Yaklaşık 8 yıl önce çocukluk arkadaşım Afro ile beraber bir cafede oturmuş, bekliyoruz. Ankara’dan başka bir şehire taşınmış bir arkadaşımız ile yıllar sonra buluşacağız. Üstelik evlenmiş ve bu buluşmada bizi eşiyle ilk kez tanıştıracak. Heyecanlıyız aslında... Ne çok anımız var beraber...konuşulacak bir dolu şey... ve bir eş... nasıl biri acaba? Geldikleri gibi sarılıp, özlem gideriyoruz. Sohbet başlıyor. Eşini seviyoruz. Sevimli, sıcakkanlı... Biz kızlar anılarımızdan, hayattan, işlerden konuşuyoruz. Eşi bizim gevezeliğimize gülerek eşlik ediyor. Bir süre sonra sohbet “ ee evlilik nasıl gidiyor” diye devam ediyor. Arkadaşımız evliliğin güzelliklerinden bahsederken, eşi de katılıyor, mutlu olmalarına seviniyoruz. Sonra laf dönüp dolaşıp, evlilikte erkeğin ve kadının görevlerine geliyor, ister istemez, evliliğin zorluğu ile ilgili karşılıklı minik açıklar vermeye başlıyorlar. Dialog kızışırsa, arada kalmamak için, biz sohbeti tamamen izlemeye geçiyoruz... Eşi bir anda kendini temize çıkarmak için, kadınların aklının nasıl çalıştığına dair konuşmaya başlıyor. Tam konuyu örnekleyecekken, arkadaşımız eşini susturmak için, gülümsüyor olmuyor, sonra “ Öp o zaman ” diyor. Bir bakıyoruz birbirlerine dudaktan minik bir öpücük konduruyorlar. Aralarındaki evlilik dialoğu ne zaman tıkansa “ öp o zaman” işe yarıyor. Biz Afrodelfino ile her defasında bu öpüşme anına bakan terbiyesizlerden olmamak için, birbirimize bakıyoruz. Onlar öpüşürken, bizimde bir noktadan sonra sinirimiz bozuluyor. Hangisi birbirine “ öp o zaman” dese, biz de birbirimize yanağımızı uzatır buluyoruz kendimizi... Öpücük dolu bir buluşma oluyor anlayacağınız... Hala mutlular, çok mutlu olsunlar. Öpücükleri onlara güzel bir çocuk hediye etti. Bize de klas bir cümle bıraktılar... Ne zaman sıkışsa muhabbet “ Öp o zaman” işe yarıyor. Hem gülüyoruz, hemde yanağa bir öpücük konduruyoruz.
Arabayla derse giderken bu anı aklıma geliyor ve gülümsetiyor. “ Öp o zaman” olmasa, acaba kavga ederler miydi karşımızda ? Bilmiyorum ama sihirli bir cümle bulmuşlar, ne güzel...
Derse giriyorum. Herşey süt –liman... Nefesler, başlangıç hareketleri ve farkındalığın derinleşmesi... Sonra ısınma hareketlerine geçiyoruz. Bazı duruşlarda ister istemez acı hissediliyor, kollar –bacaklar çalışıyor. Her ne kadar öğrencilere nefese, mutluluğa, güzel şeylere odaklanın desem de, yüzlerinde derin bir konsantrasyonun sabitliği kalakalmış. Aklıma bir fikir geliyor. Güzel şeyler düşünmek için güzel şeyler hayal etmeli, o zaman deneyelim diyorum.
Kolları gerdik, bedeni yana düşürdük, “nefese odaklandık ve güzel şeyler düşünüyoruz. Mesala dondurmalı, çikolata soslu, ılık brownie”... Gülümsüyor hepsi...
Hareketin diğer yönde olanını yaparken bakıyorum gözleri açılmış, yeni güzel bir şey duymak istiyorlar. “Şimdi deniz kenarındayız, elinizin altındaki kumları hissedin, denizi duyun, biraz sonra denize gireceğiz”...
