İngiltere'de maden ocağında çalışan işçilerin maaşlarına zenginlik seviyesinde bir artış yapılmış. O zamana kadar kıt kanaat geçinen işçiler, böylece hayallerini kurdukları hayata ve zenginliğe kavuşacaklarını düşünmüşler. Gel zaman git zaman, gelir düzeyi artan işçilerin hayatlarında neler değiştiğine dair bir araştırma yapılmış. İşçilerin çoğu aynı yerde, aynı koşullarda yaşarken, çoğunun evlerine ikinci bir buzdolabı alıp, onu da salonun baş köşesine yerleştirdikleri görülmüş.
Zenginlik bir kültürmüş. Ne kadar çok paran olursa olsun, zenginlik kültür ile doğru orantılıymış. Yatlara binmek, lüks arabalara sahip olmak değilmiş. Akşam yemeğinde masana koyduğun bir vazo çiçekmiş zenginlik, swarovski taşlarla süslemek yerine masandaki çatalı bıçağı, evini yaşanır kılmakmış, yalı olması gerekli değilmiş yaşadığın yerin, araban yoksa bile adımlarının farkında olmakmış zenginlik...
Zenginlik bir kültürmüş. Ne kadar çok paran olursa olsun, zenginlik kültür ile doğru orantılıymış. Yatlara binmek, lüks arabalara sahip olmak değilmiş. Akşam yemeğinde masana koyduğun bir vazo çiçekmiş zenginlik, swarovski taşlarla süslemek yerine masandaki çatalı bıçağı, evini yaşanır kılmakmış, yalı olması gerekli değilmiş yaşadığın yerin, araban yoksa bile adımlarının farkında olmakmış zenginlik...
Hepimiz çalışırken, para kazanmak için didinirken, bazen iki ucu birbirine zor denk getirirken belki, aslında zenginlik bir seçimmiş... Ne markalarla, ne üstündeki kıyafetlerle ölçülürmüs yaşamın kalitesi...
Bir maden işçisi çok kazanmaya başlayınca evine ikinci buzdolabını aldı ve salonunun baş köşesine koydu. Gösteriş değildi onunkisi bence... Belki de hayatı boyunca ailesini aç bırakmaktı onun korkusu.... Şimdi zenginleşmişti ama, korkusunu da ikinci bir buzdolabını salona koyarak biriktirmiş oldu.
Bu hikaye herşey hakkında bir daha düşünmeme neden oldu. Hayatımda var saydığım tüm zıt dengeleri tekrar tarttım. "5 yıl sonra kendini nerede görüyorsun" diye bir soru vardır, bilirsiniz... Bu soru beni çoğunlukla strese sokar ve vereceğiniz cevap bir çok şeye bağlı olabilir. İşinize, sağlığınıza, yolunuzun açık olmasına... Ama 5 yıl sonra mutlu ve zengin olmayı seçebilirsiniz.
Bahçesi olsun isteyen, bir bahçe yaratırdı kendine saksıların çoğalmasına söylenmeden...
O sırada Evren'in yolladığı fesleğen tohumları geldi postadan... Haftasonu güzel saksılar edindim. Tohumları ektim... Bir de hızımı alamayıp limon çekirdeği ektim. Artık bir bahçeye sahiptim... Bir süre sonra Limon çekirdeği filizlenecek, bahar aylarında güneş aldıkça serpilecek ve büyüyecekti. Bundan emindim...
Bir de arılar vardı hayatımda... Tam ben saksılardan kendi bahçemi hazırlamışken hayatıma arılar girdi.
Çocuk yogası bitirme ödevim için arıları araştırıyordum akşamları... Çocuklara temalı bir oyun oynatmaktı ödevimiz... Bende Arıları seçtim... Çünkü çocuklar arılardan KORKUyordu ! Bir çocuk arı maya'yı severken, gerçek bir arı gördüğünde gelip onu sokmasından korkuyordu. Bu korku çocukların arıları tanıyıp, onların yaşamını anlamamasına neden oluyordu. Neden korkuyorsak, aslında onu anlamadığımız için değil miydi?
Halbuki doğanın dengesi için arılar muhteşem hayvanlardı. Einstein'in "Arılar ölürse insanlarda ölür"...demiş... Peki ya iğneleri, hepimizin korktuğu o iğneleri.... "Bir arı kendini tehlikede hissetmezse, asla iğnesini çıkarmaz. Tehlikede ise, önce sesli uyarır sizi" diyordu okuduğum metinde... Arılar iğnelerini kullandıktan sonra ölüyor... Çünkü tırtıklı iğne keseyi parçalayarak çıkıyor. Ve okuduğum başka bir metinde Arılara başka bir gözle bakılmıştı. Kovan kanunları adı altında, "Hayatı seven arı, seni sokmaz" diyordu ilk sırada.... Kovan Kanunları da, aynı yaşam kanunlarına benziyordu.
