Bu yazı Öykü Atölyesi'nin fotoğrafın dili adlı çalışması için yazılmıştır..
Fotoğraf Özlem Özel Gürbüz
Celayir bey –Çırak Hayrettin
SON
Günlerden Cumaydı.. Celayir bey, Cuma namazını kılıp, zeytin bağına uğramış, bağın serin havasında günlerini rahat geçiren karısının ellerinden soğuk yayık ayranını içip, dükkana geri dönmüştü.. Dükkan yine boştu. Çırak Hayrettin, köyün meşhur zeytin ürünlerinin satıldığı bu dükkanda çalışmak için, zamanında Celayir beye çok dil dökmüştü.Yalpak ama dilbaz bir delikanlıydı Hayrettin.. İstanbul – Çanakkale yolu üzerinde yer alan Koruköyünün en işlek caddesinde yeralan dükkan, onun dilbazlığı sayesinde çok müşteri çekmiş ve satışlar sayesinde artmıştı. Celayir bey, onun kadar müşterilerle şakalaşmaz, sohbet etmezdi.. Hayrettin’in bu rahatlığına kızsa da, işe yaradığını düşünür, idare ederdi.. Fakat, bu oğlanın iş disiplininden hep şikayetçiydi Celayir bey.. Hesapları üstünden ikişer kez kontrol etmesi gerekir, yaptığı temizliği baştan savma bulurdu. En önemlisi de, kendisi namaza yada bağa gittiğinde, Hayrettin arabaların durmayıp -müşterilerin dükkana uğramamalarını neden bilip, yandaki kahvehanede soluğu alırdı.. Dükkanı en rahat açıdan görebileceği yere oturur, bir yandan gelen geçene laf atar, bir yandan da göz ucuyla dükkanın kapısını kontrol ederdi. Celayir abisi, köşeden görünürse kendisini kahvehanede yakalamaması için aportta beklerken, telaşlıca sigarasından fırt çekip- çayını yudumlar, ya elindeki kağıtları dizer olur veya oynadığı tavlanın zarlarına yumulurdu.. Celayir beyin köşeden döndüğünü görür görmez, masadan hışımla kalkıp- elini fermuarına götürerek koşar adım dükkanın önüne varır “Abi bende bekledim bekledim seni, sonra dayanamayıp kahvehanenin tuvaletine gittim.. Gözüm yollarda kaldı.. Yenge nasıl, iyi mi” diye lafı toparlar, patronunun elindeki torbaları almaya çalışırdı.....
Celayir bey, kendisi yokken Hayrettin’in kahvehanede pişpirik oynadığını bilirdi. Her pazartesi çayçı çocuk, haftalık çay paralarını almak için yol boyunca dükkan dükkan dolaşır, kendi dükkanına geldiğinde çocuğun eline fazladan bir lira bahşiş tutuşturarak, Hayrettin'in kaçamaklarını öğrenirdi... Bu duruma, çok sinirlenir ama ses etmemeye çalışırdı... Artık yaşlıydı.. Köy yerinde, Hayrettin gibi genç bir yardımcı bulması zor olurdu.. Yine de bu çocuğu nasıl yola getireceğini düşünüp dururdu...
Koru Kahvehanesi ve sahibi Hasan Usta
“Celayir Zeytin” dükkanının yanındaki Koru kahvehanesi, köylülerin ortak buluşma noktasıydı.. Üzerinden asma yaprakları sarkan bu gölgeli alanda oturanlar, çaylarını yudumlarken yoldan geçenleri görür, birbirlerini selamlar, hatır sorarlardı..
Kahvehane sahibi, Hasan Ustaydı. Aslında inşaat işçisi olan Hasan Usta, İstanbul’un taşı toprağa altın diyerek köyünden ayrılmış, fakat kahvehaneyi işleten babasının ani vefatıyla köyüne geri dönüp, önce ablalarını evlendirmiş, sonra da ilerleyen yıllarda kendisi de evlenip, şehirde okuyan iki çocuğunu da bu kahvehane sayesinde okutabilmişti.. Ama bu yük yaşlandıkça, ona daha ağır gelir olmuştu. Kahvehaneyi işletmek zorunda kalmayıp - İstanbulda yaşam sürseydi, Unkapanında keşfedilip İbrahim Tatlıses’ten daha ünlü bir türkücü olacağına inanır, içinde hep bunun derin ezikliğini yaşardı..