Ders böyle devam ediyor. Hayalleri eğlenceye dönüştürdüğümüz bile oluyor. “ Piyango size çıkmış, yoga yapıyorsunuz”... “ Phuket adalarına tatil çıkmış size , haftasonu yolculuk ”... “ Beğendiğiniz bir şarkıcı düşünün, sizin güzelliğinizi anlatan bir beste yapmış, gözlerinizin içine baka baka şarkınızı söylüyor ”...
Ders böyle devam ediyor. Hayalleri eğlenceye dönüştürdüğümüz bile oluyor. “ Piyango size çıkmış, yoga yapıyorsunuz”... “ Phuket adalarına tatil çıkmış size , haftasonu yolculuk ”... “ Beğendiğiniz bir şarkıcı düşünün, sizin güzelliğinizi anlatan bir beste yapmış, gözlerinizin içine baka baka şarkınızı söylüyor ”...
Herkes gülümsüyor...
Ders gülümseyerek devam ediyor... Bendeki hayal mahsülü cümleler bitince, acıya odaklanabilecekleri bir anda siz ne düşünüyorsunuz diye soruyorum... Cevap veriyor biri “ Oğlum askerden sağsalim dönmüş, tatile gidiyoruz”... Hepimiz bu mutluluğa katılmak için, ağrıyı unutup destek olurcasına hareketi doğru ve kaygısız yapıyoruz. Siz ne düşünüyorsunuz diyorum “ Kpss’i kazanmışım, artık işim var “ diyor diğeri... Bacaklarımızı o kpss için iyice kaldırıyoruz. Katılıyoruz hem mutluluğa, hem de dilek yogası yapıyoruz adeta...
Ders sonra normal rutininde devam ediyor. Herkes mutluluğa odaklı, gülümsüyor bir şekilde... Sonlara doğru karın hareketlerine geçtiğimizde,” nefesi tutmayın, çatlarsınız sonra” diye uyarıda bulunuyorum. Öğrencilerden biri soruyor bu sefer “ siz ne düşünüyorsunuz peki şimdi ” diye... Tam “ Bu duruşta bile, çok güzeliz” demeyi düşünürken, boynumdaki kolye çeneme takılıyor, kolyeyi çenemden kurtarayım derken, kolye çenemi çiziyor ve ağzımdan o an “ o la la” diye bir efekt çıkıyor. Bu benim her yerde kullandığım bir sesli efekt aslında...”Tüh ya” demek yerine, “hay bin kunduz” demek yerine, sevindiğimde, şaşırdığımda çok kullanıyorum da, derste ağzımdan nasıl çıkıyor anlamıyorum. Bunun üzerine hepsi o lala diyerek bacaklarını çekip, indirmezler mi? Söyleyemediğim olumlamam yerini buluyor. Gülümseyen herkes güzelleşiyor.
Ders bittiğinde o lala hepsinin dilinde... Matları toplarken konuşmalarında cümle sonlarında kullanıyorlar. Kendi şifrelerini bulmuş gibiler... Hafifliyorlar söyledikçe...
Ders gülümseyerek devam ediyor... Bendeki hayal mahsülü cümleler bitince, acıya odaklanabilecekleri bir anda siz ne düşünüyorsunuz diye soruyorum... Cevap veriyor biri “ Oğlum askerden sağsalim dönmüş, tatile gidiyoruz”... Hepimiz bu mutluluğa katılmak için, ağrıyı unutup destek olurcasına hareketi doğru ve kaygısız yapıyoruz. Siz ne düşünüyorsunuz diyorum “ Kpss’i kazanmışım, artık işim var “ diyor diğeri... Bacaklarımızı o kpss için iyice kaldırıyoruz. Katılıyoruz hem mutluluğa, hem de dilek yogası yapıyoruz adeta...