Arılar gibi insanlarda üretmeli, çoğaltmalı, fayda sağlamalı... Bir arı 5 yıl sonrasını düşünmüyordu, konduğu çiçek kadardı zenginliği..... Zenginlik uğruna, dünyada henüz hiç bir arının konmadığı çiçeği de aramıyordu kanımca...
Çocuk yogasi ödevimi yapıyorum. Konu Arılar...
Kulaklarımızı kapatarak vızzzz'ıldıyoruz... Sonra çiçek pozunda duruyoruz... Çiçeklere konuyor arılar... Balın yararlarından bahsediyorum hareketlerin dışında, "Bal, çiçeklerin özündeki tüm güzellikleri ve iyilikleri barındırır" diyorum ve "bal yiyen çocuklar çiçekler gibi güzelleşir" diye de ekliyorum....
Ve iğneler kısmı.... Bir arının biz onu tehdit etmedikçe asla sokmayacağını, önce mutlaka sesli olarak bizi uyardığını anlatıyorum ödevimde... Sonra çocuklarla beraber kulaklarımızı parmağımızla tıkayıp, şöyle diyoruz.... " Çiçeklere gidiyoruzzzzzZZZZ, lütfen yolumdan çekilinizzzzzZZZ"
Şimdi saksı saksı ektiğim çiceklerimin yanına gidiyorum...
Yarında işimde gücümde olacağım...
ve akşam olunca tekrar kovanıma geri döneceğim....
Bir maden işçisi çok kazanmaya başlayınca evine ikinci buzdolabını aldı ve salonunun baş köşesine koydu. Gösteriş değildi onunkisi bence... Belki de hayatı boyunca ailesini aç bırakmaktı onun korkusu.... Şimdi zenginleşmişti ama, korkusunu da ikinci bir buzdolabını salona koyarak biriktirmiş oldu.
Bu hikaye herşey hakkında bir daha düşünmeme neden oldu. Hayatımda var saydığım tüm zıt dengeleri tekrar tarttım. "5 yıl sonra kendini nerede görüyorsun" diye bir soru vardır, bilirsiniz... Bu soru beni çoğunlukla strese sokar ve vereceğiniz cevap bir çok şeye bağlı olabilir. İşinize, sağlığınıza, yolunuzun açık olmasına... Ama 5 yıl sonra mutlu ve zengin olmayı seçebilirsiniz.
Bahçesi olsun isteyen, bir bahçe yaratırdı kendine saksıların çoğalmasına söylenmeden...
O sırada Evren'in yolladığı fesleğen tohumları geldi postadan... Haftasonu güzel saksılar edindim. Tohumları ektim... Bir de hızımı alamayıp limon çekirdeği ektim. Artık bir bahçeye sahiptim... Bir süre sonra Limon çekirdeği filizlenecek, bahar aylarında güneş aldıkça serpilecek ve büyüyecekti. Bundan emindim...
Bir de arılar vardı hayatımda... Tam ben saksılardan kendi bahçemi hazırlamışken hayatıma arılar girdi.
Çocuk yogası bitirme ödevim için arıları araştırıyordum akşamları... Çocuklara temalı bir oyun oynatmaktı ödevimiz... Bende Arıları seçtim... Çünkü çocuklar arılardan KORKUyordu ! Bir çocuk arı maya'yı severken, gerçek bir arı gördüğünde gelip onu sokmasından korkuyordu. Bu korku çocukların arıları tanıyıp, onların yaşamını anlamamasına neden oluyordu. Neden korkuyorsak, aslında onu anlamadığımız için değil miydi?
Halbuki doğanın dengesi için arılar muhteşem hayvanlardı. Einstein'in "Arılar ölürse insanlarda ölür"...demiş... Peki ya iğneleri, hepimizin korktuğu o iğneleri.... "Bir arı kendini tehlikede hissetmezse, asla iğnesini çıkarmaz. Tehlikede ise, önce sesli uyarır sizi" diyordu okuduğum metinde... Arılar iğnelerini kullandıktan sonra ölüyor... Çünkü tırtıklı iğne keseyi parçalayarak çıkıyor. Ve okuduğum başka bir metinde Arılara başka bir gözle bakılmıştı. Kovan kanunları adı altında, "Hayatı seven arı, seni sokmaz" diyordu ilk sırada.... Kovan Kanunları da, aynı yaşam kanunlarına benziyordu.