Kahvehanenin hemen arkasında Koçların maliyetini üstlenerek yaptırdığı 4 sınıflı ilkokulun zil sesleri duyulur, çocukların bahçedeki oyunlarına, çay kaşıklarının sesleri ve sohbetler karışırdı.. Yoldan, Gökçeada ve Çanakkaleye giden arabalar geçer. Bazıları, köyde duraklardı.
Layla Büfe ve Muhtarın oğlu
Kahvehanenin ilkokula dönen köşesindeki Layla Büfe, muhtarın oğlunundu. Genç delikanlı, babasından aldığı güç ile köyde caka satardı. Alt tarafı İki kez günübirlik gittiği İstanbulu anlata anlata bitiremez- orada gittiği mekanlar ve gördüğü yerler hakkında yalanlar söyler, abartır, köyde kimseyi beğenmez, aşağılardı.. Akşam olunca, büfede iki tek atar- arabasını tozutarak evinin yolunu tutardı. Tek hayali, babasının onunla gurur duyup, etrafa gösteriş yapabileceği Seda Sayan’a benzer bir hatunla evlenmekti. Onu, magazin programlarından görüp, derin “ ahhhlar” çekerdi.. Ama bu hayaline rağmen, köy de çapkınlıktan da geri kalmazdı.
Feride ve babası Havlucu Mehmet bey
Feride, Koruköy'ün en güzel kızıydı.. Babası, yolun karşı kaldırımındaki havlucu Mehmet beydi.. Feride sabahları evde annesine yardım eder, öğlen olduğunda kardeşini okula bırakır, sonra babasının sıcak öğle yemeğini sefertasıyla dükkana bırakıp, evine dönerdi.. Hergün, kardeşini bıraktıktan sonra büfenin yanından geçer, muhtarın çapkın oğluyla kesişir, kıkırdayarak yürümeye devam ederdi. Bir yandan da, babası olur da o sırada dükkandan başını sarkıtır, bu hali görür diye de ödü patlardı..
Duvar
Günlerden Cumartesiydi.. Köyün yolu, İstanbuldan- Çanakkale’ye giden tatilciler yüzünden yine kalabalıklaşmıştı.
1
Hasan usta her sabah olduğu gibi, evinden çıkmış, yanık sesiyle İbrahim Tatlıses'ten bir türkü mırıldanarak kahvehanenin yolunu tutmuştu. İnşallah Çocuklar yine çayın demini bol katmamışlardır diye düşünürken, duvarın önünden geçti, bir an iç geçirerek, duraksadı... Derin düşüncelerle yürümeye devam etti.. ”Yaa Ahh ah !! Nereden Nereye Hasan !! sen harcanacak adammıydın bee... evden –işe , işten evee.... nereyee olcak ” diye söylendi..
...
Celayir bey, İstanbulda anlaşmalı oldukları dükkana yollamak üzere zeytin kavanozlarını, zeytinyağı şişelerini bir koliye koymuş, otogara doğru gitmek için kapıdan çıkmak üzereydi. Dükkanın kapısında durarak, Hayrettin’i uyardı “15 dakikaya geleceğim, bir yerlere ayrılma.. Bak gelen olur, dükkanda ol.. Haftasonu, yol cıvır cıvır”... Hayrettin cevap verdi “ Olur mu, Ayıp ettin abim, buradayım, kıpırdamam sen emret yeter ki” derken, bir yandan da kahvehaneyi ve pişpirik oyuncularını yan gözle süzdü....
2
Feride; evden yanaklarını allayarak çıkmış, bir yandan kardeşinin önlüğünü -yakasını düzeltirken, bir yandan da diğer elinde babasının öğle yemeğini taşıyordu. Bir an önce büfenin önünden geçip, Muhtarın oğlunu görmek istiyor, içi içine sığmıyordu.. Kardeşi “ Abla ne çekiştirip duruyorsun, ya ben yaparım ” dediğinde, duvarın önünden geçiyorlardı. Feride duraksadı. . Bir an babası aklına geldi, “Nereye böyle kızz, kırmızı al al yanaklaa “ diyordu sanki babası... İçi suçlulukla doldu.. Yanaklarını bir hışımla yemenine sildi, başını önüne eğip, kardeşini çekiştirerek, yürümeye devam etti..
