onu alkışlıyor olmalı:)

Ruhsal değişim-dönüşümüne büyük bir ivme kazandıran, "olma" halini deneyimleyen sevgili dostum, kainatın sonsuzluğunda yolun açık olsun...

beenmaya dedi ki...

"insanı tüm yüceliği ve küçüklüğüyle kapsayacak bakış, zıt uçlara uzanır, karanlık uçurumlarda -kendininkiler de dahil- dolaşır, hem acımasızlığı, hem sevgiyi, hem çamuru, hem güneşi taşır. (insan olmak düşmektir. kalkmaktır da...)

korkuncu, kendi içindeki korkuncu ve korkuncun içindeki kendini görebilen, ona dayanabilen, onunla yüzleşebilen, suçluluğunu duyabilen, gene de sonuna dek daha iyi bir dünyaya bağlı kalabilen bakıştır."

diye okudum az önce aslı erdoğan'da...hatta son 2 gündür okuduğum yazılarında seslerle, kelimelerle ilgili öyle çok şey var ki sana aktarmak istediğim ama sığmaz buraya. iyisi mi eğer okumadıysan mutlaka edin derim :))

beenmaya dedi ki...

bu arada bugün şarkıyı da dinleyebildim ve tam oldu :))

berrin dedi ki...

burcu
kendimi meditasyon dersinde gibi hissettim
hoşuma gitti - yine güzel yazı

Adsız dedi ki...

Hani kitap okurken yada film izlerken ruhun okşanır ya bana onu yaşattın sağolasın.

http dedi ki...

nirvanaya ulaşmak ve gezinmek orda bir süre... kendine bakmak çok yükseklerden...

beyaza dokunup anlamak siyahı... beyni klorlamak işte bu olsa gerek...

unutmak en büyük hediye bizlere... uyur gibi unutmak...

susmak herşeye...

and nothing else matters...

Array! dedi ki...

Ne kadar güzel, ne kadar akıcı, okşayıcı bir yazı. Müzik insanı alıp uzaklara götürüyor. Müziğin eşliğinde yazıyı okumak ise ayrı bir keyif. Düşüncelere dalıyor insan,her yazında olduğu gibi.
Teşekkürler!!

Derin Sularda dedi ki...

Nedense bitince bende gülümsedim. Gerçekten çok akıcı, sürükleyici ve kesinlikle düşündürücü bir yazı olmuş. Elinize sağlık.

teko dedi ki...

Affetmek kendini özgür bırakmak ...
Bunu tam anlamıyla başardığımızda ,tamamen özgürüz işte
Kendimi hazır hissettiğimde ruhumu özgür bırakabildim ama bazıları hala benle gidiyor ,sanırım zamanı geldiğinde onlarda bende özgür olacağız .
Çok güzel anlatıyorsun duyguları Burcu'cum,tebrik ederim ruhunu özgür bırakabildiğin için
sevgiler

Özgür Turan dedi ki...

hemen gidip mumlarımı yakasım, mor, yeşil, beyaz ışıklarımla buluşasım geldi şimdi. nasıl kendisi oluyor insan değil mi ama? en zoru da affetmek her zman ama büyük yük atıyor insan.

link için teşekkürlerbu arada ben de geçenlerde bulmuştum orayı. hatta doğayı şimdi başlattığım yer bunu uyguluyor.

:)den dedi ki...

Burcu, canım benim "Son zamanlarda" başlıklı yandaki yazın şahane. Ruh haline göre sürekli değişecek mi bu yazılar?

:)den dedi ki...

Bir ek daha;
Kedicikler bir yana dünya bir yana o başka ama İskender'de çok kişilikli duruyor hani;)
Biraz da onları senin ruhundan okumak kimbilir ne kadar hoş olurdu...

Adsız dedi ki...

tebrik ederim, güzel bir yazı.

[ fiкяiмiи iиcє güℓü ] dedi ki...

Biraz uzak olduğum dönemde, atölyeye yeni ve sağlam kalemlerin geldiğini görmek güzel. Yazınız yumuşak ve akıcı. Sonunda ben de gülümsedim. Ellerinize sağlık...

Brajeshwari dedi ki...

_________@Geveze Kalem

Aslında direniyor olabilirmisin? Söyle deseniz, diyebilseniz, “ben kolaylıkla affediyorum?”

_________@:)den

Canım, bu yazıları senin yazman gerekiyor bence..Yine her cümlenin –her açıklamanın altında, o ışığı görüyorum.Bunları ısınma turları gibi görüyorum.. ama ben fazlasıyla blogunda ışığını ve sevgini dağıtmanı bekliyorum. Seyahatimde, bavulum yok ama yanımda taşıdıklarım var.Çıkarıp, çıkarıp sarılıyorum her birisine...:)



_________@beenmaya

kendi içindeki korkuncu ve korkuncun içindeki kendini görebilen, ona dayanabilen, onunla yüzleşebilen, suçluluğunu duyabilen, gene de sonuna dek daha iyi bir dünyaya bağlı kalabilen bakıştır. Bunu çok sevdim beenmaya....


_________@berrin açılmış

Berrin, ne güzel işte..Hem okurken farkında olmadan, pratik yapmış oluyoruz... Yakında seni okurken, doymayı dileyebilir miyiz bu hesaptan:)

_________@♥ Craft Woman ♥

Siz sağolun.. Bende sizin blogunuza bakarken, uçuşuyorum fikirden fikire..Güzel düşünceniz için teşekkür ederim..

_________@kutup zencisi

"open mind for a different view, and nothing else matters":)

_________@Array!

Array, yorum için teşekkür ederim.. Noel baba gibi gülmediğin için ikinci kez teşekkür ederim : )

_________@Yıldız Yağmurları

Teşekkürler.. Bu düşünceleriniz benim için çok değerli...

_________@teko

Deryacım, teşekkür ederim. Benimde, benle gelenlerim var..Zamanla... dert etme...:)

_______@Özgür Turan

Ne güzel bir yorum..Hemen gidip, kendin için mumlarını yakmanı istemene çok mutlu oldum..

________@:)den

Güldencim,blogta ” son zamanlarda” hep olacak..İçi bazen dolacak, bazen boşalacak :)

Bu minnoşların, hepsi apayrı bir yerde kalbimde..Anlatmaya başlasam, blog yetmeye bilir..İskender ise gerçekten çok kişilikli görünsede, kendini köpek sanıyor.. Eve gelince sevinmeler, yemek görünce dilenmeler, anlatılmaz yaşanır...

_________@siyahes

teşekkürler Siyahes.. yorum bırakmanıza mutlu oldum..

_____@[ fiкяiмiи iиcє güℓü ]

Bende sizin gibi güzel bir ekiple, bu oyunun içinde olduğum için mutluyum...