Arılar gibi insanlarda üretmeli, çoğaltmalı, fayda sağlamalı... Bir arı 5 yıl sonrasını düşünmüyordu, konduğu çiçek kadardı zenginliği..... Zenginlik uğruna, dünyada henüz hiç bir arının konmadığı çiçeği de aramıyordu kanımca...
Çocuk yogasi ödevimi yapıyorum. Konu Arılar...
Kulaklarımızı kapatarak vızzzz'ıldıyoruz... Sonra çiçek pozunda duruyoruz... Çiçeklere konuyor arılar... Balın yararlarından bahsediyorum hareketlerin dışında, "Bal, çiçeklerin özündeki tüm güzellikleri ve iyilikleri barındırır" diyorum ve "bal yiyen çocuklar çiçekler gibi güzelleşir" diye de ekliyorum....
Ve iğneler kısmı.... Bir arının biz onu tehdit etmedikçe asla sokmayacağını, önce mutlaka sesli olarak bizi uyardığını anlatıyorum ödevimde... Sonra çocuklarla beraber kulaklarımızı parmağımızla tıkayıp, şöyle diyoruz.... " Çiçeklere gidiyoruzzzzzZZZZ, lütfen yolumdan çekilinizzzzzZZZ"
Şimdi saksı saksı ektiğim çiceklerimin yanına gidiyorum...
Yarında işimde gücümde olacağım...
ve akşam olunca tekrar kovanıma geri döneceğim....
Şu ana kadar beni tehdit eden, yolumu kesen kimse olmadı....
İğnemi henüzzzz kullanmadım anlayacağınız...
Aslında doğrusu, yaşamayı seçiyorum her seferinde..
Gerisi, iyilik .., sağlık....
Gerisi, iyilik .., sağlık....
Keselerinde tuttukları çiçek tozlarının bir kısmı kovana varmadan,
uçuşarak dökülür toprağa....
içlerinde güzellikler barındıran renk renk yeni çiçekler büyür böylece..
onları taşıyan arılar ve toprağa ulaştıran rüzgar sayesinde.....
15 yorum:
cok keyifliydi bu yazi..cok seviyorum arilari ben,bali..balin kokusunu..bee movie'yi hatirlatti bu yazi bana,bayilmistim:) sevhgiler
zenginlik bir kulturmus, masandaki cicekmis,,,,
coook guzel burcu.
ben de bazen boyle dunya seyahatine cikanlarin bloglarina filan baktigimda, 'nereden buluyorsunuz bunca parayi? zengin misiniz?' sorusuna hep "secimlerimiz" dediklerini goruyorum. secimlerimiz bizi zengin yapiyor degil mi?
10 yildir ayni giysileri giyen, okuyacagi kitaplari kutuphaneden veya arkadaslarindan odunc alan, disari ciktiginda cok para harcamayan, belki sadece bir yuruyusle mutlu olan, iste onlar gidebiliyor dunyanin obur ucuna.. secimleri yuzunden digerleri yayan kalirken..
Mükemmel bir yazı tebrik ederim
sevgili burcu,
yuregindeki zenginlik ve guzellikleri oyle sade, oyle yapici, oyle icten paylasim dolu, bol mesajlarla anlatiyorsun ki evet diyorum bu insan gercek bir egitmen, gercek bir yol gosterici. diliyorum simdi tum safligimla insallah bir gun yolumuz kesisirde bende kizimda seninle yoga yapma keyfine variriz.
yazilarini okuyorum birkac gundur. gecmise donuk olanlarida. her yazinda kendimden birsey buluyorum. bazen benim dile getiremediklerimi getirmissin. bu beni cok mutulu ediyor, hosuma gidiyor. zaten hepimiz ayni degilmiyiz. ayni yolun yolcusu :) sevgimle kucakliyorum seni... harika :)
Bu yazının bana düşündürdükleri:
Ceren diye bir öğrencim var. Babasıyla yaşıyor. Öyle yavaş, öyle sade, öyle sevgi dolu bir hayatları var ki... Bir gün bana babasıyla evin kapalı balkonunda arı beslediklerini söylemişti. Şaşırmıştım. Balkona bir yerlerden giren arılar, kamıştan yapılmış bir rüzgar çanının içine yerleşmişler. Ceren'in babası, arada bir çanı indirip masaya, küçük bir tabak bal koyuyor, bir anlamda kendi ürünlerini onlara ikram ediyormuş. Çocuklarla böyle zamanlar yaşamak lazım. Sevgi dolu. Arılara da bazen birşeyler ikram etmek lazım.