3
İstanbuldan -Gökçeada’ya haftasonu tatiline giden Hakan ve Özlem, kızlarının havlusunu bavula koymayı unuttuklarını hatırlayıp, yol üzerindeki Mehmet beyin havlucu dükkanının önünde durdular. Mehmet bey, günün ilk siftahını yapacağı için heyecanla dükkanın önünde müşterisini buyur etmeye koyulmuştu ki “....Oooo efendim !!” dediği gibi , birbirlerini çekiştirerek, karşı duvarın önünden geçen çocuklarını gördü. Duraksadı.. Müşterisini unutup, ”Nereyeeee ?” demiş oldu, elini karşı kaldırımda kardeşiyle yürüyen kızı Feride'ye doğru sallayarak.. Hakan cevap verdi “Gökçeadaya gidiyorduk Dayı.. Var mı güzel havluların...”
..
Çırak Hayrettin, Celayir beyin otogara gitmesinden faydalanıp, bir yandan kırmızı Marlborosunu gömleğinin cebine sokup, ayakkabılarının arkasına basa basa dükkandan çıktı, duvarın önünden geçti.. Bu sırada tedirgin bir şekilde, arkasına bakarak Celayir beyi kollamayı da ihmal etmedi...
4
Feride, iç huzursuzluğuyla kardeşini okula bırakıp, büfenin önünden hızla geçti.. Bu duruma şaşıran Muhtarın oğlu, büfenin kapısından kafasını uzatıp “ Kız Feridee hooop, Nereyee”... diye arkasından bağırdı... Feride oralı olmadan, adımlarını sıklaştırdı..
5
Özlem ve Kızı, arabanın arka koltuğuna oturmuş, babaları Hakan’ın havluyu almasını bekliyordu. Minik kız, renkli gazlı kalemleriyle annesine arabada yaptığı resimleri gösterirken, Özlem aradan bir kalem aldı. Beraberce hem hecelediler, hem de yazarak seslendirdirler.. Ne-re-ye?... Özlem kızına bakıp “Nereye gidiyoruz Annecim biz ... Gök-çe/a-da-yaaa” dedi gülümseyerek.. Kızı parmağını cama koyup, annesinin ardından tekrarladı “Ne-ye-re /Çöç.çe.a.da.. ğaaaa “...
-
Bu sırada Celayir bey otobüse teslimatını vermiş, ellerini boşaltmıştı. İç cebinden çıkardığı mendiliyle, alnındaki teri sildi. Kafasında derin düşünceler eşliğinde otogardan dükkana doğru geri gelmekteydi...
Arabaya binmeye hazırlanan Hakan, Havlucu Mehmet bey ile helalleşirken, Feride babasıyla dükkanın önünde karşılaştı..
Çırak Hayrettin, bir çay içebileceği zamanı olup olmadığını hesaplayarak, ıslak elleriyle fermuarını çekiştirerek, kahvehanenin tuvaletinde çıktı. “Hasan ustam acilinden bir çay gönderiver” dedi.. Tam masaya doğru ilerliyordu ki, omzunda o kocaman eli hissetti.. Arkasında duran, Celayir beydi..
”Ulan, tuvalete mi gittin yine.... Bu sefer ki yalanın ne ? Ben çıkıyorum, sende çıkıyorsun ”...
Celayir bey, Hayrettinin kulağından tuttuğu gibi dükkana doğru kahvehaneden çıktılar.... Bir yandan Hayrettin’in kulağına asılırken, bir yandan da söylenmeye devam ediyordu.....
” Ben çıkıyorum, sende çıkıyorsun, yalancı deyyus seni !!Ne yapacağım ben seninle ha?”... Eliyle duvarı göstererek " bu duvara yazı mı yazayım sana.. Çıkma / Dükkana Dön / Nereye diye haa !! "..
Özlem, arabanın camında duran ve zeytin dükkanının sıvaları dökülmüş duvarına yansıyan “Nereye” yazısını eliyle sildi. Sonra arabaya binip, arka koltuğa doğru dönen kocası Hakan ile göz göze geldi..
“ Ee babacım, havlunu da aldık.. Artık gidelim, değil mi Gökçeada'ya?” ...