Ders sonra normal rutininde devam ediyor. Herkes mutluluğa odaklı, gülümsüyor bir şekilde... Sonlara doğru karın hareketlerine geçtiğimizde,” nefesi tutmayın, çatlarsınız sonra” diye uyarıda bulunuyorum. Öğrencilerden biri soruyor bu sefer “ siz ne düşünüyorsunuz peki şimdi ” diye... Tam “ Bu duruşta bile, çok güzeliz” demeyi düşünürken, boynumdaki kolye çeneme takılıyor, kolyeyi çenemden kurtarayım derken, kolye çenemi çiziyor ve ağzımdan o an “ o la la” diye bir efekt çıkıyor. Bu benim her yerde kullandığım bir sesli efekt aslında...”Tüh ya” demek yerine, “hay bin kunduz” demek yerine, sevindiğimde, şaşırdığımda çok kullanıyorum da, derste ağzımdan nasıl çıkıyor anlamıyorum. Bunun üzerine hepsi o lala diyerek bacaklarını çekip, indirmezler mi? Söyleyemediğim olumlamam yerini buluyor. Gülümseyen herkes güzelleşiyor.
Ders bittiğinde o lala hepsinin dilinde... Matları toplarken konuşmalarında cümle sonlarında kullanıyorlar. Kendi şifrelerini bulmuş gibiler... Hafifliyorlar söyledikçe...
Hafızalarında böyle bir anıyla hatırlayacaklar bu dersi... Belki de yüzlerindeki çizgiler aşağıya doğru düştüğünde, hatırlayıp gülümseyecekler...
Hatırlasınlar ve gülümsesinler...
En zor anlarda bir kelime- bir sözcük vardır mutlaka, mutluluğa ve gülümsemeye açılan bir şifre... Gün içinde belki farkında olmadan kullandığımız, hayatımız boyunca söylenmiş binlerce sözcüğün içerisinde, duruyor aslında öylece...
.
Hatırlasınlar ve gülümsesinler...
En zor anlarda bir kelime- bir sözcük vardır mutlaka, mutluluğa ve gülümsemeye açılan bir şifre... Gün içinde belki farkında olmadan kullandığımız, hayatımız boyunca söylenmiş binlerce sözcüğün içerisinde, duruyor aslında öylece...
.
.
Brajeshwari / 13.05.2010
Brajeshwari / 13.05.2010
6 yorum:
Ne güzel bir yazı yine :) Keşke sizin yoga dersinize katılabilsem bir kereliğine bile olsa..
Bizim ailemizin sihirli kelimesi 'pispossun sen', kızım çok küçükken kızdğında söylerdi, biz de çok komik ve sevimli bulup gülerdik. Şimdi ortam gerildiğinde bu kelimeyi söylüyoruz birbirmize, sinirimizi unutup gülüşmeye başlıyoruz yine.
Selen
belki bir gün beraber yoga yaparız kim bilir?
Cocuklar sihirli kelimeler konusunda çok başarılı... Hemen bulup çıkarmakta da ustalar... Çocuk yogasinda dizler titrerken " bıdı bıdı" ses efektinin güldürmediği çocuk yok gibi.. :)
Sevgiler pisposlaraaa :)
benim sihirli kelimem "öp beni" veya hadi sarılalım dır. Ben sarılırım genelde. Aslında sarılma işini çok severim. Ama birisi üstüme çok geliyosa, telaşlı telaşlı, öp beni diyince gülümsemesiyle karşılaşıyorum. Ya da nefesini taklit ederim. :)
:))harikaaa
"En zor anlarda bir kelime- bir sözcük vardır mutlaka, mutluluğa ve gülümsemeye açılan bir şifre... Gün içinde belki farkında olmadan kullandığımız, hayatımız boyunca söylenmiş binlerce sözcüğün içerisinde, duruyor aslında öylece..."
Bu söyleşinin, akıcılığı ve samimiyetine hayran kaldım.Son paragrafın cümlelerinin üzerine söyleyecek söz bulmakta zorlandım doğrusu...
harika bi anı, unutmuşum canım ne güzel oldu!
öperim o zaman yanaklarından
mucuk!
Yorum Gönder