Geçenlerde bir kitapta okumuştum (Ümit Şimşek-Sade Hayat) "Bir bal arasının gözünü açtığı dünya ile geride bıraktığı dünya arasında yaklaşık elli gramlık bir bal farkı vardır" Acaba biz bu dünyadan gittiğimizde geride ne fark bırakmış olacağız?
Yazınız beni çoook yerlere götürdü. toparlayamadım. Zenginlik, seçimler, 5 yıl sonrasını düşünmeli miyiz? Arılar yoksa benden daha mı çalışkan? Filan... Teşekkürler güzel yazı için. Ufkunu açıyor insanın...
İki gün önce blog sayfama aşağıdaki satırları not düşmüştüm, yazınızı okuyunca paylaşmak istedim...
"Hiçbir sorun yok gibidir; ama para gün geçtikçe her şeyin yerini almış, bir gün okul taksiti olmuş, bir gün araba, mobilya, tatil, bilmem kaç kırat değerinde pırlanta, gün geçtikçe daha değerli markaların peşinde koşuşturmanın yarattığı yılgınlık…"
bu ne muhteşem bir anlatış, yaşatış, arı görsem sarılacağım o derece. düşüncelerine sağlık, harikasın. Kocaman sevgiler.
Su gibi ictim yazini:))
Arilara, ciceklere, onlari YARATANA ve bütün bunlari bu kadar güzel anlatan kadina yürekten tesekkürler:))
Sevgilerimle
İğnemi kullandırtmadan bana bir gün geçirttiğinde bu dünyanın insanlarını daha çok seveceğim sanırım.Ama biraz zor bu hayal.
Kaleminize sağlık.
Iyi Bayramlar diliyorum:))
Sevgilerimle
" Çiçeklere gidiyoruzzzzzZZZZ, lütfen yolumdan çekilinizzzzzZZZ"
bu kadın bu yüzden havlayamaz ;)
ve zenginliğin çok şeye sahip olmak değil az şeye ihtiyaç duymak olduğunu bildiğindendir sadeliğindeki zenginliği ;)
pzt kahve kokusuna ne dersin?? :)
sevgiler...
Çok güzel bir yazı, kaleminize ve yüreğinize sağlık...
İçinden alınacak çok dersler var...Üretmenin ne denli önemli olduğunun, üreten ve çalışan insanın mutluluğu algılayışının da sadelikte ama içerikte olduğunun...ve tüm bunları tek bir başlıkta toplayarak "arının zenginliği, barının içinde gizlidir!" demeniz....sözün bittiği yerdir!
Bu güzel yazıyı yazan yüreğe ve kalem tutan ellere,
Sağlık ve esenlikler diliyorum...
Bizzzz de hayatın içinde sanki rüyada gibi yaşıyoruzzzzz.Çiçeklerle selamlaşıp rızalarını alıp onlarla öpüşüyoruzzzzz....rüzgara bırakıyoruzzz kanatlarımızı kokuların peşinden koşup coşuyoruzzz... kovanlarımızın peteklerine bırakıyoruzzzz topladığımız özü, sevgi ve aşkla .Biz de arılara imreniyoruz yazdığın yazıdaki her sözzzle.
Aşk olsun kalemine de sana da mesleğine de.
Arı Maya'yı okuduğumda 7 yaşındaydım. Televizyonda bir yarışma programı vardı ve soru şuydu: bir arı kolonisinde kaç adet dişi arı vardır? " bir tane..bir tane..kraliçe arı.." diye bağırdım heyecanla... cevabı bilmiştim...benden altı yaş büyük abim " nerden biliyo bu kız bunları" diye şaşkınlıkla sordu anneme... "arı maya'da yazıyordu" dedim... abim o gün bugün ne sorusu olsa bana soruyor :)
eline sağlık..güzel olmuş yazı
Sevgili Burcu, uzun zamandır kendi bloguma yazamıyorum ve sevdiğim sayfaları takip edemiyorum. Yazını ancak okuyabildim. Her zaman olduğu gibi öyle duru ve yalın bir anlatımın var ki arkadaşım, seni okumak her zaman büyük keyif oldu benim için.
Arılar, ben çok severim arıları, ne zaman bir arıyla kesişse yolum, mutlaka tatlı veya şekerli bir yiyeceğe batırdığım parmağımı uzatırım onlara. Onlar bunu yerlerken de seyrederim onları. Öyle güzeller ki..Hatta çok eskilerde 3 gün ofisime giren keyifsiz bir arıyı beslemiştim. Sonrada göz yaşları içinde mutlu ve sağlıklı yaşamasını öğütleyerek doğaya salmıştım onu. Eee delilik var biraz özde ne yapalım :)
Sevgiler.
Yorum Gönder