SON
12 yorum:
Ne guzel bir oyku bu.. Fotograf senin mi? Yarin kahve molasinda bu fotografa ben de kendi oykumu yazmayi deneyecegim.. Kitap kapagi gibi olmus.. Cok hosuma gitti..
Bu arada benim bildigim kediler, geceleri uyurlar.. :-))
Çanakkale -İstanbul yolundaki Koruköy ve yurdum insanlarını ne güzel dillendirmişsin.Arkadaş ellerine sağlık.
roman tadında okudum... çok güzel olmuş, bir fotoğraftan bir değil kaç öykü çıkarmışsın üstelik onları harmanlayıp tek bir öykü yapmışsın... harika olmuş :)
ellerine, yüreğine sağlık...
çok sevdim bu foto-hikaye işini :)
"Özlem ve kızı" kısmı ayrı bir hoşuma gitti:-) Çok hoş bir öykü, senin de eline sağlık...
Canımcım öykünü yayınladığın gün okudum ama yorum bırakamadım. Kısmet bugüneymiş:)
Öykünün içeriğinden çok kelimelerle yaptığın o nefis dansı sevdim ben. Evet sözcükler hep birlikte ayağa kalkmış vals yapıyorlardı resmen:)
Senden daha iyi bir metin yazarı tanımıyorum. Bakalım seni, benden sonra kim keşfedecek?
Tek bir kelimeden, tek bir nesneden öyküler türetmeyi seven ben, bu güzel yazı oyunundan heyecan duydum resmen. Tek bir kelimenin ya da 'hal'in başlarken nerelere gidip nasıl sonlanacağını bilmeden yazmak, her satırda gizemli bir heyecan duymak, sonra bitirdiğinde tüm bu yazdıklarına bakıp "başındayken bunu asla hayal edemezdim" demek... Aynı zevki aldığını hissettim. Sevgiyle kal...
:) harika...
ben de sevmiyorum çok güzel olmuş vb şeklinde yorumlar yazmayı...
gülümsedim ve bir kere daha saygı duydum görmekle kalmayıp dile dökebilen ve yazabilen yüreğine...
elinize sağlık.. güzel bir öykü olmuş..
daha çok yazın olur mu?
sevgiler
@Mehtapcım
Fotograf Sevgili Özlem Özel’in.. Linkinden harikalarını görebilirsiniz..Seninde çok iyi yazacağını biliyorum.Öykü atolyesini ziyaret et derim.
Ben gececi kediyim,Sabah miskinlik ederim:)
@Sevgili Sufi
Teşekkür ediyorum..Koruköy bu yazımı okusa, benimle gurur duyardı..:P
@Nilambaracım
Fotoğraf kadar iştah açıcıydı ki, çok daha şeyler çıkardı..Sizde katılım bu foto –yazılarına... Eminim, çok hikayeler okuruz sizden de..Teşekkür ediyorum.. Öpüyorum.
@Sevgili Özlem
O keyif bana ait..Fotografi cekeni, hikayede anmamak – karenin diğer tarafında görüp /bize ulaştırana haksızlık olurdu.. Yine de nerede –hangi duygularla çektiğini, bu duvarın çevresinde olup bitenleri merak ediyorum aslında..
@Güldencim,
Teşekkür ederim.Yazarken de gevezeliğim susmuyor.. İyi metin yazarı nokta vuruş yapandır..Ben hala ayıklayamıyorum sanki, hepsini çıkarıyorum kelimelerimin –aralarına nokta koyuyorum..
@Zerrincim
Keyif almana çok sevindim.. Aynı zevki hissetmemize ayrı sevindim...Teşekkür ederim..
@Arzu Pınar
Senin “ nereye” yazını da ben çok sevdim..
@Beenmaya
Görmekle kalmayıp, paylaşınlarla çoğalıyoruz..Senin paylaşımlarınla bende çoğalıyor ve hep gülümsüyorum..
@Babişe yemekler
Bana sizin gibi sevgiyle yemek yapan bir “ Babiş” olsa, ne yazardım biliyor musunuz? Doydukça, yazıyorum...Teşekkürler yorum kattığınız için..Benden de enginarlı börekler..Pardon sevgiler...
Cumartesi günleri okulun açık olduğu zamanları anlatıyor herhalde...
Yorum Gönder